- 695 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ANZAKLI ÖMER
1957 yılında İstanbul Tıp Fakültesinden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD’ye giden doktor Ömer Musluoğlu görev yaptığı hastanede başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatır :
“Amerika’ya gittiğim ilk yıllar , New York’ta Medical Center Hospital isimli bir hastanede görev almıştım . Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adamdı ve kanser hastasıydı . “ Kan vereceğim ,kolunuzu açar mısınız ?” diyerek nazikçe kolunu açınca gözlerime inanamadım . İhtiyarın kolunda dövme bir Türk bayrağı vardı .
Büyük bir onur duydum ve çok ilgimi çekti . Kendisine sormadan edemedim “ Siz Türk müsünüz ? “ Kaşlarını yukarı kaldırarak “ Hayır” işaretini yaptı . Ama ben hala merak ediyordum .” Peki ,bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir ? “ diye bir soru daha sordum . İhtiyar cevaben :
“ Aldırma , işte öylesine bir şey “ dedi . Ben yine ısrar ettim “ Benim için bu bayrak çok önemli . Çünkü benim milletimin bayrağı , benim bayrağım “ dedim. Bu söz üzerine gözleririni açtı ve derin derin yüzüme bakarak mırıldandı :
“ Yıl 1915 . Çanakkale diye bir yer var Türkiye’de . Orada savaşmak üzere bütün hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı . Ben Avustralya Anzaklarındanım . İngilizler bizi toplayıp “ Barbar Türkler hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar . Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda , birlik olup üzerine gideceğiz , bu savaş çok önemli “ dediler.
Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenlerin arasına katıldık . Bizi gemilere doldurup Mısır’a getirdiler . Mısır’da birkaç ay talim gördük . Ondan sonra Çanakkale’ye getirdiler . Savaşın şiddetinin ben ilk orada gördüm . Öyle ki , denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fırlatıyor , gökyüzünde havai fişekler geceyi gündüze çeviriyordu . Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu . Fakat hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk . Teknolojik yönden çokçok üstün olduğumuz gibi . sayı bakımından da fazlaydık .Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi ?
İlk başlarda zannediyorduk ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler . barbarlıktan böyle saldırıyorlar . Meğer barbarlıktan değil kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim. Bir taarruz sırasında başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim . Gözlermr açtığımda kendimi yabancı insanların arasında gördüm . Yaralarımı sarmışlar , bana hiç de öfkeli bakmıyorlar , çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ediyorlar . İyi biliyordum ki onların yiyecekleri çok çok azdı ,kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı . Kendi kendime dedim ki “ Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler . Oysa biz esirlere misafir gibi davranıyorlar . Böyle insanlarla niye savaşıyorum ? “ diye pişmanlık duydum . Ama bu pişmanlığım fayda etmiyordu artık . Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye günlerce düşündüm . Nihayet bizi serbest bıraktılar , memleketime döndüm . İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma Türk bayrağını yaptırdım . Talihe bak ki o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirenler Türkler idi . Şimdi de Amerika gibi bir yerde iyileşmem için çaba sarf eden bir Türk . Ne garip değil mi ? Avustralya’dan Amerika’ya gelirken bir Türk ile karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim . Size minnettarım . Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız . “
Anzaklı Mr. Jozef Miller ile sohbetimiz günlerce sürdü ve bir gün Müslüman olmaya karar vererek “ Ömer” adını aldı . O günden sonra İslam dini hakkında çok şey öğrendi ve hasta yatağında Müslüman olarak öldüğüne şahitlik edebilirim . Son gördüğümde sol elinde tesbihi
, kelime-i şehadet getiriyordu. O şekilde ruhunu teslim etti. İlk defa bir Çanakkale gazisi görmüştüm .”