- 576 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 30
Kahvemiz müşterileri arasında, hatta köy kadınlarının bile çoğunda dert olmuştu, makinemin geri alınması. Herkes biliyordu artık , iki bin lira peşinat gerekiyordu yeni bir sinema makinesi alabilmem için.
Bu parayı verebilecek belki de tek insan , en yakınımızdaydı aslında : Kahvemizin sahibi İbrahim ağa ! Fakat bu adam, iyilik yapmaya, yardım etmeye, hiç de meraklı biri değildi. Geri alabileceğinden emin olduğu kişilere de ancak faiz karşılığı verirmiş. Fakat, eşi Müzeyyen teyze beni çok severdi. Dükkâna geldiğinde beni görmeden, sevmeden gitmez, bazen kahveye yemek getirir, bazen de eve yemeğe çağırırdı.
Müzeyyen teyze de duymuş tabii bu olayı. Beni bir gün eve çağırdı. Sebebini bilmeden gittim. Evleri iki katlı ve bahçeli idi. Üst katta, oğulları Hasan ağabey otururdu. Gelinleri Süheyla yenge, İstanbul’dan gelmiş, çok güzel ve mütevazi biriydi. Beni o da çok severdi. Köylüler Hasan ağabeyi ona yakıştıramaz ; ’ Yazık bu kadına!’ derlerdi. Çapkındı çünkü Hasan ağabey. O zamanın minibüsçüleri hep çapkın olarak bilinirdi ama Hasan ağabey (Lâkabı, Köylü Hasan ), en çapkın olanlarından biriydi. Kapıyı Müzeyyen teyze açıp; hemen holdeki sediri tarif ederek oraya oturmamı istedi.
- Nasılsın Fikret ?
- Sağol Müzeyyen teyze ! Sen nasılsın ?
- Maça, sinema makineni geri almış galiba !
- Sorma Müzeyyen teyze, aldı valla ! Derken gözlerim yaşlanmıştı. Bu halim dokunmuş olacak ki, yanıma yaklaşıp elini omzuma attı. Bu defa daha fazla duygulanıp ağlamaya başladım.
- Üzülme, gün doğmadan neler doğar.
............
- Sen çok mu istiyorsun, sinema makinesini ?
- İstemem mi Müzeyyen teyze ?
- Peki becerebilir misin onu kullanmayı falan ?
-Ohoo ; çoktan öğrendim ben. Özcan öğretmeninkini de Maça’nınkini de ben kullanıyorum zaten ! Ayağa kalkıp holden açılan kapıdan odaya girdi. Biraz sonra elinde gazeteye sarılı bir şeyle geldi. Tekrar yanıma oturdu. Elindeki paketi işaret edip ;
- Bak oğlum ; burada tam iki bin lira var. Git sinema makineni al. Sanırım bu ilk peşinat olacakmış. Tamamı herhalde dokuz bin lira kadarmış.
- Evet Müzeyyen teyze. Dokuz bin lira. Sordum, öğrendim ben.
- Çok çalışıp taksitlerini ödeyeceksin. Sonra da bu parayı bize ödeyeceksin.
Çok sevindim ben. Ne diyeceğimi bilemedim. gözlerim halâ yaşlıydı ama bu defa mutluluktan, sevinçten . Kaptım parayı ve hemen ayağa kalktım.
- Allah razı olsun Müzeyyen teyze, deyip ellerine sarıldım, öptüm. Hemen kapıya koştum. Arkamdan halâ bir şeyler söylüyordu ama ben dinlemiyordum.
Koşarak geldim kahveye kadar. Doğruca babamın yanına , ocaklığa girdim. Elimdeki paketi göstererek ; içinde iki bin lira olduğunu, Müzeyyen teyzenin sinema makinesi almam için verdiğini söyledim. Çok sevindi babam da. Gözleri ıslanıverdi bir an. Kahvedeki herkes duydu bizi. Bizimle birlikte sevindiler, mutluluğumuzu paylaştılar.
O gün koşarak çalıştım kahvede ama aklım sinema makinesindeydi. Bütün gece rüyalarıma girmişti makinem. Sabah babamla birlikte uyandım. Babam, İsmail amcaya kahveye bakmasını tembihlemişti. Şimdi onun gelmesini bekliyorduk. Ne zaman işi olduysa babamın, kahveyi hep İsmail amcaya bırakırdı. Babamdan daha yaşlı, zamanında Kartal’da kahvecilik yapmış, bize her konuda yardımcı olan, iyi bir insandı o.
İsmail ağabey gelir gelmez yola koyulduk. Minibüsler de oluyordu erkenden. Pendik, Kadıköy, Karaköy derken,Bankalar caddesinden dolmuş taksilere binip, İstiklâl caddesinden Galatasaray’a geldik. O zaman dolmuş olarak kullanılan taksiler, şimdilerde antika olarak geçiyor ve çok da para ediyor. (Buick, İmpala, Chevrolet,Dodge). Dolmuştan inince biraz daha yürümek gerekiyor ’ darfilm’ e kadar. Tam da Galatasaray Lisesi’nin yan sokağında.
Satş mağazası, film kiralanan yerin az daha aşağısında. Adeta baskın yapar gibi girdik içeri. Heyecanlıydık çünkü. Oradaki herkesin dikkatini çekti girişimiz.
- Buyurun birini mi aradınız ? Diye sordu masa başında oturan adam.
Karşısında duran koltuklara oturduk babamla karşılıklı olarak.
- Biz Ukrayna almaya geldik ! Onaltı milimlik ! Dedim,bilgece ve de biraz da kasılarak.
- Paranız var mı peki ? Diye sordu adam .
Gazeteye sarılı paraları çıkardım masanın üzerine.
- Tam iki bin lira. Kalanını taksitle ödeyeceğiz.
- Peki kefiliniz var mı ? Diye sordu bu kez. Hiç aklımıza gelmemişti kefil olayı. Başımızı öne eğip , mağlûbiyeti kabul edenler gibi düşünmeye, üzülmeye başladık yeniden.
(Devam edecek)
Fikret TEZAL