- 1234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KADININ DÜŞMANIN KADINDIR!
Şimdi size açıklayacağım üç olayı cesareti olan varsa dünyanın en çok seyredilen TV si önünde tartışmaya ve ispata varım.
İslâm’a tarih boyunca en büyük ihanetlerin yüzde doksanını yine Müslüman kimliği altında olan kişi ve devletler yapmışlardır. Ne Yahu- diler, ne Hıristiyanlar ne de dinsizler onlar kadar kötülük etmemişlerdir. En sağlam ipe gereği gibi yapışamadıklarından böyle olmuştur. Size onlarca örnek verebilirim ama aklıma gelen bir kaçını sıralayayım.
Meselâ Kerbelâ olayı. İki tarafta Müslüman değil miydi? Neyi bölüşemediler de yetmiş iki sahabenin kanı ile çöl kumları sulandı? Belki beş yüz metre yakınlarındaki gölden birer yudum su içmelerine bile müsaade edilmedi! Önce Hz. Hüseyin’i “Sana biat edeceğiz, gel Halifemiz ol” diye davet eden Küfe’liler neyin peşindeydiler de sırt döndüler? Hz. Hüseyin’in elçisi Akil’e ikindi namazında otuz bin, akşam namazında üç yüz kişiyle destek veren, yatsı namazında ise hiç kalmayan Müslümanlar kimin uşaklarıydı? Neyi bölüşemediler? Hz. Hüseyin’in, mübarek dedesi Peygamberimizin ve bizi bunca nimetin içinde yaratan Allah’ın hiç mi hatırı yoktu?
Müslümanlar şuurlu olmadıklarından genelde yezitlere hizmet etmişlerdir. Hâlbuki tek korkulacak ve kulluk yapılacak olan Allah’tır. O kötülük emretmemiştir. Cennet dünyayı cehennem gibi yapanlar yine geniş dünyaya sığmayan insanlardır. Bilgimiz dışında geldiğimiz dünya da Allah bizlere kitabı ve peygamberiyle aslında kurtuluşun yolunu göstermiştir, akıl vermiştir.
Tarih boyunca hiç devlet kuramayan Yahudilere toprak satan Filistinli Arap Müslümanların Kur’an-ı Kerim’den hiç mi haberleri yok- tu? Çünkü Kur’an-ı Kerim ayetlerinin üçte biri Yahudilerden bahsediyor Onların bizim gibi meal okumaya da ihtiyaçları yoktu. Dili bile aynı. Zaten yeryüzünün o zaman en bozuk topluluğu onlar olduğu için son peygamber aralarından çıkmıştır. Gerçi günümüzde onlara toprak satmayan mı kaldı? Allah akıbetlerini aynı etmesin.
1916 yılına kadar Osmanlının vilayeti olan Filistin ve Arap yarım adasında İngiliz casusların gayretiyle Müslüman Türklere yapılan ihaneti tarih boyunca hiç bir kâfir kişi ya da devletler (Haçlı orduları dahi) yapmamıştır. Bizim dört yüz yıldan fazla koruyup hizmet ettiğimiz kutsal Kudüs’ü dört yıl koruyamadılar. İngiliz casus Lawrens bile gözleriyle gördüğü yapılan vahşetlere şaşırmıştır. “Bu kadarını da beklemiyordum” diyor hatıralarında.
Medine’ye kadar hatta “Tren sesi mezarında Peygamberimizi rahatsız etmesin” diye özel bir sistemle döşediğimiz rayları bile birer altın karşılığı söken onlar değil miydi? Bir ray karşılığı bir altın alan ve az ileride öldürülüp altını uşaklık ettikleri İngilizler tarafından alınanlar Müslümanlar değil miydi? Hatta bizi kâfirlikle suçlayacak kadarda ileri giderek.
İkinci konumuz ise bu toplumumuzun en cahil kesiminin yüzde doksanını öğretmenler ve yazar-şairlerin oluşturmakta olduğudur. Bunlar gazete ve kitap okuma konusunda genelde özürlüdürler.
İlkokuldaki çocukların yüzde doksanına büyüyünce ne olmak istersin? diye sorulsa hemen “Öğretmen olacağım” derler. Çünkü ilk tanıdığı meslek onlardır. Hatta ana babalarından çok onların dediğini yaparlar. Onlar tertemiz bir kumaş olarak öğretmenlerin ellerine verilmişti. Bende öğretmen olmak için yatılı okula gitmiştim. Ama nasip olmadı. İyi ki olmamış, bugün öğretmen kelimesi geçmeyen kitap yayınlıyorum. Ta o kadar onlardan soğumuşum.
Yazar - şairlerin genelde kültür seviyesini görmek isteyenler yapılan şölenlerde kenara otursunlar, yazar-şair geçinenleri seyretsinler. Toplumun en kültürlüleri olmaları gerekenlerin kültür seviyelerini açık ve net olarak görsünler. Yayınladıkları kitapların bile onda dokuzunun vasa viso safsata olduğunu inceleyenler görürler.
Öğretmenlere gelince onlarda yazar-şairler gibi bedavacıdırlar. Ceplerinde daima akrep vardır. Kendilerinden başkasını kesinlikle beğenmezler. Hep onlar doğru söylerler, bilirler. Aka beyaz demeyeni çoktur. Hatta çoğumuzu insan olarak bile görmezler. İspatına gelince okullarda memur, yardımcı hizmetli ve idareci olarak çalışanlar çok iyi bilirler. Tabi bunların bir kısmı doğru söylemeye bilir ama “İnandığı kitap üzerine yemin et” deyince çoğumuz gibi onlarda belki doğruyu söylerler.
Okudukları fakültede dersleriyle ilgili ne öğrendilerse onunla emekli olasıya kadar idare ederler. Takılı teyip bandı gibi döner döner aynı bilgileri tekrar eder durular. Yenilenme, çağa ayak uydurma gibi bir niyetleri yoktur. Kitap ve dergileri, gazeteleri öcü olarak görürler. Bedava bulurlarsa alıp köşeye atarlar.
Yirmi beş yıllık bir İmam Hatip L. Meslek dersleri öğretmenine (İmamlıkta yapmış) Hac’a giderken sordum. Bir kez bile inandığı kitabın mealini okumadığını söylemişti. Bunlardan ne beklenir ki?
İsterseniz deneyelim her ilden rastgele bir memur, bir yardımcı hizmetli ve bir müdür ile yardımcısını çağırıp konuşturalım.
Elli yıldır girmek için kapısında nöbet tuttuğumuz Avrupa ülkelerinde yirmi beş yaşından sonra hiç bir öğretmene adliyede şahitlik yaptırılmazmış.
Üçüncü konumuz ise dünyada kadınlara en büyük kötülüğü yapanların yine yüzde doksanının kadınlar olduğudur. Gelin, kaynana ve görümce kavga ve boğuşmalarında tarafların üçü de kadınlar değil mi? Neyi bölüşemiyorlar? Birleşip de erkek olan eşlerine karşı birlik olsalar daha iyi olmaz mı?
Gerçi aydın sandığımız kadın yazar-şair ve öğretmenlerdeki cahilce hareketler (Hasetlik, fesatlık, çekememezlik) diplomasız cahil köylü kadınlarında bile kesinlikle yoktur. Bana göre onlarda olsa da normal sayılır.
Bir insanın başına gelen her olay kaderi değildir. Evlenmede üçüncü veya dördüncü kişilerin yanında görüşme izni İslâm’da varken hâlâ görücü usulü uygulanmaktadır, emri vakiler yapılmaktadır. Hatta başka erkek gösterilip sonra başkasıyla evlendirilen kızlarımız bile var. Yirmi birinci asırda bile kızlar zorla kocaya verilmektedir.
Ülkemizin batı köşesi Edirne’de, doğu köşesi Hakkâri’de de durum aynıdır. Kız evlatları hâlâ insandan sayılmıyor. Kaç evladın var sorusuna erkeklerin sayısıyla cevap veriyorlar. Buna bizzat 2009 yılında Edirne’de şahit oldum. Hani batıydı? Hani Avrupa yakasındaydı? Hani dünyada kadın hakları vardı? Dilin kemiği yok ya istediği gibi dönüyor. Tabi mirasta da aynı ayrımı yapıyorlar.
İslâm’ın uygulandığı ülkeler için miras hukuku dini kitabımızda açıklanmıştır. Ülkemizin devlet hukukunda mirasta kadın ve erkek eşit olunduğu halde tam uygulanmamaktadır. Dini bilgisi kıt bazı sözde Müslümanlar mirasa gelince akıllarına göre hareket etmektedirler. İşine gelince T.C hukuku, işine gelince İslâm hukukunu kafalarına göre uygulamaktadırlar.
Milletimizde gelin olan kız için genelde anne ve babalar “Beyaz gelinlikle gittiğin eşin evinden beyaz kefenle çıkacaksın” diye altından kalkılamayacak ve akılla, dinle izahı yapılamayacak kadar ağır baskılar uygulanmaktadırlar. Allah istemese de boşanmaya da izin vermiştir. Eve günde bir ekmek dahi getiremeyen ayyaş, sarhoş, kumarbaz ve adi karakterli küfürbaz erkeklerin kahrını hiç bir kadın ömür boyu çekmeye mecbur değildir. Kimsenin de onu böyle bir hayata mahkûm etmeye hakkı yoktur, olmamalıdır. Kumar borcu karşılığı on üç yaşındaki kızı istenilince intihar etmek çözüm değildir. Beş vakit camiden çıkmayan bazılarının bile kadını hâlâ kendine köle, hizmetçi olarak gördüğü çok acı bir gerçektir.
Kadın suç işledi mi “O…” diyorlar. Erkeği hiç suçlayan yok. Normal bile görülüyor. Toplumdaki zengin ve asil biri yaparsa ayırım daha fazla! Üstelik toplum ona daha çok saygı duyuyor, dedikodusunu bile yapamıyor değil ki cezalandırsınlar! Yani sonuç da en fazla zararı yine kadın görüyor.
On altı yaşındaki genç kız bir erkek arkadaşı ile görüştü diye hâlâ diri diri toprağa dedesi ve babası tarafından gömülüyorsa diyecek söz yok. Herkes “Toplum ne der” diye düşünüyorlar da “Allah ne der” diye düşünenler yok gibi.
Allah’ın ilk emri ”Oku” dur. “Sadece erkekler okusun” diye bir ayet ya da sahih hadis de yoktur. “İlim Çin de de olsa gidip alınız” diyen Peygamberimiz “Erkekleriniz alsın” dememiştir. Eğer kadınların cahil kalması dinimizce uygun görülseydi bu konuda bir ayet veya sahih hadis mutlaka olurdu. Araf suresi yirmi sekizinci ayette kadın erkek eşitliğiyle ilgili açıklamada var.
Ne yazık ki günümüzde kadınlarımızın çoğunluğu hem cinsine karşı hazımsız, haset ve fesattır. Şeytanın bile aklına gelmeyecek düzenbazlıklar onların aklına gelmekte ve uygulamaktadırlar.
Hiç birimize cinsiyetimizi ve nerede, nasıl, kimden doğacağımızı sormayan Allah fakir aile kızlarının evlendiğinde düğün cehizleri az olduğu için yakılmasını da emretmemiştir. Kadın değil bir karıncanın bile yakılmasını hoş karşılamamıştır. Hiç birinin kız olduğu için kuma gömülmesini istememiştir. Yarattığının rızkını vereceğini taahhüt etmiştir.
İhtiyaç halinde dörde kadar kitabında evlenmeye müsaade etmiş ancak ayetinin sonunda “Adil davranamazsınız ha” diye de kulağımızı çekmiştir. Bu konuda mecburda tutmamıştır. Amaç toplumdaki zinayı ve kimsesiz kadınları azaltmaktır. Ancak kadınlar erkeklere göre daha duygusal oldukları, biraz hissi davranabilecekleri için iki kadının görüşü alınması uygun görülmüştür. Diğer şahitliklerde iki şahit şart koşulurken zinalarda dört şahit istenmiştir. “Üç şahit olsa bile inanmayınız” demiştir.
Bugün iyice araştırılıp soruşturulmayan, aslı astarı bile olmayan en küçük iftiralarda kadın sokağa atılmıyor mu? Yuvalar yıkılmıyor mu? Sahip çıkılma ayağıyla onların gözyaşı istismar edilmiyor mu? O temiz kadınlara iftira atanların hesabını kim soracak? Yeterli kadın kuruluşları bile yoktur.
Sözde şeriat uygulayan İslâm ülkelerinde bile kadın dinen verilen haklarından mahrumdur. Çoğu ülkede oy hakkı, seçme ve seçilme hakkı bile yoktur. Daha düne kadar bizde bile yoktu.
İlk T.B.M.M. yüzde on sekiz kadın milletvekili varken bugün beş yüz elli kişinin yüzde kaçı kadın acaba? Hâlâ kadının örtüsüyle uğraşmıyor muyuz? İsteyen açılıp, isteyende şekli belli olacak şekilde kapanıp gezebilmelidir. Örtünme veya şekille çağdaşlığın ne alakası var? Çağdaş insan hoş görülü olur, devlet ve din düşmanı olamaz. Milletin ortak değerlerine devamlı saygılı olur. Devlet olmazsa bayrak da dalgalanmaz, ezanda okunmaz, hürriyetten de bahsedilemez. En kötü idareli bir devlet bile devletsizlikten daima daha iyidir.
Kötü yola düşürülmesi en kolay olan yine kadınlarımızdır. Bunların yüzde doksan dokuzu bu yola isteyerek keyif yapmak için düşmemişlerdir. Kötü yola düşürenlerde, bu uğurda tuzak kuranlarda genelde kadınlardır. Hayat kadınlarının çalıştığı genel evlerin genelde patronları da kadınlardır. Anne, babası, kardeşleri veya toplumumuz sahip çıksaydı hiç bir kadın oralarda o rezil hayatı yaşamak ister miydi?
Bugüne kadar töre adı altında kadınların ezilmesinin, her türlü borç karşılığı alınıp verilmesinin, hatta mal gibi pazarlık yapılarak satılmasının yegâne sebebi birlik olamamalarıdır. Hâlâ başlık parasının hüküm sürdüğü yörelerimiz yok mu? Meselâ neden yıllardır doğu bölgemizde doğum kontrolü denetim altına alınmadı? Az çocuk olsa tahsili de olurdu. Cahillikten kurtulamamış olmalarıdır Hepsi beraber olsa da ağalara, erkeklere yani bu töre düzeninden çıkar sağlayanlara meydan okusalardı bugün durum çok daha farklı olurdu.
Akşama kadar erkekleri kahvehanede oyun, kumar oynayıp sinek kanadı kadar iş yapmayan, ailenin bütün geçim yükü kadınların omuzlarında olan günümüz Türkiye’sinde çok köylerimiz ve ilçelerimiz vardır ne yazık ki. Kumar borcuna kadınını gösteren erkekler ne çare ki var! Birde bu erkekler ağzını açtı mı “Elinin hamuru ile erkeğin işine karışma” veya “Kadın değil mi saçı uzun aklı kısa” diye horlanırlar.
En azından kitabımızdaki haklarını yani eşit yaratıldıklarını bilselerdi çok olaylar biterdi. Kadınlar hiç bir zaman erkeğin kölesi değildir. Ama sustukça üstlerine fazla gidilmiştir. En azından eşitlik bozulmuştur. Çıkan huzursuzluklar içinde büyüyen çocuklardan oluşan toplumumuz pimi çekilmiş patlamaya hazır el bombası gibi oldu. Tabi ben bugünkü anlamda “Erkeğe asi gelinsin” de demiyorum. “Eşitlik sağlansın” diyorum ve istiyorum.
Seyrettiğimiz pembe dizilerdeki ve çevremizde yaşadığımız olayların tabanından hep para ve kadın çıkmaktadır. Gözlerine yarayan erkeği elde etmek için, mareşal rütbeli şeytanın bile aklına gelmeyecek her türlü olumsuz numaraları çevirerek bazı kadınlar başka bir kadına çok mükemmel ihanet yapmaktadırlar. Yıkılan yuvaların temelinde mutlaka yine para ve kadın parmağı vardır.
Bence kadınların türbanlısının da, açığının da gerçek manada çağdaş yani hakkını arayan olduğuna inanmıyorum. “Müslüman’ım” diyor öcü gibi giyiniyor ya da yarı açık geziyor. İki tarafta birbirinin aleyhine çalışıp ezmeye çalışıyorlar. Artık şekilcilikten kurtulmamız lazım. Fikirlere, kılık kıyafetlere saygı duymak lazım!
Ne diyelim “Kişiye veya topluma en büyük kötülükler yine kendilerinden gelirmiş.” Bana göre üzgünüm kadınlar da aynı durumda! Kadınların en büyük düşmanı bence genelde yine kadınlardır. Çünkü “Düşmanın attığı taş değil dostun attığı gül daha çok acıtır” demiş taş altında can veren bir idamlık insan! Sizde bir kadın veya insan olarak şöyle bir derin derin düşünün. Kadınların gördüğü kötülüklerin çoğunu kadınların yaptığını tespit edersiniz.
Üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğunun bütün güçlü padişahlarını da mutlaka birer kadın doğurmuştu. Onları zafere giderken destekleyen sevgi dolu kadınları da vardı. Eşlerini ya da oğullarını iyi ya da kötü yönde etkileyenlerde vardı. Koskoca imparatorluk tarihe karışırken de tabi iyi ve kötü kadınlar yine sahnedeydi.
Bütün peygamberleri, veli kulları da mübarek kadınlar dünyaya getirdi. Desteklediler ya da köstek oldular. Cenneti de ana olan kadınlar ayaklarının altında taşıyorlar.
Osmanlıda ilk nifakı çıkaran Hürrem Sultanda kadındı. Sizleri Hürrem Sultan olmadan huzur içinde yaşayan, horlanmaktan kurtulmuş olarak görmeyi gönül ister tabii ki.
Çanakkale ve kurtuluş savaşında cephede kadın, erkek beraber değil miydik? Kadınlar başbakanlığa kadar yükseldi, yinede ezilenleri daha fazladır.
Çağımızda kadın mutlaka okumalı ve ekonomik geliri olmalıdır. Babası bile çağımızda kızına tecavüz edebiliyorsa, sokağa atabiliyorsa diğerler ne yapmaz ki?
Lütfen kadın diye aşağılananlardan karakter olarak çok daha aşağı inen erkeklerimizde var unutmayın. Kadınlar gibi saç uzattılar, küpeyi de taktılar, kıvırmanın da en alasını yapıyorlar. Erkekten daha erkek mert kadınlarımızda var. Kadının ihanetini anladıkta erkek kılıklıların ihaneti çok daha acıdır. Çünkü onların çoğu gizlidir. İkili oynamayı severler. Bir tek kadından farkları elbiseleridir.
Lütfen bir kırmızı güle aldanmayalım. Şeytanın hilesi çoğaldı. Güle de eroin koyup sizi sarhoş etmiş olabilirler. İlerisini görebildiğimiz kadar araştıralım. Ne olur sonunda pişmanlık gözyaşları akmasın. O zaman ne anneniz, ne babanız ne de kardeşleriniz size sahip çıkmazlar. Diğerlerinin seyretmesi normalde, yakınlarınız onlardan daha fazla seyrederler. Bir de nifak taşıyıcısı olarak da utanmadan görev yaparlar. Düşenin dostumu olur? Üstelik bir tekmede onlardan yersiniz? Dualarınızda devamlı andıklarınız bile sırt dönerler.
Ben yaşadığım bütün acı olayları irdelediğim zaman genelde hep kendimi suçlu buluyorum. Hep iyi niyetimden yararlananlar üç puan aldılar. Delikanlıca değil. Bunlar genelde en yakınlarımdı! Tabi başka yerde yaşayandan bana ne zarar gelir ki? Gelse de çok az olur. Bir de bir kuyruğuna basarsam sokabilir. Ama yakın olanlar, hele iyilik etiklerim kuyruğuna basmadan da ihanet ediyorlar, zehirli dilleriyle sokuyorlar. En çok sevdiklerim dahi!
Dursun Yeşil – 14.02.2010 Eğirdir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.