- 1013 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK EDEBİYATINA YAZIK OLUYOR(!)
Allah bütün yarattıklarını insanoğlunun emrine, kullanımına vermiştir. İnsana da başka hiç bir canlıda olmayan yazma ve konuşma dilini bahşetmiştir. İnsan mutlaka haysiyetli, sağlam karakterli, nerde ne yaptığını, ne söylediğini bilen olmalıdır. Hele okuma, yazma elinden gelenlerin bu özellikleri en üst seviyede taşıması ve yaşamının her kesitinde göstermesi gerekir.
Yazan, okuyan çizgi üstü kişilerin durumu hadi 2000 yılına kadar hadi neyse de sonrasında tamamen ayaklar altına alındı. Beni üzen gerisi değil de Türk Edebiyatının kan kaydediyor olmasıdır. Hindi gibi ağır olup yumurtası da büyük olanlar küçük yumurta yapıp iki saat reklâm yapan tavuklar kadar ilgi görmüyorlar. Çünkü seslerini herkese duyuramıyorlar.
Kişinin kendini araştırmacı yazar veya şair olarak tanıtması bile bence yanlıştır. Bu vasıfları başkası onun için söylemelidir. Ancak o zaman doğru olabilir. Değilse kendimizi nimetten saymakla bizi kabul eden pek olmaz. Olsa da çıkarı ölçüsünde olacağından ebedi, kalıcı olmaz.
Belki geçmişte de vasıfsız yazar, şair ve çizerler (Sanatçı geçinenler) mutlaka var imiştir ama günümüzdeki kadar kesinlikle çoğunluğu onursuzlaşmamıştırlar.
İnternet çağında bizlere hizmet eden sitelerden çok var. Yöneticilerine teşekkür ederim. Bizler önce bu site yöneticisi ve üyelerine sonrada Türk halkına, Türk Edebiyatına saygılı olmalıyız. Nam bırakabilmek için baykuş olmaya gerek olmadığını düşünüyorum.
Bu vatan için şehit düşenler, gazi olanlar ve Atatürk başta bütün Türk büyükleri dirilseler halimize bakarak çok üzülürler. Biz kendini şair – yazar geçinenlere gelince de bizden önce bu yoldan gelip geçmiş büyüklerimiz dirilse utançlarından yüzümüze bile bakmazlar, boyunlarını eğip, yönlerini dönerler.
Daha düne kadar bilgisayar yoktu, ondan öncede yazı yazmak, saklamak bugünkü kadar kolay değildi. O çok değerli şahsiyetlerin çoğunun eseri dilden dile aktarılarak, araştırmacıların gayretleriyle bizlere kadar ulaşmıştır. Bunca zorluğa rağmen bizlere kadar gelen eserlerine baktığımız zaman hepsinin mükemmel olduğunu, çoğumuzun bırakın aynısını yazmayı, anlamayı bile beceremediğini görüyoruz.
Günümüzde yazar – şair geçinen bizler o kadar şahsiyetimizden kan kaybettik ki burada hepsini açıklamaya kelime yoktur.
Daha iki – üç ay önce bizzat ağzından “Edebiyat dünyası Net” sitesinin yönetici ve üyelerine sitem eden, bilhassa “Yorumları yapmacık” diye beğenmediğini söyleyen şahıs, dini, siyasi sahalarda duyduğum ama bizler arasında kesinlikle olmasına karşı olduğum “Bir gurubun içine girdiğini, artık orada yazacağını” söylemişti. Bu sitedeki “Üyeliğinden çıktığını ve bir daha bu siteye şiir atmayacağını” da beyan etmişti. Üç gün sonra baktım yine şiir atmış. Şimdilerde bakıyorum en çok okunanlar ve yorum alanlar arasında başta gidiyor. Bu sitenin ana sayfasına baktığımda aynı şahsın her gün ödünç yorum yazmadığı şiirde yok gibi. Yorum yazdıkları da ona yazmışlar. Daha önce “Yorumları inandırıcı bulmadığını” demişti ama şimdi her halde inanırdır, gurur duyardır. Önemli olan çok yorum yazdırmak değildir. Çok okunmaktır. Yazılan yorumlarda da eksikliklerimiz mutlaka gösterilmelidir. Tarafsız olunmalı, kişiye değil esere yorum yapılmalıdır. Bir kişinin yazdığı her şiir mükemmel değildir. Yazdığı yorumlarda genelde safsata! Yani arada paslaşma gibi.
Bu sitenin yöneticilerine (yalakalık) yapmak gibi bir niyetim yoktur. Şu anda bildiğim en çok üyesi ve okuyanı olan bir site. Bu sitede bir yazı kırk beş günde yedi bin dört yüz okuyucuya ulaşırken başka sitede aynı sürede yetmiş dört kişiyi zor buluyor. Ancak değerli yöneticiler aynı mesajları çok sık aralıklarla tekrar tekrar gönderiyorlar, bizim gönderdiğimiz mesajlara ise hiç cevap vermiyorlar. Başka bir eksikliklerini bilmiyorum. Yinede hepsine minnettarım.
Şairin son şiiri, yazarın son yazısı bir öncekinden çok daha güzel ve az hatalı değilse ona yapılan yorumlar ihanettir. Onu yerinde adi adımla saydırır. Sırtını sıvazlamaktansa haklı olarak kulağını çekmek ona iyilik olur. Tabi meyveli ağaç taşlanır, koruksa moral bozmamak için “Çok güzel” laflarıyla uyutulabilir.
Bu siteyi eleştirmesinde belki haklıydı. Haklıysa neden geri döndü? Ne değişti? Bence sitede hiç bir şey değişmedi, uzmanından dalkavukluk yapmayı öğrenmiş olmalı ki zihniyeti değişmiş. Haklı, kutlarım, yaşı genç, evrimleşmiş, ben ve benim gibiler kıvırmayı öğrenemediği için çağ dışı kaldılar ya.
Taş yerinde ağırdır. Hiç kimse okumasa, yorum yapmasa bile eğer yazar veya şairin eserlerinin edebi değeri varsa tarih zaten onu çok iyi değerlendirir. Hak ettiği noktaya er geç getirir.
“Fahriye Abla” isimli şiirin şairi bile “En kötü şiirimle meşhur oldum” diyor. Reklâmın iyisi kötüsü olmaz. Bugün meşhur olmak çok kolay! Reytingci bir TV kanalında tanıdığın varsa ya da bir miktar haraç verirsen bir haftada insanı meşhur ederler. Sanki günümüzde o çok meşhur sunuculuk yapan şairler kendi şiirleriyle mi ün kazandılar?
Şu anda beş on yıldır dillerde dolaşan, nerdeyse hiç düşmeyen “Sol yanım ağrıyor anne” şiiri ekranlarda çok okunuyor. Ama kimse o şiirin şairinin adını bile anmıyor. Belki de üç beş kelimesini değiştirerek okuyorlar. Hâlbuki halen yaşayan ve günümüz şairlerinden birinin o.
Ben her hangi bir saltanat peşinde falan değilim. Şimdiye kadar zurnanın son deliği bile olamadım. Bundan sonra ne kadar çabalasam da, ters ve düz taklalar atsam da bunu becerebileceğimi sanmıyorum. Hiç bir gurubunda üyesi değilim, olmayı da düşünmüyorum. Olsam zaten erken emekli olmaz, yukarılarda bir makam sahibi olurdum, bazı dergilerden şiirlerim hiç eksik olmazdı. Ne yazık ki bu yolda da küçük tanrılardan çok var. Yeni bir küçük tanrının daha sivrilmesini, saltanatlarının sallanmasını isterler mi?
Önce ülkemizin en kültürlüleri olarak aramızda ki siyasi veya her türlü taraflı düşünceden sıyrılmalıyız. O fikir içimizde kalmalı bir sanatçı (isek) olarak ortada olmalıyız.
İlimizde dernek yoksa kurmalıyız, varsa aynı çatı altında birlik olmalıyız. Herkes kendini asrın şairi ya da yazarı sayarda ipi başka yöne çekerse bir başkası da bizim ipimizi çeker. Birlik olamadığımız ve koltuk davasında olduğumuz için reklâmı yapan malı götürüyor, diğerleri havasını alıyor.
Benim tek gayem Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Köroğlu, Dadaloğlu, Yunus Emre, M. Akif Ersoy, Âşık Veysel, Âşık Mahsuni, Âşık İhsani, Necip Fazıl ve daha nicelerine saygısızlık etmemektir.
Bu değerli şahsiyetlerin yerini doldurabilecek kişilerin sayısı bugün kelaynaklar kuşları kadar bile değil. Devlet tarafından korunmaya da alınmadılar. Gönlümün arzusu onların yolunda bir damla olabilmektir. Yerlerinin boş kalmaması, dolmasıdır. Bu yolda bir başarı elde edeceğimi de sanmıyorum.
Marifet pamukluk ya da yamukluk yaparak Nobel ödülü almak ve sokakta görülünce at gözlüğünden bakan müritleri tarafından secde edilmek değildir. Kültürlü insan çevresine at gözlüğünden bakmayandır, ona buna körü körüne kulluk yapmayandır. Allah’tan başkasına tapmayandır. Gerçek sanatçılar kültür seviyesi yükseldikçe gönlü alçalan halkın seviyesine çıkabilendir. Ancak bu tür kişiler halkın gönlünde taht kurarlar.
Türk Edebiyatındaki bildiğim en küçük gurup başka kültürlere özentileriyle meşhur “Garipçiler” bile bizim çoğumuzdan çok öndeydiler. Onların bile adını anarken abdestli olmak lazım. Ne yazık ki onların topuk seviyesine çıkmayacak sümüklü(!), zavallı(!), kibrinden önünü görmekten aciz, gururlu, halka tepeden bakan, ne oldum delisi kişiler kısır bilgileriyle fetva verir oldular.
Hızır paşası, Bolu Beyi olmayan bu yolda fazla tutunamaz. Serbest şiir hece şiirinden daha zordur. Daha duygusal olmak lazım! Bir eli yağda bir eli balda olup açlıktan, susuzluktan haberi olmayan, soğuk, sıcak nedir bilmeyen, sayısız seyisleri emrinde olanlardan Pir Sultan Abdal olur mu?
Ne yazık ki bu değerli şairlerin yanında isimsiz binlercesinin yerinde artık genelde baykuşlar öter oldu. Altı saat bir noktada avını bekleyecek kadar sabırlı olan baykuşların nesli de artıyor.
Ne yapalım ayıklamayı tarih içinde halkımız yapacaktır. Biz ne desek boş onlar doğruyu daha iyi bilir. Kimsenin gözünden bir şey kaçmazda uğraşmamak için gülümser geçer.
Değerimiz olsa onlar şiir okuduğumuz salonları tıklım tıklım doldurmaz mıydı? Kitaplarımız yok satmaz mıydı? Pamukluk ya da yamukluk yapmaya, taklalar atmaya hacet mi kalırdı?
Dursun Yeşil – 20.02.2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.