- 945 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YENİ KÖYE ESKİ TAKAS
Yıl 2221, mevsimlerden kış. Köylüleri kuraklık ve kriz vurmuş, traktör mazotsuz kalmış, yerini karakaçan ile koca öküze kaptırmış. Elektrik sizlere ömür, idare lambası sağ olsun. Telefon mu? O çoktan unutulmuş. Eskiden olduğu gibi, başı selâm sonu selâm, kenarları süslü, ortası çiçekli mektuplara merhaba. O 2199 depreminden sonra, daha iyisi mümkün değildi, herkes bu duruma da şükrediyor. Bir çoğunun ailesinden hiç kurtulan olmamıştı bile.
İşsiz ve parasız köylüler, aylaklar evine (kahvehaneye) dolmuş, içerisi tilki ini gibi, dumandan göz gözü görmüyor. Sanki, Sinan Dayı kara kovandan bir apaz bal alabilmek için tütsü vermiş. İhtiyarlar, odun ateşinden nar gibi kızarmış sobanın etrafını kuşatmışlar, iki beşlik bozuyorlar. Kocaoğlan, elleriyle yetiştirip kıydığı tütünle doldurmuş kalağını (piposunu) tepeleme, bir fırt çekip iki öksürüyor. Camali’nin İsmail, dizine koyduğu tabakasından incecik bir sigara sarmakla meşgul. Anlayacağınız, halk eski günlere geri dönmüş, hazır sigara unutulmuş, yerini tütün almış.
Besim Dayı, diğer bir köşeye sıkışmış, torunu yaşındaki Aşığın Çılı ile kılınç (kağıt oyunu) oynamakta. İkisi de birer dizlerini göğüslerine doğru dikmiş, adeta sandalyelerinin üzerine tünemişler, avının üstüne atlamak için fırsat kollayan kartallar gibi. Etraflarını da şakşakçılar sarmış, durmadan gaz veriyorlar. Yan masada Kelin Kamil, Yılık İzzet, Kirli Mehmet ve Arap Sami, diğer masada Yığmanın kocası Kadı, Azmanın kocası Mustafa, Giritli Hüseyin ve Koreli var. Masalar paylaşılmış, Kahveci Nuri’nin taşocağında harıl harıl çalışıyorlar. İkramiyeleri bir bardak sıcak adaçayı ya da kekik. Eskisi gibi kara çay, kahve, tarçın, somata, salep, limon, portakal, vb. içebilen yok artık.
Herkes oyuna ve muhabbete tam dalmışken, Kara Durmuş’un gür sesi duyuldu.
-“Abilerim, amcalarım, dayılarım! Bir dakikanızı istirham ediyorum sizden! Şu elimde görmüş olduğunuz asrın mucizesi aleti, çakı deyip geçmeyin! Fabrika fiyatına, reklam amacıyla ayağınıza kadar getirmiş olduğumuz bu aletin marifetleri saymakla bitmez! Bu bıçkı ağzı! Bileğim kalınlığındaki dalları bile, bir çekişte jilet gibi yere indirir! Bu ağzı ile asma, armut, elma, karadut, çitlembeğe fındık, deliceye zeytin aşıla! Bu kısmı, tam bir tırnak canavarı! El, ayak ayrımı yapmaz, kesilmedik tırnak bırakmaz! Görmüş olduğunuz şu kısmı ile şarap şişelerinin mantarlarının ciğerini sökersiniz!”
Kahvedekilerin henüz bir tepkisi yok. Gösteriyi ilgiyle izliyorlar.
-“Abilerim bitmedi! Yengeme, teyzeme, ablama ve bacılarıma aynalı bir tarak da bizden hediye! Bitmedi! Bebelere birer kalem! İşte görmüş olduğunuz bu hediye paketinin hepsi 5 kuruş değil, 3 kuruş değil! Durmuş kardeşiniz size bunların hepsini 2 kuruşa bırakıyor!?”
Para lafını duyan köylüler, tam oyunlarına geri dönmeye hazırlanıyorlardı ki Durmuş olaya yeniden el koymuştu.
-“Abilerim, amcalarım, dayılarım! Para dediğin de nedir ki? İnsanın elinin kiri. Köpeğin önüne atsan, başını çevirip bakmaz bile! Zaten benim paraya değil, zeytinyağına ihtiyacım var. Hadi, her paket l okka zeytinyağına! Geç kalan alamaz, sonra Durmuş kardeşinize gücenmeyin!”
Köylülerin ilgisini çekmeyi başaran Durmuş keyiflenir.
-“Aşık Dayı, al bakalım hediyeni! Gökçen Emmi, sana iki paket yeter mi?”
-“Ulan Durmuş, hani bunun tarağı nerde?”
-“Tamam Veli Dayı, hallederiz, kafamı kırarım ama senin hatırını kırmam vallahi! Al bakalım aynalı tarağını, yengemden dayak yeme!”
Durmuş bir çanta malı beş dakikada Beşiktaş ediverdi.
-“Yarın sabah, yağları bizzat gelir alırım ağabeylerim! Siz buraya kadar zahmet etmeyin!
Durmuş, yağları götürüp İzmir’de satacak, bakalım geriye hangi mucize aletle dönecek? Bu sefer de yazdan kurutulup kaynatıldıktan sonra sandıklara bastırılan incir, üzüm, pestil, küplere doldurulmuş pekmez ya da şırada mı sıra? Hadi hayırlı pazarlar!
Ali Aksakal/yeni Hikâyeler
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.