- 543 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN? 61
Aradan yaklaşık bir saat geçmesine rağmen daha içeriden çıkamamıştı Tarık ve Annesi. Kamil Bey, hala aynı vaziyette ve aynı yerde öylece beklemekteydi. Tam o sırada karşısında ona bakan büyük oğlu Tayfun ‘ u gördü. Görmesiyle de oturduğu yerden ayağa kalktı ve ona sıkıca sarılması bir oldu.
O ana kadar içinde tuttuğu ve saklamaya özen gösterdiği duyguları, gözyaşları ile oğlunun omzuna dökülüverdi. Erkeklerin ağlamaması gerektiği söylenmişti onlara. Babadan oğla geçen miras gibi bir alışkanlıktı. Belki de çoğu erkek de bu yüzden ağlayamaz, rahatlayamazdı. İçinde biriktirdikleri sıkıntılarını bazen öfkeye dönüştürür ve şiddet şeklinde açığa vururdu. Bunu herkes biliyor fakat tabuları yıkamıyordu bir türlü.
Oğlunun gelmesi Kamil Bey’ e çok iyi gelmişti. Bu soğuk ve ilaç kokan salonda, nedense çok yalnız hissetmişti kendini. Nihal’ in ailesi elinden geleni yapmıştı fakat ne hikmetse yine de yalnız hissetmişti.
Sohbete başladıkları sırada, Nilgün Hanım ve Mustafa Bey’in gülen yüzleriyle yanlarına gelmekte olduğunu gördü Kamil Bey. Mustafa Bey’in, tepsideki plastik bardaklardaki çayları taşımakta zorlanır gibi bir hali vardı. Çayları ikram ettikten sonra yanlarına oturdu karı koca. Bir nebze olsun rahatlatmak için elinden geleni yapmaya çalışıyor gibiydi ikisi de. Birden Kamil Bey, telâşe ile oğlunu tanıştırmayı unuttuğunu fark etti.
“ Mustafa Bey, Nilgün Hanım, sizi oğlum Tayfun ile tanıştırmayı unuttum. Kusuruma bakmayın lütfen. Tayfun İstanbul’ da oturuyor. Gelme demiştim ama dayanamamış gelmiş.”
“ Memnun olduk Tayfun Bey. Hoş geldiniz. “
“ Ben de memnun oldum efendim. Nasılsınız? “
“ İyi sayılırız da bir de hayırlısı ile hastalarımız içeriden çıksalar ve iyileşseler ! Hepimiz rahatlayacağız. “
Tedirginlik içinde tekrar beklemeye başladılar. Yaklaşık yarım saat sonra ameliyathanenin kapısı açıldığında, orada bekleyen hasta yakınları kapıya doğru yöneldi. Bu kez, Kamil Bey ve yanındakiler sevinmişti. İki tekerlekli yataktaki hasta onların yakınlarıydı. Hepsi birden içlerinden derin bir “ Oh “ Çektiler. İkisinin durumu da görünüş itibariyle iyiydi. Odalarına doğru yola çıktı görevliler ile birlikte.
Doktor, onlara bilgi verdi. Başarılı bir ameliyat olmuş ve nakil gerçekleşmişti. Bundan sonraki aşama ise uyumun devamıydı. Bazen uyum göstermeyen hastalar olduğu da oluyordu nadiren.
Tam o sırada Mustafa Bey’ in telefonu çaldı. Arayan Nihal ‘ di. Epeyce bir sabrettikten sonra en sonunda aramıştı. Müjdeyi alınca sevindi ve çığlıklar atmaya başladı.
Emel Hanım ile Tarık, yaklaşık on gün kadar yattılar hastanede. Sonra taburcu işlemleri yapıldı. Durum, günden güne iyiye gidiyordu. Tarık’ ın yapılan tetkik ve muayenelerinde, ters bir durum gözükmüyordu. Dikişler alınmış ve Ankara’ dan İzmit’ e yola çıkmak için hazırlanmışlardı. Nihal’in anne ve babasının ısrarlarına rağmen kalmak istememişlerdi. Bir an önce eve gitmek istiyordu ikisi de. Terminale kadar uğurlamak için gelmişlerdi.
Veda zamanı geldiğinde Emel Hanım, onlara
“ Mustafa Bey, Nilgün Hanım ! Hakkınızı helal edin lütfen. Çok ilgilendiniz bizimle. Gözüm hiçbir zaman arkada kalmayacak. Oğlumun sizin gibi bir ailesi olacağı için. Siz de çok şanslısınız, biz de. Hayırlısı ile biraz toparlanalım. Hayırlı bir iş için tekrar geleceğiz buraya. Allah ısmarladık.”
“ Güle güle gidin Emel Hanım “
Dedikten sonra sarılarak veda etti Emel Hanım ve Tarık.
Otobüse bindiklerinde, yüzlerinde mutluluk ifadesi ve sevinç vardı. Bundan sonra üzülmeyeceklerdi artık. Yeniden doğmuş gibi hissediyordu Tarık. Emel Hanım ise oğlunu tekrar dünyaya getirmiş gibi hissediyordu. Otobüsün kalkma saati geldi ve hareket etti. Muavinin ikramlarının ardından ikisi de uykuya daldılar. Vücutları yorgun olduğu için uyumuşlardı.
Büyük bir gürültü ile gözlerini açtı Tarık. Bağırmalar, feryatlar, inlemeler ile sıkıştığı yerden etrafına bakmaya çalışıyordu. Uyku sersemliği ile ne olduğunu anlamaya çalışıyordu aynı zamanda. Bacağında bir ağrı hissediyordu. Sonra annesi aklına geldi aniden. Koridor tarafına oturmuştu. Annesi de solundaki koltuktaydı. Kafasını çevirip baktığında, yan yatmış otobüste, annesinin, kana bulanmış başını gördü.
Haykırmak, bağırmak istiyor fakat bir türlü sesi çıkmıyordu. İçerisi karmakarışık olmuş, koltukların üzerinde bulunan yolculara ait eşyalar ortalığa dağılmıştı. Kalkmaya çalışıyor fakat bacağını, sıkışan yerden bir türlü çıkaramıyordu.
Son bir gayretle ağzını açtı ve
“ Anne ! Anne ! “
Eliyle annesini kımıldatmaya çalıştı. Yüzüne elini sürdüğünde acı gerçeği anlamıştı. Annesi ölmüştü. Kabullenemiyordu bir türlü. Emel hanımı sarsıyor, onunla çaresizce konuşmaya çalışıyordu
DEVAM EDECEK