- 564 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
USULLÜ VE USULSÜZ USULLER
Geleneklerimiz, göreneklerimiz ortak paydalarımız, tatlı ve acı günlerimizin bir paylaşımı, bizi biz yapan özelliklerimiz... Bir kısmı aileden kalma belki yöresel, bir kısmı daha geniş kitlelere yayılan ülkemize ait davranışlar, tutumlardır.
Hangi ülkede var bizim kadar geleneklere bağlılık diye düşünmedim değil... Bir kısmını örneklendirirsek;
- Askere gönderirken ki görkemli ve duygu yüklü, şanımıza yakışan uğurlamalar, terminale kadar konvoy halinde araçlar, harçlık vermeler, tüyleri ürperten ayrılık gözyaşları gidip de dönmemek var denen helalleşmeler,
- Sünnet düğünlerimiz; yatağından, elbisesine, araba süsünden arkasındaki maşallah, azıcık ucundan yazısına kadar erkekliğe ilk adım atışın bütün mahalleye eş ve dosta korna sesleriyle duyurulması,
- Evliliklerdeki takı merasimleri; gerçi artık o daha bir medenileşti, gelinin elindeki zarif bir çantaya atılıyor altınlar. Sonra sandık çeyizleri, düğün sonrası el öpme merasimleri vs.
- Sevdiklerimizin, yakınlarımızın ölümlerindeki helva kavurma, mevlüt okutma, ardından mevlüt şekeri ve her cenaze evine gelenin eli boş gelmemesi misal pide, ayran, börek vs. getirmesi.
Şöyle düşünüyorum da gelenekler ve göreneklerimiz bizi ne güzel birleştiriyor, iyi günde kötü günde birbirimizin yanında olduğumuzu hissettiriyor.
Fakat Türkiye’nin başkenti çok ama çok sevdiğim Ankara’ya yakışmayan bazı adetler beni çileden çıkarıyor. Yazın bahçelerde yapılan düğünler, geç saatlere kadar süren ve sizin zevkinize tamamen aykırı rahatsız edici müzikleri bangır bangır dinlemek zorunda kalmanızdır. Hadi bir de hastanız varsa yada siz iyi değilseniz, evde sınava girecek birisi varsa daha da çekilmez olur, çivi gibi işler beyninize..
Hele apartman dış demir parmaklıklarına bayatlamış ekmeklerini rengarenk torbalar içinde asıp, çöpe atmayıp oraya asarak günah işlemediğini sanan apartman sakinleri yok mu? Dünyada o kadar açlık çekenler varken ekmeğini fazla alıp, zamanındaki tüketmediği için yada bayatlanıpküflenmeden önce ekmek tatlısı, kızartması veya rendeleyip kavanoza koyup bir köfte yaparken harcına kullanmak yerine böyle demirlere asmak. Hep çocuğunu cami önüne koyan cani anneler gelir aklıma, günah işlemiştir ama mübarek bir yere terk etmiştir. Belki günahı daha az yazılır veya camiye gelen mümin kardeşimiz bebeğe sahip çıkar. Dinimiz kötülüğü, israfı emretmiyor ki… Hep güzellikten yana, eskiden eşarp bağlanan dilek ağaçları gibi, renkli poşetleri dizmenin ne alemi var, hadi kuşları düşündün o düğümlenmiş poşetlerden kuş gagasını nasıl sokup da beslenecek be mübarek.
Her ne kadar yasak olmasına rağmen çırpılan, mahalle aralarında yıkanan halılar, yün, pamuk döşek yıkamalar ve o köpüklü suların ahenkle arabaların altından süzülüşü. Bunlar benim şehrime yakışmıyor. Hele doğru dürüst poşetlenmemiş çöp torbalarından yola süzülen sızıntılar…Bunlar görüntü kirliliklerimiz işte. Hatta işi abartıp balık, et evi kokutuyor deyip balkonda tüp üstünde yapılan yemek kokuları. Apartmanda kapı önüne çıkarılan ayakkabılar vs.
Netice itibariyle; bizim için faydalı olacak gelenek- göreneklerimizi korumamız, usule uygun olmayan usulsüzlüklere de duyarlılık gösterip düzeltmek için çaba göstermeliyiz.
Aysel AKSÜMER
YORUMLAR
Yazınızı ben de okudum ve değerlendirdim. Kadircelik'e aynen katılmakla birlikte, size de katılıyorum. Güzel adetlerimizi sürdürüp, nahoş olanları terk etsek bence de iyi etmiş oluruz.
Sevgilerimle...
Aysel AKSÜMER
Aysel Hanım,yazınız okundu ,bir çok yerde size hak dahi verilerek teşekkkür edildi ,lakin,bizde görev gereği Anadolu yu Ankara dahil biraz gezdik,gördük ki ,bizi biz yapan değerlerimizmiş,şehirleşme sürecini bence tuzu kuruların muhitinden bakarak değilde ki ,buralarda oturanların aynı aprtmanda yaşadıkları halde birbirlerini tanımayan insancıklarla dolu olduğunu düşünürsek,saydığınız nahoş görüntüleri sergileyen ,köy kokan köylü kokan ,gecekondu muhitinin eli nasırlı,insanlarının ellerinden öpüyorum,
saygıyla efendim
kadircelik tarafından 3/2/2010 1:26:19 AM zamanında düzenlenmiştir.