- 1092 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Deli Dervişin Maceraları
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gece gözlerimde ne kadar puslu duruyorsa
gündüz ellerimde o kadar berrak
toprağın çocuklarına bir tutam şefkat vermeyi isterdim
nafile toprakta binlerce tezat
isterdim güldürmek ağlayan birilerini
hayat bu belki de yaşamak berbat
kokuşmuş bir kaç fare ölüsünü kediler bile beğenmiyor
nasıl severim pis nefesleri midem bozulmuşsa
kusuyorsa cerehat
heyhat!
Mevsimlerin rengini takvimler siliyor
uzak her şey kadar zaman anla
yosunları savrulmuş kayalarda çık bak etrafına
bir insan dolusu nefret çuvallanıyor at/rafımızda
şimdi söyleyin bana
ben düşsem akıl üstü tutup da kaldırır mı cellat
lafım ne sizeydi ne de kendime
ortaya çektim bir deve
çağırdım Kervancı Başını;
Söyle dedim, kaça bu hayvan, hayvan olmak için ne ne kadar lazım sarı akçe?
Şaşırdı Kervancı Başı, sıvazladı yağlı sakalını, düşündü ...
Bir vakit sonra yüzüme bakarken gözlerini kaçırdı ve ’eğer ki sarıysa akçe, neye yarar
devedeki hayvan gövde.
Ya akçe de sarıdan dönerse başka renge? Bir çırpıda çekti devesinin ipinden yürüdü
gitti... Yolum bir dere yatağına düşünceye dek kırışık alnım kaşındı,
kaşınmak ne demek kanadı be kanadı!.
Biir ikii üüçç! Çüşşş... dedi arkamdan biri.
Dönüp baktım ardıma. Sandım gelen benden de deli .
Selamünaleyküm kardaş!Paylaşalım mı bu dereyi, deyiverdim demesine amma
adam buz dağı gibi dondurdu yüzümdeki şakacıklı gülümsemeyi...
Uzattı bir parça ekmek, bir de yeşil biberi. Çömeldi yere aldı
kavalını dudak kıyısına. Başladı koyuna , kuzuya ağıt yakmaya
O’ mu yaktı ağıdı, ben mi ağladım da çoban gülmeye başladı
bilemedim. Derken gün kayboldu akarsu kuruduğunda nehir bize uzaktı...
Kervanların az geçtiği , kurtların çok gezdiği bir çöle girdik ...
Çöl değil sanki cehennem evi... Kumlar savurdu gözlerimize kör
tanelerini. Az daha dünyadan olacaktık görmeseydi başka bir deli...
’Selamunaleyküm dediğinde sesi gür çıkmıştı nefesinden beriye.
"Gelin benimle götüreyim sizi fakirhaneme deyince...
Ehh! Allah’tan istediğimiz olmuştu ya... Buna şükürden başka ne
denilirdi ki... Yanımda eski bir çift papuç, bir de kırıntı ağırlığında azık torbam vardı...
Geceye kurtlar perdeli seslerini indirirken vardık selametle, bizim
delinin fakirhane dediği saray yavrusu cennetine...
O da neydi Yarabbim! Bir güzel hatun... Elinde sarı yaldızdan tepsi , üzerinde sıralanmış
envayi yemek çeşidi. Sofralar kuruldu , midelerimiz doyuruldu ... Benim döşeğim bahçe evi
dedikleri yerde, tahta divana atıldı...
Kuş sesleri , su sesleri derken uyuyamadım ... Aklım o güzeller
güzeli tazecik bedenli çekik gözlü , az birşey de kıvrımlı kalçalı hatunda kalmıştı. Bu
aşikar düşünce yiyecekti nerdeyse beynimi...
Kalktım küçük abdestimi dökeyim bari dedim. Geçirdim ayaklarıma lastik
terlikleri.Yürüdüm ay ışığıyla yol bulmaya çalışıyordum ki...Bismillah! Destur! O , o Hatun
karşımda yarı cıbıldak işve etmez mi? Kalp bu dayanmazdı elbet , kim olsa onu orada öyle
boş bırakmazdı.Bırakana da ya kör ya da aklını oynatmış diye söverlerdi ki, ben küfürü
hak etmeyecek kadar terbiye almıştım... Sözün kısası lafın azı derken devam edeyim
bari ... Hatun süzülüverdi odasından , ben de yallah arkasından...Tam içeriye adımımı
atmıştım bir yarma çıkmasın mı karşıma... İri desem az gelir, deve desem çok gelir.
Ölümlerden ölüm beğen dercesine bakıyordu. Göbeğini açmış baş parmağıyla oyarcasına
kaşıyordu... Eh bundan sonrasını ne siz sorun... Ne de ben anlatacak kadar kendimi rezil ,
rüsva edeyim. Şimdilik bu kadarla yatın , uyuyun.Yarın şafakla birlikte uyanıp
yola çıkacağım, kalın merakla...
-Ertesi Sabah Erken Saatler Ve Deli Derviş’in Devamı -
Sabahtan beridir düşünüyorum a dostlar. Kokuşmuş çoraplarını teneke leğende bekleten
izbandut kılıklı, kıllı herifi uyandırmadan nasıl kaçsam diye düşünmekten dişlerim
dökülecek nerdeyse. Dün akşamı merak edenlerinize hemen söyleyeyim.
Bu evinde sabahladığım Açver adlı adam. Çöl eşkıyasıymış. Meğersem o güzeller
güzeli hatunu da yem olarak kullanıp, benim gibi saf ipekten dokunmuş erkekleri
tavlatıyormuş.Yahu geçmişe gönderildim diye seviniyordum ama boşunaymış. Sen kalk taa,
İstanbul Harem’den geçmiş tüneline bilet al heyecan ara. Başına burada da bir çöl
eşkıyası... Üstelik gay eşkıyası çıksın da karı avlayayım derken; öküz kadar çirkin, ayı
gibi kıllı, pis göbekli bir adamın koynunda sabahla! Yaa şaşırdınız değil mi? Ee, bende bir
başkasından duysaydım bu olayı dilimi dişlerdim vallahi! Herneyse giden gitti. Arkamızı
duvara değil paslı çiviye dayadık. Ama gelgelelim bu aç oğlu aç! Bana aşık olduğunu
söyledi... Yalvardım yakardım, ıhh vazgeçmem de geçmem dedi durdu.
Süngü bakışlarıyla karşımda uzanırken "ben uyuyacağım sabaha hazır bekle dedi.Derilip
yattı. Yattı yatamayasıca döşeğine lakin ben ne uyyabildim, ne doturabildim.Emekleyerek
sabahı demledim.
Şimdik sabah ezanı okunuyor. Hoca minarede Allah_u ekber diyor. Ah ulan hatun cilveli
oynak karı yaktı beni dostlar yaktı! Biraz sessiz durun da şu dış kapının anahtarını
aşırmaya çalışayım şişhane göbekli herifin yastığının altından. Şiişt!
Yavaş olun, ne gülüyorsunuz be. Aha bakın... sesinizi duydu da yataktan doğruldu
işte.Yandım anam yandım çayıra mı salacak beni acaba , ya da umumhaneye mi satacak
Allah bilir. Cezalısınız ses çıkarıp onu uyandırdınız. Şimdi perdeleri kapatıyorum canım ne
zaman isterse o zaman açıp gerisini sizlere anlatıyorum. Haydi kaybolun bakayım a
düşmanlar...
- Deli Derviş’in Başı Beladan Kurtulacak mı?-
_Oo, meraklı dostlarım hoş geldiniz , selamünaleyküm... Buyrun buyrun içeriye girin.
Yalnız sessiz ve dikkatli olun bizim çöl ayısı Açver , sizi görmesin.Yoksa benim gibi sizin
de başınız beladan kurtulmaz. Hah şimdi kaldığım yerden anlatmaya devam edeyim, lafımı
kesmeden dinleyin...
_Geberesice Açver , beni kendine köle etti. Yedim mi şimdi feleğin kelek kavununu...
Öğlen için misafirleri gelecekmiş , uyanır uyanmaz iki koyun kesmemi emretti. Hayatımda
tavuk kesmedim bana koyun kes dedi. Bir çare bulmalıydım ama ne?.. Aklımın teyyare
defterini açıp yaprakları çevirdim... Nihayet bir sayfada kaldım.’ Ulan bu fikir hiç de fena
değil’ deyip kolları sıvazladım. Bahçeye çıktım. İki ağaç dalı kesip, uçlarını sivrilttim.
Bir leğene kaynar su döktüm. İçine de epeyce kaya tuzunu boşalttım. Sivri uçlu dalları alıp
koyunlar oulunduğu ahıra girdim. Zavallı hayvancıklar kendi kendilerine meleşiyorlardı.
İçlerinden iki tanesini alıp, bahçe ortasına bıraktığım su dolu leğenin yanına götürdüm.
Koyunların ikisini de suyun içine iteleyiverdim. Başladılar mee meee meeee! Susun dedim
susmadılar.Kulaklarını çekiştirdim, daha beter azdılar. Onlar tepindikçe sular yüzüme
gözüme fışkırdı. Gözlerimin içi tuzlu su yüzünden acıyla yanmaya başladı ki işte o zaman
da ben başladım imdat ! diye haykırmaya...
O esnada Açver, köşk denilen çardak altında sabah kahvesini yudumlayıp, nargilesini
tüttürüyordu. Hizmekarlardan birine "ne oldu bu Derviş’e git bak
hele" deyip yanıma kılıksız, tüysüz karı suratlı Bezgir’i yolladığında hâlâ bağırıyordum.
Koyunlar leğenden çıkıp bahçede kaybolmuşlardı.Bezgir;
Beni o halde görünce acımış olacak ki , kolumdan tutup odama götürdü.Üzerimdeki
giysiler sırılsıklamdı. Bana peştemale benzer bir şey verdi üzerime doladım.Tam o
çıkarken, bizim ayı Açver odadan içeriye hışımla girdi. Gözleri baykuş gözü gibi acayip iri
ve korkunç bakıyordu. İçimden işte şimdi halim fena’ diye düşünürken... Yanıma yaklaşıp
yanaklarımdan makas almaz mı... Niyetini bozmuştu anlaşılan bana doyamamıştı. İçeride
pis bir sessizlik vardı. Onun nefes alıp vermesi mideme kramp gibi sancı saplıyordu. Daha
fazla dayanamayıp ayağa kalktım, yüzüne tam da o korkunç suratına gözlerimi mimleyip;
"Bana bak çöl ağası, ya bir an evvel beni serbest bırakırsın yoluma giderim. Ya da ..."
"Höşşt! Sen bu lafının üzerine bir acı biber ye de otur bakalım! Bana emir mi veriyorsun ha
deyyuz sultan!"
Ödüm bağırsaklarımı delecekti, korkudan altıma kaçıracıktım da susuverdim. Hamamda
deli var kaç. Diye içimden söylenirken , eliyle otur işareti yaptı ve...
"Bugün Mestan Dede ve torunu Güldiken gelecek. Ziyafet için koyun kes dedik
beceremedin... Hem o leğenin içini neden doldurdun, kaya tuzlarını bocalamışsın bre
kafasız!" Celallenmişti ama ben de deliliğime leke sürdürtemezdim. Sesimi yükseltip;
" Ben kasap değilim. Bugüne kadar tavuk bile kesmedim... Koyunları tuzlayıp , susuz
bırakacaktım kendi kendilerine ölüvereceklerdi. Ben de onları kesmekten
kurtulacaktım diye söyledim her şeyi. Söylemez olaydım .
Dilime dikenler bataydı da, o lafı demez olaydım. Bizim çöl ayısı Açver, küplere bindi.
Ortada ne var ne yok kırıp geçirdi. Bezgir, onun bağrışını duyunca bir koşuda Hannine
dedikleri yaşlı kadını sırtına atıp getirdiğinde . az bir şey sakinleşmişti...
Hannine, dedikleri kadın. O civarda hastalara şifa dağıtan yaşlı ama cin biriydi... İlk
geldiğim gün yemek ziyafetinde benim karşımda oturmuş, cılız bedenini umursamadan
gözlerini yüzüme istifleyip , gözlerime derin derin bakmıştı. O akşam Açver ayısı onun
hayat hikayesini anlattığında çok şaşırmıştım...Meğersem bizim bu Hannine, gençliğinde
erkek gibi giyinip, çöl eşkıyalarıyla tüccarların yolunu keser,soygun yaparmış.İçlerinden
hangi erkeği beğenirse de atının terkisine bindirip yallah evine götürürmüş. Amma öyle bal
kaymak yesin diye değil haa... Zavallı adamları yatağına attıktan sonra köle gibi
çalıştırıp , en son hadım edermiş... Bu Açver’in de erkekliğini bozan Hannine’ymiş. Nerden
biliyorsun? diye soracaksınız biliyorum. O halde söyleyeyim... Bunu yemekten sonra o gece
uyumam için yatağımı hazırlayan Bezgir kulağıma fısıldamıştı.
Şişşt! Sessiz olun Hannine, içeride ve yine bana bakıyor... Allah sonumu hayırlara erdirsin.
Bu kadının bakışlarını hiç beğenmedim.
Bana niye öyle bakıyor ki? Hım...Nee!? Yoksa... Yoksa beni de... hadım etmeyi mi
düşünüyor bu cadaloz karı! Tabi yaa, daha önce nasıl düşünemedim... Yok yok daha fazla
kalamam buradan hemen kaçmam lazım. Bunların niyeti kötü. İkisi dip dibe oturdular, fısır
da fosur kulaktan kulağa konuşuyorlar. Ne yapsam , nasıl bir plan uygulasam da
erkekliğimi kurtarsam... Şimdi canım çok sıkkın, karşımdan çekilip gidin de başımın
çaresine bakayım. Kaçış projeleri hazırlayayım. Haydi sağlıcakla kalın şimdilik...
Nurcan Talay
14.07.2009