sen gittin, sensizliğini bana bırak!
bir bilsen sevgili, ne çok uğraştım sensiz bir hayatın önemsiz ayrıntılarına seni sıkıştırmayı başarabilmek için.. gitme hayatımdan, rüyalarımdan, içimden gitme diye öyle uğraştım ki.. Ahşap bir kutuya, okuduğum kitaplarda ki satır aralarına, dost muhabbetlerine, bir küçük yağmur damlasına ve bir tutam güneşe, bir masum gözyaşına ya da bir sıcacık gülümseyişe, kaldırım kenarlarına, bir kadeh şarabın son yudumuna yahut sigaramın çektiğim son nefesine, bir buket çiçeğe veya bir tiyatro sahnesine, aynaya yansıyan gülmeyen gözlerime ufalaya ufalaya seni sıkıştırdım daima! Bir de baktım ki bir gün göremez olmuşum yağmur damlasının saflığını üzerine konmuş gölgenden. Güneşi hissedemedim ağırlığından… şarabımın tadı nicedir sen olmuşsun, sigaram sana yanmış! Seninle doldurmaya çalıştığım sensizliğimin sesi öylesine yükselmiş ki sağır olmuşum! Sensizliğimle dolmuş taşmış hayatım.. ve ben bundan mutlu olmayı öğrenmişim.. sensizliğinle mutlu olabilmek! Ben seni ne çok sevmişim sevgili.. seni sıkıştırdığım gibi kendimi katamamışım hayatın ayrıntılarına!! Sensizliğinle mutlu mesut yaşarken ben bir gün sensizliğinde giderse nasıl yıkarım etrafımdaki duvarı
sen gittin sensizliğini bana bırak bari..