- 701 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Mavi Dikiş Makinesi / Ardahan Öyküleri / 92
Son saatte resim kulübü toplantısı.
Cuma günü haftanın son günü.
Birinci sınıftan beşinci sınıftan ve sekizinci son sınftan; kız, erkek çocukları.
Önlük giymişi. Formalısı.
Saf gözlerin ardına geçmiş küçük insanlar bunlar.
Masal anlatsan hiç bir şey demeden dinleyecek masum ve hakkına razı küçük insanlar.
En iyisini yapmam lazım.
İstençle bir sızı içimde.
İnsan olmanın kaderi.
Bizlere üstten biri baktığında böyle düşünmüşüzdür, belkim.
Çocukluğumuz aklıma geldi.
Biz de bunlar gibi güçsüzmüşüz.
Küçük insanlara bizim Bülent’in " Mavi dikiş makinesini "
Niye anlatmayayım?
Dikiş makinesini Bülent mavi renge boyamıştı. Öğretmen yanına geldiğinde, Bülent yeni makine icat etmiş değin sevinçliydi. Ne umasın deli gönül ne bulasın? Hak Aşıkların deyişleri umduğunla, bulduğun arasında eşitlenmeyen manzaralara ait fikirleri de böylesinedir.
Öğretmenin resim sanatıyla ilgili ’backroundu’ hiç mi hiç yoktu. Birşey söylememesi derbeyandan hayırlıydı?
"Olmamış" dedi. Kocaman harflerin reklam panolarına sığmazlığını görmüşsünüzdür. Cafcaflı materyallerle süsler...
Lafı sınıfın ortasına, sıraların üstüne, pencere kenarına, kapının ağzına düştü.
"Buyrun cenaze namazına"
Mavi dikiş makinesi " Maktulen" nur topu gibi dünyaya gelmiş bebek. Bebeğin vığıltısı Halit Paşa İlkokulun dışından işitiliyor.
Bir şeyi söylememek söylemekten ehven midir?..
Doğmak isim ile adlanır.
" Olmamış " sözü seneleri devirerek günümüze geldi.
İnsan gibidir söz; doğar yaşar. Cahil cahil yaşayarak ta gezer dolanır " Söz" Bilgilice de dolaşır, gezebilir: Söz.
İngilizlerin dokuz kez düşündükten sonra onuncu kez de hala söylenmesi doğruysa sözünü söyle demeleri yerinde bir tesbit.
O laf döner dolanır. Hakikatin divanına durur birgün.
"Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir. "
Mavi dikiş makinesi ve Yunusun Molla Kasımı:
Şunu dilimiz ağzımızdaki dilimiz, kelam eylemek isteriz.
Sözlerde tesadüf yoktur. Söylenmeyecek ya, söylenirsede vücut gibi mevcudlanır...
Bunu algılamak, insan bilinci için şartdır.
Hangi lafın nerede ne zaman doğrulanacağı belli değildir.
Molla Kasım suyun kırağında Yunus’un şiirlerini yırtıp attığında sayfayı okudu. Ne görsün. Dondu kaldı. iki mısrada:
"Derviş Yunus bu sözü eğri büğrü söyleme,
Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir."
Kime olursa, çocuğa yaşlıya ona buna laf söylerken, lafın yarını, çağları aşacağı hesaplanmalıdır.
"Mavi dikiş makinesini" çizen ressamlar 1900’ lerde çizmeğe başlamışlar.
1916’ da öldü. Franz Marc: Mavi atlar; atları mavi çizdi.
Ünlü dışavurumcu Alman ressam.
Dışavurum içinden geldiği gibi Bizim Şenlik veya Zülali gibi kudretten çizmek; deyişlemek, dizmektir.
Aslında Küresel herşeyi takip etmek bilmek çok güzel. Mahalli kültürle kıyaslamak yöntem olarak kullanmamız daha güzel. Çünki bildiğin şeyi yeniden öğrenme geçikmesine maruz kalmamış oluruz. Zaman ve verim zararı gibi birşey bu.
Küresel ve çağdaş conseptin kavranılması hem yerinde hem yararlı kılınır. Ekspresyonizm yani Dışavurum kelimesini otuz yılda kavrayamadım.
Kompleks kelimesini herif, başlı başlına anlamak istemiş ve yıllarını almış. Aynı kelimeyi başka biri de külliye sözcüğü ile aynı geldiğinden , külliye tarafından idrakını ilerletmiş. Külliye ile idrak eden kişi kompleks kelimesini diğer kişiden hem iyi kavramış. Ayrıca külliye’nin imareti, kütüphanesi, ve öteki unsurlarla üniversitenin eşdeğeri olduğunu geniş görüşle kavramış. Kıyaslayarak küresel olanı idrak eden zaman kaybı ve görev zararına yol açmamış. Japonların usulü gibi...
Ne zaman doğru bir yöntem uyguladım. ondan sonra kandım. Kudret kelimesi ve olgusunu yerel Halk Şairleriyle tamamlayınca anladım ve kavradım. Tamamlayıcı yöntem yani evrenseli yerelle; yereli evrenselle kıyaslayarak, bağdaştırarak, tümleyerek zaman kaybını ve verimi etkilersiniz.
OLMAMIŞ: Demekle neleri kaçırmışız
Yöntem yanlışlığı çok yitirtdi...
Mavi atlar,
Henri Matisse eşinin yüzünü mavi, yeşil ile çizdi.
Vlaminck tarlayı kırmızıyla boyadı:
" Red Field " eserinde
Sol kolum tarafında tablonun tarla kıpkırmızı başaklarla yatıyor, dikiliyor.
Çeperin üst başından "Padaralı" kırışkalı ev göğe rem atıyor, bize mi göre; algımız mı öyle? Kuzguna yavrusu şahin gözükürmüş.
Bize ait şeyler hep alalı, yüce azametli ille de iyi görünmüştür. Herkese aynı olmuştur, muhakkak." Nefsi emmare " bu nitem ile izale eylemiş eskiler, oğuz zamanında.
Aslan Dayıların aşağıdan çıkan yol az işlek ama kırmızı kayaların yığışmasıyla taş ocağı mı? Yol mu?
Maurice De Vlaminck çizmiş kıpkırmızıyla. Red Field’i tabii, Samet Dedemlerin, yolu ve evlerini değil.
Karl Schmidt Routloff Mavi bazen yeşili tüpten sıktığı gibi sürdüğü manzaraları " Büyüleyici " o maksatla sürmüş direk bazı rengi, parlaklığın verdiği boğuntululuk evin beyazlığı ve çatıların kiremit renkleriyle adamın uykusunu getiriyor. Uykudan , rüyaya salıyor insanı, neden sonra büyülendiğini anlıyor seyirci, derenin mavisi, ağaçların, çayırların yeşiline bağımasada çığırarak: " FANTASTİK; OLA NE YAMAN FANTASTİK " demiş sanırsın.
Bülent onlardan çok sonra dikiş makinesini maviye boyadı.
Literatürde bulunanı, bilmek yetişir elbette.
Ufakken bayramlarda elini öptüren yaşlılar başa da koymak istediğimizde.
_ Yetişir, oğlum yetişir. Demez miydi?
Yetirir misin? Sensin yetirmeyen!
" Işığın rengi beyaz ve bir taneciktir. Esası beyaz gelinliktir resmin ve manzaraların açık havada ve tabloda ve gözlerde. Beyazsa tamamdır. Uyuma da mesele denmez gayri. Beyaz gelinliğin karnını yardığında üçüzünü görürüz. Sarıkız, Kırmızı oğlan, mavi bebeği. Üçüzler her neredeyse ahenk oradadır. Neden mi? beyazdan geliyorlar ve her ne kadar doğma olsalarda birleştimiler sarı, kırmızı mavi beyaz olur. Üç rengi ışığla duvara düşür dairesel olarak üçününde daire uçlarında karışıp beyazı çıkarırlar.
Mavi ye kırmızı ile sarının karışımı turuncuyu yanaştırırsanız iki renk armonize olur. Bir temel renge öbür iki temel renklerin karışımını getirmiş olursunuz. Üçüzlerin çeşitli varyasyonlarla yaraşık aldığını kontrast renklerin uyumu diye bilir ressamlar."
Bülentin Mavi dikiş makinesi yanıbaşında turuncu bir draperi kumaş asılmıştı. Turuncu makineye mavi rengi sükse ediyordu.
Beyaz çizgisiz kağıdı dikleme koydu. Alt ortasına kırmızı dairevi pastel boyayla turuncu sürdü. Üç dakika iki gözünü kaldırmaksızın turuncuya baktı gözü yaşaracaktı nerdeyse. Usulca bakışını kağıdın yukarısına kaldırdı. sabitledi gözünü dairesel mavi renk gözünün perdesinde geldi peydah oldu. Sanki kağıdın yüeyine geldi. Bu deney 1875 ler de empresyonistlerin yaptığı bulgusal deneydir.
Anlamamız; iş bu neticede: Turuncu renk iki temel renkten zuhul etmekle son temel renkle de uyuşarak esasa, beyaza yani erişim sonu renkahenk eylemektedir.
Turuncu maviyi tamamlar mavi de turuncuyu. Sükse ederek yani yollayarak.
Anlaşıldı mı? Bülent’in dikiş makinesi neden maviymiş. Turuncu asılı kumaş maviyi yollayarak makineye bakan gözlerde maviyi peydahlamış.
_Yetişir mi?
_ Bir luğma uzatsaydın...
_ Yetdiyse de yetsin; yetişsin gayri!...
YORUMLAR
Dikiş makinesini Bülent mavi renge boyamıştı. Öğretmen yanına geldiğinde, Bülent yeni makine icat etmiş değin sevinçliydi.
Mavi dikiş makinası benim başımdan geçen ve hiç unutamadığım bir anıydı. Hiç sevmediğim resmi ver resim dersini bana sevdiren bir bu olayı, ustaca öykünün arasına yerleştirerek renkleri satır aralarında bile okurken Usta bir ressamın eserini izler gibi renk armonizesinin ahenklerini ışığın geliş açısından büyüleyici bir tablo gibi işlediğin bu yazın ile beni 40 yıl öncesine götürdün. Teşekkürler değerli arkadaşım Yalçıner....
Bülent