YAKTIN BENİ ERZURUM
Erzurum…Her yerinden tarih fışkıran,taşı, toprağı güzel il…Yazın bile gündüzlerin normal sıcaklıkların altında olduğu , akşamları ise bir kat daha da ayaz olan memleket…Dadaşlar diyarı Erzurum…
Her ne kadar yedikleriniz, içtikleriniz sizin olsun ;gezip ,gördüklerinizi anlatın denirse de önce ben yenilmesi gerekenleri anlatacağım hem de ballandıra ballandıra…Daha sonrada gezdiğim,gördüğüm o müthiş yerleri…
Mutlaka Erzurum’a gidildiğinde yenilmesi gereken meşhur cağ kebabı…Ki ben hem pişirdim, hem kestim hem de yedim ve tadı hâlâ damağımda…Bir başka lezzet…Kadayıf dolması.İnsanın görmeden sadece söylemeyle ağzının suyu akar mı demeyin.Yeter ki o tadı bilin.Şimdi yazarken bile içimi dayanılmaz bir tatlı yeme isteği kapladı.Düşünün işte böyle bir tatlı…Hele yediğiniz yer ve yanınızdaki insanlarla bir o kadar daha tatlı ve lezzetli oluyor kadayıf dolması.
Erzurum Hizmetiçi Enstitüsü. Binası beş yıldızlı otelleri aratmayacak kadar lüks ve bir o kadar konforlu.Çalışanları ve idari kadrosu ise oldukça içten ve yardımsever. Kaldığımız beş gün boyunca çeçili, civili, kaşarının tadına baktık, güzel ve farklı yemeklerini tattık.Sabah kahvaltıları bir ayrı zevkli yeniyor Erzurum’un buz gibi insanın içine işleyen havası eşliğinde…Tabii sevgili öğretmen arkadaşlarımın doyumsuz muhabbetleri de kahvaltı ve yemeklere ayrı bir tat, gönlümüze ayrı bir neşe kattı doğrusu.Söylemeden isimlerini geçmek istemediğim samimi dostlukların kurulduğu öğretmen arkadaşlarım; Gülseren, Orhan,Evrim,Ahmet,Murat.Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş, farklı farklı illerde görev yapan değerli arkadaşlarım.Hizmetiçi eğitiminin kaliteli eğitimini alıp, belgelerimizi başarımızın sonucunda alırken çok değerli dostluklar da kuruldu Erzurum’da.Eğitimin yanında gezmek,yeni ve farklı insanlar tanımak,yeni lezzetler keşfetmek,dostluklar kurmak da cabası tabii…
Üniversitesi, çifte minaresi,türbeleri, taş mağazaları, tortum şelalesi,mecburiyet caddesi ve şu anda aklıma ismi gelmeyen tüm bu güzellikler mutlaka gezilmeli ve görülmeli.
Ama Taşhan ayrı bir güzellik…Taş mağazalar içinde satılan mücevher kadar değerli oltu taşı.Sakın ha Rus taşı ile karıştırmayın. El işçiliğiyle yapılan oltu taşı oldukça kıymetli ve pahalı. Bence bu güzelliğe değer doğrusu.Şimdi her ne kadar kendime bir parça bile oltu taşı almadığım için yana yakıla kızıp dursam da…Almadım ve her şey geçmişte kaldı fakat halen üzülüp durmak gönlü yormaktan başka, bir oltu taşlı takı vermiyor ki! Neyse bir takı sahibi olmasam da birçok dosta sahibim ben de.Nice takıya sahip olan insanlar mı şanslı yoksa ben mi? Tabi ki ben!
Tortum Şelalesi…Gürül gürül çağlayan su gönüllere ayrı bir neşe katıyor doğrusu. Merdivenlerden aşağıya doğru güle oynaya indik. Şelale hatırası fotoğraflar çekildikten sonra bir kaya üstüne çöküp bir sigara tellendirmek ayrı bir keyifti. Tabi şelaleyi gezme işi bittikten sonra bir de merdivenlerden yukarıya doğru tırmanmak gerekiyor.Yukarıya ulaşıldığında ise ayaklarımızda ne can kaldı ne de mecal.Oturup bahçeye bir taraftan şelaleyi seyredip bir taraftan da soğuk bir şeyler içip sohbet ederken, on beş dakika sonra insan anca gelebiliyor kendine. Fakat fazlasıyla değer doğrusu bu tatlı yorgunluğa.
Tabi biraz kendimizi toparladıktan sonra otobüslere binip geziye devam ediliyor tam gazla…Otobüs içinde olmazsa olmaz bir teyp ya da aynı işlevi gören bir arkadaş.Adını burada anmadan geçmek istemiyorum.Murat, türkücü lakabını isminin önüne ekledik biz.Türkücü Murat bülbül sesli arkadaşım. Yol boyunca otobüste hiç canımızın sıkılmasına izin vermedi. O söylerken biz de ona eşlik ettik bir taraftan da alkışlarımızla tempo tuttuk.Kulaklarımızı ve gönlümüzü şenlendiren arkadaşım bir kez daha gönlüne,yüreğine ve sesine sağlık diyorum. Bu geziler sırasında Erzurum türküleri de dinledik başta daha sonra söylemeye bile başladık bu türkülerden birini. ‘Hastayem ben,ölirem’ nakaratlı bir türkü acayip ilgimizi çekti.Sanırım uzun süre de dilimize dolanmaya devam edecek.
Erzurum denilince farklı algılamıştım başta ben fakat nerden bilirdim beni bu denli büyüleyeceğini.Âdeta bu büyüye kaptırdım kendimi.Bu sihirli ortamdan ayrılmak, edinilen dostlardan kopmak çok zor oldu.Şimdi ise oturup bu güzel şehir ve oradaki dostlarımı anlatan bir yazı yazarken kendimi orada gibi hissediyorum.
Bir de canlı müzik eşliğinde bowling oynadığımız günü anlatayım.Gerçi o gün sonuncu olduğuma pek sevinmemiş olsam da şimdi gülerek anlatıyorum.Canlı müzik dinlemeye diye çıkıp bowling oynadığımız gün…Gerçi bowling oynadığımız mekanın yan tarafı da canlı müzik yapan bir yerdi.Bu yüzden hem bowling oynadık hem de canlı müzik dinledik. Şansın böylesi de olur bazen…
Erzurum’un geceleri ise ayrı bir güzel.Fakat yaz bile olsa mutlaka hırka almalısınız yanınıza.Öyle bir rüzgar ki esen…Bir taraftan insanın içini ısıtırken bir taraftan da donduruyor. İnsan bazen o rüzgara kendini bırakmak istiyor bazen de karşı koyuyor.Hasta olmayı çok önemsemiyorsanız eğer, o rüzgarın ılık ılık içinize işlemesine aldırış etmeyin.
Son gün ise sabahtan insanın içine yavaş yavaş oturuyor ayrılık hüznü. Bir taraftan eve dönme heyecanı sarıyor insanı bir taraftan güzel bir şehirden ve dostlardan ayrılma telaşı kaplıyor insanın içini…
Uzun bir yolculuktan sonra vücut yorgunluğu dinlenmeyle giderilebilir fakat yeter ki gönüller şen olsun.Mutlu yapılan , güzel bir başarı ve belgeyle bitirilen gezi tek kelimeyle mükemmeldi doğrusu…
Görmediyseniz eğer mutlaka gidip,görün.
Sizi de alev alev yaksın Erzurum!
BETÜL YATAĞAN
27.09.2009 / 21:55
YORUMLAR
Betül Hoca'nım, Merhaba!
Beni çok eskilere götürdünüz bu yazınızla. Ben, mesleğe Erzurum'da başladım.Kış mevsiminde başladım ve çevre gezisi yapıp oraları tanıma imkânı bulamadım. Sadece şehir merkezinde önemli birkaç yeri gezebilmiştim. Sonrası Karayazı'da geçti ve bir bayram öncesi çok ânî şekilde tayinim çıkınca Erzurum'u tanınması gereken zamanlarda gezerek tanıyamadan ayrıldım. İçimde hâlâ bir ukdedir Tortum Şelâlesini gezmek. Ama, inşaallah tekrar gideceğim. Çünkü orada şimdi yeğenim var ve onu ziyaret maksadıyla yaz mevsiminde gidip doyasıya gezip tanıyacağım oraları.
Yazınız vesîlesiyle hayalimde canlandı eski günlerim, öğrencilerim, sıkıntılarım, hasretlerim.. 1980/81 öğretim yılının yılbaşı gecesini geçirdiğim -45 dereceyi bile özlüyorum inanın..
Teşekkür ederim..
Gönlünüz daralmasın..
Selâm ve muhabbetlerimi gönderiyorum.
Sağlıcakla...