- 726 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Labirent Çıkmazı
Bölüm bir.
Tanrı’nın odası.
Gözlerimi açtığımda neresi olduğunu bilmediğim bir yerde uyandım, çevreme baktığımda benim gibi kendine yeni gelen başka insanlarda vardı, hepimiz birer koltuğa oturtulmuş vaziyetteydik ve hiç kimse buraya nasıl geldiğinden emin değildi. Ne maksatla ve kim tarafından getirtilmiştik hiç kimsenin bir fikri yoktu.
Bulunduğumuz yer oldukça yüksek tavanı olan, loş denecek bir ışıkla ışıklandırılmış, duvarları tablolarla bezenmiş, hiçbir camı olmayan, insanın içini karartan, yukardan bakılsa koltuklara oturtulmuş herkesin belli bir hizada ve düzende oturduğunu rahatlıkla fark edilebilecek bir şekilde düzenlenmiş olduğunu görebilirdi. Yine oda içersinde bulunduğum yerin sağındaki duvarı boydan boya kaplayan bordo bir perde vardı, bu görünümüyle bulunduğumuz odanın bir tiyatroyu andırdığını söyleyebilirim. Zaman sonra dikkatimi bir başka şey daha çekmişti ki bu oda da üç tanede kapı vardı, bu kapılar öyle güzel kamufle edilmiştiki iyice dikkat etmedikçe görünmesi çok zordu. Ben tüm bunlara dikkat etmeye başladığımda dikkatimi çeken bir başka şeyde odada dört kişiden başka kimsenin olmadığıydı. Dört kişi, üç kapı ve duvarlardan birini boydan boya kaplayan bir perde. Ne anlama geliyordu bu? Diğer üç kişi neden buradaydı? Biz buraya nasıl getirilmiştik? Kafam bu sorularla meşgul oldukça yaşadığım durum beni adeta bunalıma götürüyordu.
Benim gibi odada bulunan diğer üç kişiden biri bayandı, bu kadın orta yaşlı olduğunu belli etmeyecek kadar bakımlı ve birçok erkeğin beğenisini rahatlıkla alacak güzellikteydi. Diğer iki kişiden, orta boylu ve saçları uzun olan adam ise gayet kendinden emin bir halde çevresinde olup biteni anlamaya çalışıyordu. Diğer adam ise olduğu koltukta daha yeniyeni kendine gelmeye başlıyordu, bu adam, gayet şık bir takım elbise giyinmiş ve çok bakımlı biriydi.
Yaklaşık beş dakika kadar sonra, ‘Buraya neden geldiğimizi bilen var mı?’ diye sordum. Kimsenin ne maksatla buraya getirildiğine dair bir bilgisi yoktu. Biri bizi kaçırmış olabilir mi diye konuşmaya başladık ama kim bizi kaçırmak istesin ki ve neden özellikle bizi kaçırmış olsun ki diye tartışmaya başladık. Aklımızı kurcalayan bir başka soruysa, bizi kaçıran herkimse ya da bizi buraya getirenler kimlerse, neden hiçbir şekilde bizi bağlama gereği duymamıştı? Herkes aklından bir neden bulup bir diğeriyle paylaşıyor, mantıksız görülen kısımlar iyice mantıklı hale gelene kadar tartışılıyor ve zaman su gibi geçmeye devam ediyordu. Aradan yirmi dakika geçmişti ki henüz bizimle konuşmaya hiç kimse gelmedi.
Odayı iyice tanıya bilmek için gezinmeye başladığımda kapıların kilitli olduğunu anladım, boylu boyunca perde asılı olan yüksekçe duvara doğru gidip baktığımda perdenin örttüğü arka kısımda dördüncü bir kapı gözüme çarptı. Dört kişi, dört kapı neydi manası Allahım?
Artık bizi görmeye kimse gelmeyecek diye düşünmeye başlamıştık ki sağdaki perdenin kıpırdadığını fark ettik, yavaşça açılan kapıdan birinin girdiğini ve sağımdan bize doğru yaklaşan adımlarla geldiğini duyabiliyorduk. Adımlar sıklaştıkça bizi kaçıran kişiyle yüzyüze kalacağımız için hepimiz heyecanlanmıştık. Perdenin bize yakın olan köşesinden bir adam belirdi, bu adam hiç yoksa yetmiş yaşlarında, yaşını göstermeyecek kadar dinç görünen biriydi. Yüzünde gizemli bir tebessüm vardı ve oldukça kendinden emin bir görüntüsü vardı. Yaşını belli eden beyaz ve düz bir sakalı vardı. Boynunda ince bir zincir asılıyordu ve giysisinin içinde kayboluyordu, üzerindeyse kendisine dair fikir sahibi olabileceğim giysiler yoktu, sıradan bir insan gibi giyinmişti.
Herkes etrafında toplandı ve bizi neden ve ne hakla buraya getirdiğini sormaya başladı. Oldukça sert tepkiler veriyorduk. Ne hakla bizi buraya getirsin ki? Nasıl getirdiği ise tamamen muammaydı bayıltıpta mı getirmişti? Yaşlı adam sakince bizleri dinliyor ve kargaşanın dinmesini bekliyordu, tam o sırada ‘Sizleri Tanrı’nın emriyle getirdim.’dedi. Tam o anda yaşlı adamın deli olduğunu düşündüm, ‘Ne saçmalıyorsun be adam bizi çabuk buradan çıkart.’ Dedim ve adamı itiştirerek perdenin arkasındaki kapıya doğru yöneldim, kapı arkadan kilitliydi ve ön tarafta anahtar deliği diye bir şey yoktu, sanki o kapı hiç açılmamıştı ve yaşlı adam oradan hiç gelmemiş gibiydi, içimin ürperdiğini hissettim ve geri döndüm. Diğerleri de benim gibi kapıya gittiler ve aynı türden ürpertiyle geldiler. Gerçekten Tanrı mı getirmişti bizi buraya? Çıldıracak gibi oluyordum. Ne yapmamız gerektiğini bilmez bir halde tekrar yaşlı adamın yanında toplandı. Yaşlı adam kesilen konuşmasına devam etti.
Ben Tanrının izniyle buraya geldim ve sizlerle konuşmak için görevlendirildim, boynumda gördüğünüz bu zincirde dört anahtar var ve bu dört anahtar sizleri gitmeniz gereken yere götürecek kapıları açar. Boynumdaki bu anahtarların birini Tanrı’nın bana verdiği görevle, tamamen benim adil kararlarımla içinizden birine vermekle görevlendirdim, diğer üç anahtarın hükmü ise sizlerin kararlarına bırakılacaktır ve bu kararlar hiçbir etki altında kalmadan verilecektir.
Bu anahtarlardan biri var ki, Tanrı’nın yarattığı en güzel yere, yani Cennete gider. Bu anahtarlardan biri var ki, Tanrı’nın yarattığı en kötü yere, yani Cehenneme gideri. Bu anahtarlardan biri var ki, içinizden birini her şeyi unutup tekrar buraya gelmeden önceki yaşantısına götürür, bu anahtarlardan biride var ki içinizden birini yok oluşa götürecek, yani hiç var olmamış olacaksınız.
Şimdi herkes kendine geldiği koltuğa geçsin ve bir sonraki konuşma yapılana kadar beklesin. Tekrar geldiğimde sizleri bazı sınavlara tabi tutacağım vereceğiniz kararlar sizin akıbetinizi belirleyecek.
Yaşlı adam geldiği gibi ayak sesleri kısılarak gitti. Giderken bir kalemin cebinden düştüğünü fark ettim yaşlı adam gittikten sonra kimseye belli etmeden kalemi aldım.
Ne düşünmem gerektiğini bile bilemez bir haldeydim, rüyada mıydım, ölmüş müydüm? Kafam karmakarışıktı. Diğerleri de yaşadıkları olay karşısında şoka girmiş gibiydiler, bu olayı yaşamak imkânsız der gibi yüzüme bakıyorlardı. Gerçekten yaşanması imkânsız bir şeydi bu. Ne yapmamız gerektiğini bilmeden ve kafamızda milyonlarca soruyla bir dahaki görüşme için yerlerimize geçtik.
Sürekli düşünmeye başladım dört anahtar nasıl ve hangi kurallarla dağıtılacaktı? Okadar çok şey vardı ki düşünmem gereken mesela, duvardaki tablolar ne anlam ifade ediyordu, bu tablolar dâhil birçok şey dört rakamıyla ilintiliydi ve o boylu boyunca uzanan bordo perde neyin simgesiydi. Anlam veremediğim diğer bir şeyde yaşlı adamın geldiği kapıyı hiçbir anahtar kullanmadan açıp, geldiği gibi gitmiş olmasıydı.
Zaman geçtikçe gergin bir bekleyiş içinde beklemeye devam ediyorduk…
Devamı gelecek…