- 846 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sele Kapılan Çocuk
Yaz tatili için köydeyim. Eskiden her yıl gidiyordum ama artık iki hatta üç yılda bir defa, o da kısa süreli olarak gidebiliyorum. Birkaç gün oldu geleli. Tezek kokularına aldırmıyorum ilk günkü gibi. Alıştı burnumuz bu kokuya da.
Akşama düğün var. Tangabakların küçük oğlunun. Düğün bana göre değil ama yine de köy yerde komşunun sevincini paylaşmamız gerek. Bu gün ona, yarın bana. Hem ben gitmeyim, o gitmesin düğün kimle yapılacak. Yemek sonrası düğün evine vardım. Hayırlı olsun dileklerimizi söyledikten sonra düğün evinin karşısındaki teyzemin evinin önünde hazırlanan iskemlelere oturduk. Yanımda Ali Osman ağa, köse Hasan ve şuan hatırlamadığım iki kişi daha var.
Davulcu ve zurnacı coşkun bir şekilde çalıyorlar. Orta yerde halay çeken gençler, daha kenarda onları pür dikkat izleyen küçük çocuklar var. Belli ki onlar da geleceğe yatırım yapıyorlar. Gençlerin her hareketini kapmaya bakıyorlar. Bizim köyün düğünleri kadın ve erkeklerin ayrı ayrı yerlerde eğlenmeleri şeklindedir. Aynı mahalde oynamazlar. Düğünler genellikle 3 gün sürer. Ya Çarşamba ikindi vakti düğün evine bayrak asılarak başlar, Cuma günü gelin alımıyla sona erer. Veya Cuma ikindi vakti bayrak asılır, Pazar günü gelinin damat evine teslimiyle sona erer. Şimdilerde yok ama, eskiden her düğün sonrası güreşler yapılırdı. Karakucak güreşleri. Yağlı güreş bilmeyiz. Düğün sahibinin ekonomik durumuna göre de ödüller verilirdi. Aslında amaç ödül değil tabi ki. İyi bir geleneği yaşatmak.
O gün akşam halay çekenlerin içinde delikanlılardan birinin diğerlerinden farklı olduğu hemen göze çarpıyordu. Halayı bozuyor, sarhoş insanlar gibi davranarak lüzumsuz hareketlerde bulunuyordu. Sağ yanımda oturan Ali Osman ağaya;
Şu delikanlı kim ağa dedim. Kim olacak Zekeriya’nın hödüğü Zeki dedi. Bir an duraladım. Vay.. dedim Zeki bu ha.
Ne oldu dedi bana ters ters bakarak Ali Osman ağa. Diğer oturanlar da bize doğru dönerek merak eder bir tavırla bizi izlemeye başladılar . Bakın dedim anlatayım size bunu nereden tanıdığımı.
Kaç yıl oldu hatırlamıyorum. Çatalgüver de pancar söküyoruz. Mevsim sonbaharın ortaları. Birkaç gün önce kuvvetli bir yağmur yağmıştı. Birden bir kadın çığlığı ile irkildik.
Yetişin komşularrrrr. Bir an durakladıktan sonra sesin geldiği tarafa doğru var gücümle koşmaya başladım. Ses tohma kenarındaki bükten geliyordu. Bir iki dakika içinde çığlık atan kadının yanındaydım. Kadın sel suları ile kabarmış tohma kenarında suyun akışı yönünde kendini paralayarak bağırıyordu. En önde ben ulaşmıştım kadına. Arkamdan bizimkiler de geliyordu. Baktım sel sularına kapılmış bir çocuk bata çıka gidiyor. Atladım hemen üzerine ve yakaladım. Kıyıya çıkardım çocukta hayat emaresi gözükmüyor. Hemen ayaklarından tutarak baş aşağı çevirdim ve silkelemeye başladım. Çok su yutmuş belli. Bir kişi de ağzını açtı, o anda ağzından çamurlu sular boşalmaya başladı.
Neyse, çocuk hıklayarak nefes almaya başladı. Biz de derin bir nefes aldık dedim. Sözüm bittiği anda şimşek hızıyla göğsümde bir elin beş parmağını hissettim. Nasıl canım yandı anlatamam. O kadar hızlı ve beklemediğim anda olmuştu ki herhangi bir refleksim bile olmamıştı. Döndüm Ali Osman ağamın eli. Hala kocaman eli göğsümde, canım acımakta.
Ne oluyor dememe kalmadı;
Tamam oğlum dedi, başka günah işlemene gerek yok artık. Bu seni cehenneme götürmeye yeter diyerek elini çekti. Bir taraftan canımın acısı, bir taraftan teşekkür beklerken uğradığım haksızlık bir anlam veremedim doğrusu. Yanımızdakilerden çıt çıkmıyor.
Ağa ne oldu dedim. Sen olsan ne yapardın. Çocuk boğuluyor. Annesi çırpınıyor kenarda, teşekkür edeceğine, sözümü tamamlamama fırsat vermeden;
Bıraksaydın da geberseydi pe…k, köyün başına bela oldu. Bir musibet eksik olurdu. Daha epey söylendi. Köse Hasana ve diğerlerine baktım. Onlar da onaylar gibi duruyorlar. Ortada ise davul- zurna sesleri ve halay çekenlerin haykırmaları devam ediyor ama ben hala yanan göğsümü bastırıyorum.
Çanakkale 03/03/2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.