- 941 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YOKSULUN GÖNLÜ ZENGİN
10/1/2009
Bir poyraz eser ki el ayak şişer, bir kar yağar ki diz boyu.Evimiz aşağı mahallede. İçi yırtık, yıpranmış kitaplarla dolu, örgü çantalarımız omuzumuzda, ayaklarımızda soğukkuyular okula gideriz. Okul yukarı mahallede, köyün diğer ucunda. Toprak damlı, iki-üç göz evin önünden geçerken sert bir ses bizi durdurur olduğumuz yerde:
-Gelin uşaklar! Isının da gidin.
Bu ses, Cümemmi’nin (Cuma Coşkun) sesidir.Ellerimizi oğuşturarak gireriz içeriye. Dadağı kömürünün kızarttığı sobanın yanına bile yaklaşamadan ısınırız, benzimize kan gelir. Sonra da neşeyle okula koşarız. Bütün zavallılığı, sessizliği ile Ohulu teyzem de bir şeyler mırıldanır; ama ne söylediğini biz de anlayamayız.
Ramazan ayında, kış-yaz hiç fark etmez, "tak tak" teneke sesiyle uyanır sahurda köylü. Pencerelerin altında sıtma görmemiş sesiyle bağırır Cümemmi:
-Kalkııın, kalkın!
Her evin penceresine yaklaşır, ışık yanıncaya kadar çalar tenekeyi. Otuz gün boyunca o kadar boş tenekeyi nereden bulurdu bilmiyorum. O zamanlar köy yerinde çok zordu bu. Her gün değnekle vura vura birini yamultur, atardı. Gecenin soğuğunda, karanlığında , peşinizde havlayan azgın köpeklerle kolay değildi bu iş.
Köyde düğünler dört gün sürerdi. Cümemmi bu düğünlerin değişmez çaycısıdır. Düğün odası çoğu zaman bir giriş, bir odadan oluşan yerlerdi. Girişteki o küçücük yerde gazocağı üzerinde çay kaynar, bardaklar leğendeki kirli suda yıkanırdı. Musluk suyu yok, aynı suda bardaklar bir iki çalkalanırdı o kadar. Biz çocuklar o çaya bile ulaşamazdık. Bırakın çay içmeyi, her konuk gelişinde oynayan köçeği bile Cümemmi’nin korkusuyla titreyerek seyrederdik. Köçeğin oyunu bitince hepimizi dışarı kovalardı.
Hiç de hak etmediği bir lakapla, "Deli Cüme" diye anılan bu adam köyümün bekçisi, çaycısı, ramazan tenekecisiydi. Köyün en yoksuluydu; ama gönlü zengindi. Alın teri ile kazanır, birkaç işi birden yapardı. Soyadı gibi hareketli, coşkundu.
...................
Adana terminalindeyim. Bir düğün için gittiğim Adana’dan, Ankara’ya dönüyorum. Otobüsün kalkış saatini beklerken gülümseyerek gelen birini gördüm. Yanıma geldi:
-Merhaba ağabey nasılsın, burada ne işin var?
-İyi de ben seni tanıyamadım kusura bakma!
-Ben Gürsel’im, Cuma Coşkun’un oğluyum.
Onun bu ilgisi beni mutlu etti.Yoksul Cümemmi’nin gönlü zengindi. Köylünün belki de küçümsediği bu adam soğukta bizi ısıtır, ramazanda uyandırırdı. Hem de elinde tüfekle muhtarın hep yanında olan köy bekçisiydi. Onu anarken aklıma gelen dizeleri de sıralamadan edemedim:
"Poyrazın sesine
Teneke sesini kattım
Yoktu ki bir davulum
Sesi hoş gelsin kulağınıza
Kamyon kamyon ne buğday ne pancar sattım
İşte yamuk teneke
İşte demsiz çay
İşte çalar almaz muhtarlık tüfeği
Benim alın terim"
Numan Kurt
YORUMLAR
Hocam dedim ya... Gönlünüzde dolu,arşivinizde. Bir kitabınız varsa şayet gönderin bana da okuyup her gün yaşayayım o güzelim köyümüzü ,köylerimizi...
Numan Kurt
Selamlar.