- 608 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bireycilik Toplumsalın Ölümüdür
“Herkes, her şeyden sorumludur.”(Dostoyevski)
Kapitalizmin yarattığı insan ilişkileri, kapitalist üretim ilişkilerinin bireye yansıdığı biçimiyle hayat bulur kendine. Bir meta toplumu olan kapitalist toplumda, metalar arası ilişkiler olduğu gibi insan ilişkilerine de yansır. İnsanlar arası ilişkilerde metalar ararsı ilişkiye dönüşür. Sevgi, kardeşlik, dostluk, paylaşım, dayanışma, toplumun diğer bireylerini düşünmek vb. duygular dibe vurur.En belirleyici karakteristiği, rekabettir. Tekeller, firmalar vb. kuruluşlar arasında ki rekabet ilişkisi, insanlar arasında ki ilişkilere de birebir yansır. Herkes, kazanmak için birer yarış atıdır artık. Herkesin bireysel olarak kazanma şansı olmadığı için, birilerinin geri kalması ya da yarış dışına düşmesi de normal karşılanır.
Kapitalizm koşullarında insan kendisini ifade ederken, toplumsalın bir parçası olarak düşünmesi, öznellikten kaçınarak hareket etmesi, kişisel olanı, toplumsal çerçevede görebilmesi oldukça zordur, ama alt edilemeyecek bir durum da değildir. Toplumun ortak refahı ve mutluluğunu düşünerek, etrafımızdakileri alt etmek yerine dayanışmacı ve paylaşımcı bir bilinçle hareket etmek yine de mümkündür. Bunu başarmanın yolu, yaşamda duruş noktamızın sağlam seçilmesinden geçer.
Dikkat edilirse eğer, kapitalist düzenin egemenleri, gerçekçi, farklı, insanı öne çıkaran yaşam anlayışlarına ve alternatif duruşlara hiç tahammül etmezler. Örneğin, F Tipi hapisaneler uygulamasında hedeflenen, hapishanelerde tutsaklar tarafından hayata geçirilmeye çalışılan KOMÜN yaşamıydı. Bu yaşam anlayışı, hayatı paylaşmak, birlikte hareket etmek, yardım ve dayanışma duygularını geliştirmek, insanı, bireyciliğin bencil ve çıkarcı çemberinden kurtarmak üzerine inşa edilmiştir. İşte, devletin istemediği şeyler bunlardı. Bu yüzden, devrimci tutsakları tecrit ve izolasyona mahkûm etmeye çalışan egemen düzen, “benim önerdiğim yaşam anlayışını mutlaka kabul edeceksiniz, etmeseniz zorla kabul ettiririm” diyordu.(İlginç bir gözlemdir, F Tipi hapishanelerde idarenin şiddetle karşı çıktığı durumlardan biri de, bir arkadaşını savunmak ya da dayanışma ilişkisine girmekti.) Çünkü dışarıda ki yaşamın içeriye de aynen yaşanmasını istiyorlardı. Herkes, her şeyden ve herkesten değil, kendinden ve kendi yaptıklarından sorumludur. Bilinçlere işlenmek istenen ve yaygınlaştırılmaya çalışılan yaşam anlayışı budur.
Yukarıda söylemeye çalıştığımız gibi, verili yapı içerisinde, kişinin, bireyselliğin karmaşık tuzaklarından verili bilinçle hareket ederek kurtulabilmesi zordur. Bunun için sürekli toplumsal olana vurgu yapmak da yetmez. İçinde “yeni insanı” barındıran alternatif bir dünya görüşünün ve duruşun, yaşamın her alanına taşınması gerekir. İlk olarak yapılması gereken şey, “eski” ile “yeni” arasındaki eşiğin karalılıkla atlanmasıdır. Daha sonra ise, eski alışkanlık ve davranış biçimleriyle, yeni olanın arasındaki çizginin çok kalın bir biçimde çizilmesidir. Kapitalizm herkesi amaçsız bir yaşama özendirmektedir. “Yeni insan” olmak, amaçlı yaşamak ve gündelik karmaşanın, çürümenin, bencilliğin ve yozluğun içerisinde kendi yönümüzü sağlıklı bir şekilde tayin etmekten geçer. Bu şekilde yaşamı karşılarken, kendi yaşamımızın kalitesini artırırken toplumun kalitesini de arttırmaya etkide bulunmuş oluruz ve çoğalarak yürümeyi başarmanın da yolunu açarız.
Mehmet Ali Yazıcı
YORUMLAR
“Herkes, her şeyden sorumludur.”(Dostoyevski)
Toplumun ortak refahı ve mutluluğunu düşünerek, etrafımızdakileri alt etmek yerine dayanışmacı ve paylaşımcı bir bilinçle hareket etmek yine de mümkündür. Bunu başarmanın yolu, yaşamda duruş noktamızın sağlam seçilmesinden geçer.''
Çok şey anlatıyor yazı ; insanî düşünenlere ve insanlıklarını yitirmeyenlere...