- 1015 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ÖZLEMDİR TÜRKİYE BAĞRIMDA YANAN
Yaz 1964
Bugün değerli arkadaşım M’den bir mektup aldım. Beyrut’ta tanınmış basımevinin müdürüdür.
Sevinçli, haberini onaylıyor. Benim dört şiir divanımı yeniden yayınlayacağını müjdeledi.
Dört divanımın yeniden basımına karşılık dört bin Suriye lirası yolladığını doğrulamıştı.
Mektup satırları bitimi ardından hanımla beraber gezi turuna gitmeyi karara bağladık.
Be sefer gezimize çocukları da katmayı uygun gördük.
Nereye?
Mevsim Yaz. İnsanların çoğu tatile gidiyor. İmkânları elverdiğince. Bugünlerde Türkiye’ye gideceğiz. Komşumuz Türkiye yakınımızda. Türkiye yaylaları, adaları ve denizleriyle ünlüdür. Komşumuzun doğa yapısı cennet misalidir. Dört bin liramız, o zamanın para değeri ile Türkiye topraklarının tümünü gezmeye yeterli.
Birkaç gün içinde yolculuğa hazırlandık. Yolculuk için gerekli ne varsa yaptık. O dönem küçük ailemle Halep’te oturuyorduk. Kaya kenti (Halep), tatlı esintilerin, hatıraların ve yaşamın gülü... Yolculuğun planını çok çabuk oluşturduk. Doğduğum kenti bir daha görebilmek için Türk yetkililerden alabildiğim tek izindi bu. Antakya’ya uğrayacağız. İlk kentim, uzak köyüm, evcil ve yabani.. Uzun zamandan beri görmediğim akrabalarımı ziyaret edeceğim. Kentte onları tek tek dolaşacağım. Ve öncelikle köyde olanları... Asi Bostanları Mahallesi’nde dut ağacını selamlayacağım, incir ağacını ve eski asmayı da. Çocukluk oyun alanlarını canlandırıp uyandıracağım. Hem de birden çok kasideyle, birden çok şarkıyla... Üç çocuğumla beraber yüzmek amacıyla yakındaki Asi Nehri’ne gideceğiz. Nehrin Duvvar el-Safsafa (Safsafa Göleti) bölümüne ineceğiz. Orada çocuklarımın, benim eskiden yüzdüğüm gibi yüzmelerini sağlayacağım.
Eski nehrim gür akardı, cömertti. Zamanla bir dereye dönüşmüş. Bütün köy halkı, küçük şairini karşılamak için akşam saatlerinde doğduğum evin önünde toplanmış. Toplananların başında benden iki yaş küçük kardeşim Şeyh Ali bulunuyordu. Şeyh Ali köylüydü, dürüsttü. Birden çok meslek öğrendi. Uğraştığı alanlarda tuttuğunu koparan bir beceriye sahipti. Köyün genç kızları ve erkekleri halay çekiyorlar ve peş peşe şarkılar okuyorlar. Çok uzak dönemlerden beri bizi dejenere etmeye çalışan o rüzgârlar, hala ağaç dallarını sarsıp duruyor. Ağacın kökü, bu rüzgârlara bana mısın demiyor.
Küçük mahallemizde çocukluğumla kucaklaştım. Çocukluğumu an be an yeniden yaşadım. Yakınlarımla, komşularımla birlikte... Eski zamanlardaki yaşantılarımı, ilişkileri, ilk yazdığım şiirleri ve okuduğumuz şarkıları, türküleri o an o küçücük meydanda yeniden yaşadım. Gittiğim her yerde rastladığım köylülerimin duyuş ve duyarlılıklarıyla gurur duydum. Onlar benim için hep ilham kaynağı olmuştur.
******
Tarsus’tayız.
Hasan’ın annesi kız kardeşim Vahide diyor ki:
-Kızkalesi’ni görmeden İstanbul ve Ankara’ya gitmeyin.
Ona dedim ki:
-Kızkalesi dediğin neyin nesidir?
-Orası, Mersin’e yakın, şaşırtıcı güzellikte turistik bir yerdir. Biliyorum ki sen denizi olan turistik yerlerden hoşlanırsın. Orayı çok seveceğinden ve orada çok güzel zaman dilimleri yaşayacağından eminim. Orayı mutlaka gezmelisin. Tarsus’a yakın bir yerde Ümmü Hasan’ın (kız kardeşim Vahide) yemyeşil bahçesinde, büyük ağacın gölgesinde oturuyorduk. Kızkalesi’ne gitme önerisini kabul ettik. Ertesi gün sabahleyin erkenden Kızkalesi’nin sahillerinde günün ilk ışıklarını masmavi bir dünyanın ılık ve sakin sularının ortasında karşıladık. Bizden önce birçok yabancı turist bizden daha şanslı olarak oranın güzelliklerini bizden önce keşfetmişti. Kardeşim Ümmü Hasan yerden göğe kadar haklıydı; Küçük ama güzel ve son derece romantik bir yer.... Yorgunluk atmak isteyenler için bulunmaz bir sahil beldesi...
Kızkalesi, sahilden bir kilometre uzaktaydı ve küçük bir adayı andırıyordu. Türkler ona Kızkalesi diyor veya Prenses Şatosu, benim tercüme ettiğim gibi... Bu sahil, bu kaleden adını almıştır.
Bunca uyarıma rağmen bizim ufaklıklar, benden izinsiz şekilde Kızkalesi’ne yüzerek ulaşmışlar. Kale yakınındaki kayalar üzerinde koşuşmaya başlamışlar bile. Bu riskli yüzme deneyimlerine karşılık, geri döndüklerinde onları en sert şekilde azarlayarak karşıladım. Bağırıp çağırdım.
Öğle üzeri Ümmü Hasan (Vahide Hanım kardeşim) bir sürpriz yaparak çıkageldi. Bize sepetler dolusu sebze-meyve ve birbirinden lezzetli yemekler getirmişti. O küçücük sahil beldesinde bunları bulmamız olanaksızdı. İki kızı Semiha ve Zehra da sepetleri taşımada kız kardeşime yardımcı olarak gelmişti. Onları büyük bir keyifle karşıladık.
-Nedir bunlar, diye sorduk. Sen bizi çaresiz ve mahrum mu sanıyorsun?
-Bunlar, sizin eğlencenizin çerezidir, bahçemin en güzel meyveleridir ve mutlaka tatlarına bakmanızı istedim.
Bu leziz yemek ve meyveleri keyifle yedik.
Ablamın yanındaki iki sevimli kız, namını duyup özlemle görmek için sabırsızlandıkları dayılarıyla birlikte yemekten sonra denize yönelip masmavi Akdeniz sularına daldılar. Kızlar, dayıları ve ailesinin bir sonsuz neşe kaynağı gibi sevinci etrafa dalga dalga yaydıklarını düşünüyorlar.. Kerim ve Latif kardeşim yanlarında kalmamızı ısrarla istiyor. Diyor ki:
-Sizi 25 yıldır görmüyoruz. Ailenizle çok erken dönüyorsunuz. Neden bu aceleniz, hayırdır? Bizimle biraz daha zaman geçirseniz ne iyi olur düşünsenize.
Dedim ki:
-Bizim sınırlı bir zamanımız var. Dönüşte yapacak çok işimiz var gerçekten. Bizi bağışlayın. Ayrıca tatil süresi sınırlı olduğundan çocuklarımıza güzel zaman geçirmelerini sağlama sorumluluğumuz da var. Bilirsin ki benim için gezmek son derece eğlenceli, son derece öğretici bir şey. Gezmeye bayılırım. Buna rağmen sizi çok seviyor ve önemsiyoruz. Lakin bu güzellikleri ileriki bir zamanda paylaşmayı umuyorum.
Bu cümlelerle onların bu yoğun kalma baskılarını hafiflettik, ikna olur gibi oldular. Isrardan çaresiz şekilde vazgeçtiler. Büyük arabamızla Ankara ve İstanbul’a yönelip yol almaya başladık.
ANKARA
Ankara gibi az gelişmiş ve kıraç bir kenti, yemyeşil bir başkent haline getiren o büyük insanı (Atatürk’ü) elbette takdir ediyorum. Büyük bir iş başarmış bence.
Küçük ve güzel otelden dışarıya çıkıp, sokaktaki ilk kitapçıya girdim. Oradan günlük gereksinimlerimizi karşılamakta kullanacağımız bir Fransızca-Türkçe sözlük aldım. Çocukluğumdan beri biraz Türkçe’m var Ama aldığım sözlük her zaman ve her yerde işime yarayacak.
Doğa her zaman insanlardan önce kentleri yaratır. İnsan inşaatlara başlamadan önce doğa, kentlere en mükemmel güzellikleri armağan eder. Ama Ankara bu söylediklerimin tersidir. Yani eski hali kıraç olan bu kent, bugün insan emeğiyle türlü güzelliklere dönüşmüştür.
Çocuklarımla sokak ve parkları gün boyunca gezerken bu izlenimleri edindim. Fazla kalmadık burada. Geriye kalan zamandaki ilk fırsatı İstanbul’a ayırdık.
İstanbul
Suyun iki parçaya ayırdığı zümrüt (İstanbul), dikelmiş; iki kıta arasındaki bir sonsuz kaynak gibi etrafa büyülü bir güzellik, ve sevinç saçıyor.
Küçük bir oteldeyiz. Önceden patrikhane, sonradan camiye ve daha sonraları müzeye dönüştürülen Ayasofya’nın yakınındayız. Hafif olan çantalarımızı otele yerleştirdik, çevreyle tanışmak üzere ailece balkona çıkıp oturduk. Ama çocuklar hararetli bir istekle dışarıda gezmeyi, yürümeyi bizden bekliyorlar. İstanbul, çocuklara yakın, tanıdık bir kent olduğunu çocuklara her fırsatta hissettiriyor. Çocuklar, İstanbul’un her köşesini gezmek istediklerini belirttiler.
Biraz önce Bosfor’u geçtiler kenti ikiye bölen. İstanbul’un batı yakasındayız. Geçmişi çok eskilere dayanan batı kesiminde. Bir hafta boyunca kaldık kültürlerin eriyip kaynaştığı bu kentte. İstanbul, ışık saçıyor Doğuya ve Batıya. Ama kokumuz (Arap-İslam kokusu) İstanbul’a sinmiş, buram buram kokuyor. Atmosfer boşluğunu hınca hınç dolduruyor gelenekleri, minareleri, kubbeleri ve sonsuz lezzetiyle.
Bu eşsiz Büyük Saray (TOPKAPI Sarayı), Osmanlıların bu başkentte, sergiledikleri ilk muhteşem eserdir. Yabancı turistler, duvarlardaki işlemeli yazıları ve nakışları hayranlıkla izliyorlar. Ama ben duvarlara yazılı bütün beyitleri biteviye tekrarlayıp duruyordum odaların içinde. Kuşkusuz o Arapça hatları çeken hattat, kendi çağındaki bütün hattatlar içinde en becerikli ve en usta olanıdır. Beyitlerini parlak maviyle donatmıştır. Sanki hattat, yakınındaki deniz mavisinin duvarlardaki yansımalarını aktarmak istemiştir. Gözün göremediği ve beynin düşleyemediği sonsuz güzelliği yansıtmak istemiştir.
“Ey insan, barışçıl tek gününü gördün mü komşularının?
Akan gözyaşını kana kattın.”
Hatlardaki mükemmellik, bu beyitteki güzellikle örtüşüyor adeta. Sultan, kasidenin bu beyitini mutlaka görmüş, okumuştur ve sanırım bu beyit, Hz. Peygamber’le ilgili bir mesaj içermektedir. İhtimal ki Sultan, bu beyitin, kendisini türlü kötülüklerden ve düşmanlardan koruyacağına inanmıştır.
Yedi yaşındaki küçük kızımız Badiye sarayın güzellikleriyle ilgilenmiyor bile. Mavi gözleriyle bizi gözetleyen deniz sularına dalmayı düşlüyor.
-Niçin yüzmüyoruz?
Küçük Badiye, haklı kendi açısından. İki kardeşi de varacağımız ilk sahilde denizle kucaklaşmayı en az onun kadar bekliyor. Yolda İskenderunlu bir kişiyle tesadüfen karşılaşıyoruz. Arapça konuştuğumuzu görünce gelip bizi selamlıyor. Karşılıklı bir istekle sohbete daldık. Bizimle ilgili her şeyi bilmek istiyordu. Söz arasında çocukların yüzebileceği bir sahili sorduk. Hemen:
-Küçük trene binip Florya’ya gidin. Buradan uzak değil. İsterseniz sizin rehberiniz olabilirim. Florya, bu ülkenin en güzel sahiline sahiptir, dedi.
Badiye, şu an denizde... Masmavi Florya’da... Havada gezen kelebeğe benzer biçimde denizde yüzüyor ya da bir ışık damlası gibi... Küçük kafilemin etrafında dünyanın her yerinden insanlar o güzelim sahili süslüyor. Gün bitiyor ve akşam kızıllığında güzelim sahilden ayrılıyoruz Florya: Ey belleğimde 30 yıl sonra parlayan müthiş hatıra. (Bu satırlar 1990’larda yazılmıştır.)
Altın Kumlarımız
Arap-Suriye sahilleri, Florya’dan daha az güzelliğe ve daha düşük bir şiirselliğe sahip değildir. Buna rağmen ey Florya’nın bitimsiz güzelliği bende ölene dek kalacaksın! Ömrümün kasidesinden en güzel beyit olarak bende kalacaksın.
Ayasofya
Büyük Kostantiniyye’nin (Bizans’ın) Kilisesi (Ayasofya Kilisesi), ilgimi pek çekmedi. İkonların altında çok bekledim. Nakışlarını, mavi renklerini ve hatlarını inceliyorum. SULTANAHMET Camisi öyle güzeldi ki onun adına boşuna “Mavi Cami” dememişler. Onu yapan dâhi mühendis, mimari dünyasına şahane, şiirsel bir eser armağan etmiştir. Bence O, (Mimar Sinan) sadece büyük bir mimar değil, büyük bir şairdir.
Eşim dedi ki:
- Çocukları otele bırakalım, bayağı yoruldular. Otel müdürü olan o yaşlı Türk doktordur. Çocukları kendi çocukları gibi şımartıyor. Birazdan yatacaklar, bizlerse akşam yürüyüşüne çıkacağız.
Bosfor incisine geldiğimiz andan beri, yapmayı düşündüğümüz akşam gezintisi belleğimizde kurduğumuz unutulmaz güzellikte bir hayal gibi duruyordu. Çoktandır biliyorum ki Fransız şair Pierre Loti, İstanbul’a gönül bağlamış ve bir dönem orada yaşamıştır. İstanbul’la ilgili çok şiir yazmıştır. Orada, Eyüp Sultan Tepesi’nde bir kahve var. Adını bu İstanbul sevgisi yüzünden Pierre Loti koymuşlar. Bu tepedeki şair ismi şunun için verilmiştir: Şair her fırsatta o tepeye koşmuş, bu tepeye aşık olmuştur. Eyüp Sultan’daki meşe ağaçları içinde saatlerce zamanlar harcamıştır. Ve akşam saatlerinin o hüzünlü renkli gölgeleriyle avunmuştur. Tepeye, yukarıdaki kahveye şairin kahvesine; PIERRE LOTI KAHVESİ denmiş bu yüzden.
BUDUR İŞTE BUGÜNKÜ AKŞAM GEZİNTİMİZ.
Oraya giden yolu sorduk. Oraya gitmek için gerekli bilgileri aldık. Yolun toprak, taş ve dikenlerle dolu, daracık bir yol olduğunu öğrendik.
Eşim dedi ki:
- Olsun; ama mutlaka tırmanmamız lazım. Gece bile olsa...
- Ya yolu kaybedersek bu berbat yolda?.. Dedim.
Kısa boylu, genç Bir Türk askeriyle karşılaştık. Kırık İngilizcesiyle bize kahveye kadar rehber oldu. Ne kadar iyi niyetli bir köylü delikanlısıydı. Bizimle kahveye kadar tırmandı, onu bizimle soğuk bir şeyler içmeye davet ettik.
Ağaçlar kocamandı. Kahve ağaçların ortasındaydı. O küçücük kahveyi her yandan sardığı için ağaçlar sevimli hale getirmişti. Sen burada bir ormandasın, bir kahvede değil.
ALTIN BOYNUZ (HALİÇ) AYAKLARIMIZIN ALTINDA UZANIYOR.
Akşamleyin ışıklar dalgalanıyor. Görüntünün güzelliğiyle başka bir tat alıyoruz doğadan. Başka hiçbir yerde hissedilmeyecek bir duygudur bu.
PİERRE LOTİ
KENDİSİ HAKLIYDI BU TARİHİ KENTE AŞIK OLMAKTA. Ve özellikle bu yere aşık olmakta haklıydı. Büyük Türk şairi Nazım Hikmet bir şiirinde Pierre Loti’ye hakaret etmişti anımsadığım kadarıyla. Çünkü emekçilerine değil, İstanbul’un güzelliklerine övgülü şiirler yazmıştı Pierre Loti.
Sanat ve güzellik, emekçilerin, yoksulların mülkiyetinde değildir ey büyük şairim (Nazım Hikmet)! Ömrümüzü damla damla tükettik, ağaçlar uğruna nice şiirler yazdık ve ağaçlar için nice mücadeleler verdik ağaçtan yapılma bir çarmıha gerilmek için.
Bana izin ver, kavga adamı sairimizin kulağına bir şeyler fısıldayayım: Bir gün onunla evinde, Sovyetler Birliği’nin başkentinde (Moskova’da) küçük bir semtte karşılaştım. Yıllar onu yıpratmıştı. Artık bundan sonra aramıyorum -Ne emekçileri ne de milyoner zenginleri. Evet, şu anda bir insanı arıyorum. Sarf ettiğim hiçbir harf veya yazdığım hiçbir satır için ömrüm boyunca hiçbir pişmanlık duymadım, duymayacağım. İşte oydu hayatımız ve şuna inanıyorduk ki kendimizi bizlere ve başkalarına adamıştık.
Hafta bitti. İznimiz bitmek üzere. Elveda ey inci Bosfor (İstanbul Boğazı) ve Bosfor Adaları, evcil ve yakın!
Elveda İstanbul!... Bir daha görüşmek üzere... Belki...
SURİYELİ ŞAİR SÜLEYMAN İSA KİMDİR?
1921’de bugünkü Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Nahırlı Köyü (yeni adıyla Aknehir Beldesi) Besatin-el Asi Mahallesi’nde doğmuştur. Köyünde ilkokul bulunmadığı için, babası Şeyh Ahmet İsa’nın açtığı ve bir çeşit dil eğitim kursu sayılan ElKüttab’a (O zamanlar için ağaç altında, açık havada okuryazarlığı iyi olan bir kimsenin çocuklara yönelik düzenlediği bir çeşit okuryazarlık kursu) yazılmış, orada okuryazarlığı öğrenmiş ve Kur’an-ı Kerim’i hatmetmistir.
Eski edebiyatçı ve şairlerden Ömer Hayyam’ın rubailerini okuyup Kâbe’nin kapısına asılan ve eski şiir yarışmalarında ödül almış olan kasideleri ezberleyerek bunlardan beslenmiştir. Zengin hafızası sayesinde binlerce dizeyi ezberlemiştir.
İlk şiirlerini 9-10 yaşlarındayken yazmıştır. İlk şiir kitabını köyde yazmıştır. Bu kitabında çiftçilerin yaşadığı çileleri dile getirmiştir.
İlkokulu Antakya’da okumuştur. Okul müdürü, şairin üstün zekâsını ve kültürel birikimini fark edip şairi tam dört sınıf atlatarak onu dördüncü sınıfa geçirmiştir.
İlkokula başladığı yıl Hatay’da, Fransızlara karşı ulusal ayaklanma ve direniş başlamıştır. 5-6. sınıflardayken ulusal içerikli şiirleriyle ayaklanma mitinglerine katılmış ve bu gösterilere katkıda bulunmuştur.
Vatansever arkadaşlarıyla birlikte Antakya’dan ayrılan şair, lise öğrenimini Hama, Lazkiye ve Dimaşk(Şam)’da tamamlamıştır. Vatansever düşünceleri yüzünden bu dönem, onun hayatında en zorlu ve en ağır donem olarak anılacaktır. Vatansever şiirleri yüzünden defalarca tutuklanmış ve en ağır işkencelerden geçmiştir.
2. Dünya Savaşı yıllarında Cevdet el-Haşimi Lisesi’nde okuduğu Dimaşk kentinde BAAS PARTİSİ’nin kuruluşunda önemli rol oynamıştır.. Kardeş IRAK ülkesinin öğrenim burs katkısıyla yükseköğrenimini Irak Bağdat Dar-ül Muallimin -El-Aliye Akademisi’nde tamamlamıştır. Irak’tan Suriye’ye dönmüş ve Halep Lisesi’nde Arap Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmıştır. Bu görevi, 1947-1967 yılları arasında yapmıştır.
Bir yandan şairliğini öte yandan vatanseverlik mücadelesini sürdürmüştür.
Daha sonra Halep’ten Dimaşk’a(Şam’a) tayin edilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı’nda Talim Terbiye Kurul Başkanlığı yapmıştır. 1969’da Arap Yazarlar Birliği kurucu üyeliği görevinde bulunmuştur.
PROF. DR MELİKE ABYAD’la evlidir ve üç çocuk sahibidir. Maan, Gilan adlı erkek çocukları ve Baadiye adında bir kızı vardır.
Sanatçı Arapça, Fransızca, İngilizce ve biraz Türkçe bilmektedir.
Hanımı pedagog Prof Dr Melek Abyad ile pek çok kitabı Fransızcadan Arapçaya kazandırmıştır. Bu çeviri kitapların en önemlilerinden biri Fransız edebiyatında iz bırakan Cezayirli yazarlardır.
Çocuk Şiirleri kitabına 1967 Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra başlamıştır.
Hanımıyla beraber uluslararası çocuk şiirleri çocuk hikayeleri ve çocuk tiyatrolarını Arapçaya çevirmiştir.
1982de Asya-Afrika Yazarlar Birliği’nin verdiği LOTUS ödülüne layık görülmüştür.
1990’da Arap Dilini Geliştirme ve Koruma Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilmiştir.
2000 yılında Arap Yaratıcı Şiir Ödülüne layık görülmüştür.
A) En Önemli Eserleri
1-ŞİİR ÇALIŞMALARIM (1995 – BEYRUT - 4 cilt - Arap Araştırma ve Yayın Kuruluşu
2-ÖMÜR YOLUNDA (1996 Beyrut - Arap Araştırma ve Yayın Kuruluşu),
3- Ömrün Kadehinde Son Damlalar (3 Cilt-Genel Yayın Heyeti-Sana/Yemen-2001)
4-Yazı Ölümsüzlüktür (El-İbda Yayıncılık-2002-Yemen)
5-Ömrün Kadehinde Son Damlalar-4 (Kültür Bakanlığı-Sana/Yemen-2004)
6-El-Dahik Divanı (2 Cilt-Kültür Bakanlığı-Sana/Yemen 2004)
7-Yazıyorum (Küçük Kasideler) Ona ve Bana (Kültür Bakanlığı-Sana/Yemen -2004)
8-Özlemler Kitabı-(Kültür Bakanlığı-Dimaşk/Suriye-2005)
9-Ömrün Kadehinde Son Damlalar-5 (Kültür Bakanlığı-Sana/Yemen -2006)
10-Bir Demet Çiçek-(Tlas Yayınevi-Dimaşk/Suriye-1983)
11-Yorgun Tüy Fısıltıları (El Hafız Yayınevi-Dimaşk/Suriye 2007)
12-Kavga Yolu (Dr.Melek Abyad Ortak yaratımıyla) - (Dimaşk/Suriye Elhafız Yayınevi-2007)
B) Bağımsız Şiir Kitapları
1- Aşk ve Kahramanlık (Seçkiler-Tlas Yayınevi-Dimaşk/Suriye -1980)
2- Mutenebbi Divanı Özet (Tlas Yayınevi-Dimaşk/Suriye-1980)
3- Cezayir Divanı (Kültür Bakanlığı-Cezayir -1995)
4- Filistin Divanı (Filistin Yayınevi-Dimaşk/Suriye-1996)
5- Şiirimde Kadın(Kültür Merkezi –Abudabi BAE-1998)
6- Yemen Divanı (Genel Yayın Kurulu-Sana-Yemen 1999)
7- Aden Divanı (Aden Üniversitesi-2004)
8- Sana Divanı (Kültür Bakanlığı (Sana/Yemen 2004)
9- Dimaşk Sonsuzluk Öyküsüdür (Kültür Bakanlığı-Dimaşk/Suriye-2004)
10- Bağrıyanıkların Yolculuklarından (Kültür Bakanlığı-Sana/Yemen-2004)
11- Halep Kenti ve Ben (Kültür Bakanlığı-Suriye 2004)
12- Arap Suriye’mizin Sahilleri ve Ben (Kültür Bakanlığı –Suriye-2006)
13- Lübnan Divanı (Kültür Bakanlığı –Suriye-2006)
14- Arap Mısır’ı ve Ben (Basıma Hazır-Mısır’da Basılacak)
15- Ben ve Arap Adamız (Riyad-Suudi Arabistan-2007)
16- Sancak Kitabı (Baskıya Hazır-Sana-Yemen’de basılacak)
17- Irak Divanı (Sana-Yemen’de basılacak)
18- Kanın Rehberimizdir (Omar Muhtar) (Trablus-Libya-2007)
19- Kudüs ve Ben (Kültür Bakanlığı-Suriye-2009)
20- El-Dahik Divanı-Özet (Kültür Bakanlığı - Suriye - 2009)
C) En Önemli Çocuk Eserleri
(Şiirler)
1-Küçüklerin Divanı (Elfikir Yayınevi-Dimaşk Suriye 1999)
2-Çocuk Sevinci (Elhafız Yayınevi-Dimaşk-Suriye 2006)
3- Küçüklere Şarkılı Tiyatrolar (El-Sura Yayınevi-Beyrut-Lübnan 1980)
4-Şeyh ve Aydede (Tiyatro Oyunu)-(Tlas Yayınevi-Dimaşk /Suriye 1987)
5-Çocuklara Kasideler (Lübnan Kütüphanesi -Lübnan Beyrut- 1981)
6-Gündüz Şarkıları (Lübnan Kütüphanesi-Lubnan Beyrut 1986)
7-Aksam Şarkıları (Lübnan Kütüphanesi-Lübnan /Beyrut-1986)
8-Marslar Kitabı(2 Cilt)- (Birinci cilt bestelenmis 200 marş müzik notasıyla birlikte Kamil Kudsi yardımıyla-Bu eser Süleyman İsa’nın marşlarının yaklaşık yarısını içermektedir) (İkinci cilt şarkılardan bölümler ve notalar içermektedir) (MEB Suriye)
9-Çocuklara Yeşil Sözcükler (Suriye Kültür Bakanlığı-Arapça-Fransızca iki dilde yayınlanmıştır-2005)
10-Öykülerin Şarkıları (Abudabi-2001)
11-Ey Küçükler Size Çocukluğumu Anlatıyorum (El Hikme Yayınevi-Londra 1993 İngilizce-Arapça iki dilde yayınlanmıştır)
12- Mazalu el-Vaha (Arap Yazarlar Birliği ( Dimaşk-Suriye -1983)
13-Ey Küçükler Sizlere Çocukluğumu Anlatıyorum (Arap Yazarlar Birliği-Cezayir-Arapça-Fransızca -2001)
14- Sözcük Bahçeleri (El Hadayık Yayınevi-Beyrut-Lübnan 2009)
15-Salıncaklar Çocuklara Şarkı Söylüyor (Dubai-BAE 2009)
DÜZYAZILARI:
1-Şairlerimiz Kendilerini Çocuklarımıza Tanıtıyor (El-Adab Yayınevi-Beyrut-Lübnan 1978)
2-Vail Büyük Vatanını Arıyor (Bu hikaye Hayatımdan Sayfalar adlı kitapta Arapça-Fransızca olarak yayınlanmıştır) (Kültür Bakanlığı-Dimaşk-Suriye 2003)
3-Geleneksel Öyküler (Ey Kadınım Emrine Amadeyim, Kızıl Saçlı Ergin Kız, Kırmızının Oğlu, (Eladab Yayınevi Beyrut-Lübnan)
4-Şiir ve Düzyazı Anlatıları (Üç Atlılar, Vaddah ve Leyla Atalar Ülkesinde, Beyaz Kuğu Kervanı (Elahali Yayınevi-Dimaşk Suriye)
5-Bin Bir Gece Masalları’ndan İki Masal (Ali Baba ve Kırk Haramiler, Alaadin ve Sihirli Lambası) (Lübnan Yayınevi-Lübnan Beyrut)
ARAPÇAYA KAZANDIRDIĞIÇEVİRİ ESERLER:
1-Behice Hikayeleri (27 Bölüm-Tlas Yayınevi-Behiç Albadin ortak çevirisi)
2-Her Gün Bir Öykü (28 öykü) Tlas Yayınevi-Dimaşk Suriye-Salah Mikdat ile yapılan çeviri eser)
3-Her Öyküye Bir Oyun (100 KIasik Öykü-Tlas Yayınevi Dimask-Suriye-Salah Mikdat ile 1994)
4-Çiy Ağacı (Kısa Öyküler Dizisi) Elfikir Yayınevi-Dimaşk Suriye-Salah Mikdat’la
5-Hikayelerin En Güzeli (10 Öykü) Yamaan Yayınevi-Amman /Ürdün –Dr Melek Abyad’la ortak çeviri)
6-Çeşitli Diziler:Havada Asılı Park , Sevilen Hikayeler, Sevimli Palyaço Hikayeleri, Kaplumbağa Hikayeleri, Renkli Hikayeler, Beş Kıtadan Nefis Hikâyeler, Çocuklara Evrensel Tiyatrolar (Elfikir Yayınları-Dimask Suriye- Dr Melek Abyad’la birlikte)
D-Yabancı Dillere Çevrilen Eserleri
1-Kelebek ve Başka Kasideler (İngilizce Baskı-1944-Tlas Yayınevi-tercümesi İngiliz şair Brenda Wooker tarafından yapılmıştır.)
2-Vatan Toprağı Kokusu-Fransız Şair Atanes Vansef de Terrase-Tlas Yayınevi-Dimaşk/Suriye 1987)
3-Ağaç-Çocuklara Şiir Divanı (Rusçaya çevrilmiş Moskova Rusya 1984)
4-Çocuklar, Çocukluğumu Anlatıyorum Size (İngilizce çeviri:Abdullah Kamil-Salah Mikdat-Elhikme yayınevi- Londra 1992)
5-Çocuklar Çocukluğumu Anlatıyorum Size (Fransızcadan çeviren: Dr. Meleki Abyad Cezayir-2001)
6-Seçilmiş Kasideler (Çevirmen:Dr. Meleki Abyad-Mebruk Mübarek- Kültür Bakanlığı- Sana-Yemen 2004)
7-Şiirimde Yemen –Kültür Bakanlığı Sana-Yemen 2003)
8-Hayatımdan Sayfalar (Kültür Bakanlığı Dimaşk/Suriye 1999)
9-Çocuklara Yeşil Sözcükler (Kültür Bakanlığı Dimaşk-Çeviri:Prof. Dr. Melike Abyad
10-Aşk Kasideleri Kültür Bakanlığı (Sana-yemen 2006 Fansızcaya çeviren: Dr.Melek Abyad)
H-Hakkında yazılanlar
1-Süleyman İsa’yla Bir Dizi Kitap-Dimaşk Suriye 1984-Tlas Yayınevi
2-İbrahim el Ceradi Tahrir ve Takdim –Kompozisyon ve Sunuş (Abdülaziz al Makale (genel rehber) Rai Yayınevi-Dimask Suriye-2006)
3-Dr. Melike Abyad-Süleyman İsa’yla Beraber (-Sana/Yemen-Genel Yayın Kurulu-2001)
4-Süleyman İsa’yla ilgili Napoli Üniversitesi Doktora Tezi-Ann Maria Calabryzi-1995
5-Büyük Şair Süleyman Al Isa (Abdüllatif al Arnavut -Kültür Bakanlığı Dimaşk Suriye -2004)
6-Özetlerle Süleyman İsa (Dr.Meleki Abyad- Kültür Bakanlığı-Dimaşk Suriye 2009)
ÇEVİREN: Nuri SAĞALTICI
(28 KASIM 2009 LAZKİYE-SURİYE’DE BU ÇE)ViRi YAPILMIŞTIR, BU ÇEVİRİNİN HER HAKKI SAKLIDIR)
YORUMLAR
Önceden patrikhane, sonradan camiye ve daha sonraları müzeye dönüştürülen Ayasofya’nın yakınındayız. Hafif olan çantalarımızı otele yerleştirdik, çevreyle tanışmak üzere ailece balkona çıkıp oturduk. Ama çocuklar hararetli bir istekle dışarıda gezmeyi, yürümeyi bizden bekliyorlar. İstanbul, çocuklara yakın, tanıdık bir kent olduğunu çocuklara her fırsatta hissettiriyor. Çocuklar, İstanbul’un her köşesini gezmek istediklerini belirttiler.
Biraz önce Bosfor’u geçtiler kenti ikiye bölen. İstanbul’un batı yakasındayız. Geçmişi çok eskilere dayanan batı kesiminde. Bir hafta boyunca kaldık kültürlerin eriyip kaynaştığı bu kentte. İstanbul, ışık saçıyor Doğuya ve Batıya. Ama kokumuz (Arap-İslam kokusu) İstanbul’a sinmiş, buram buram kokuyor. Atmosfer boşluğunu hınca hınç dolduruyor gelenekleri, minareleri, kubbeleri ve sonsuz lezzetiyle.
DİLİNİZİN VE ANLATIMINIZIN GÜZELLİĞİ DE KONU KADAR GÜZELDİ.
TEŞEKKÜRLER.
EMEĞİNİZE, YÜREĞİNİZE.
nurisagaltici
Çeviriyi yaparken her zaman dikkat edilmesi gerektiğine inandığım bir şey var: Çeviri, anlamca aslından fazla uzaklaştırılmadan; fakat yazıldığı dilin asıl lezzetini de yitirmeden çevrilmeli. Bu ilkeden hareket ettim. Beğenilerinize seslenebildiysem ne mutlu bana. Ama şunu içtenlikle belirtmeliyim ki yazarın asıl metnindeki o şiirsel dil beni hep büyüleyecek. Yazarı şahsen tanıyıp onunla uzun uzun sohbet etme olanağı buldum. Belki bu tanışıklık onun iç dünyasına girmemi sağladı.
Çok teşekkür ediyorum güzel düşünceleriniz için. Saygı ve dostlukla kalın.