- 621 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 27
O sene tüm köylerden gelen on bir öğrenciden sadece bana kısmet oldu sınıf geçmek. Ben de daha önce söylediğim gibi ; Tarih dersinden kurul kararıyla geçmiştim. Hepimiz beş sınıfa bir öğretmenin, sonraları bazılarımız , beş sınıfa iki öğretmenin olduğu köy okullarından mezun olmuştuk. Şehir okullarında okuyan çocuklarla yarışmamız pek kolay değildi. Bende doping var sayılabilirdi. İlhan ve Behice öğretmenlerim, içinde bulunduğum sefaletten okuyarak kurtulabileceğimi aşılamışlardı bana. Hem , onlara söz vermiştim ben. Aşırı gayret ettim okumak için. Belki de sırf bu yüzden geçebildim sınıfımı. En ilginç olanı , İngilizce’den sürekli Pekiyi almam olmuştu.
O yaz köylerimize elektrik gelmeye başladı. Ağaç direklerle donatıldı köyler. Şimdi olsa ,sönük yanan fenere benzeteceğimiz sokak lâmbalarının aydınlattığı sokaklar, gündüz gibi geldi bize. Sabahlara kadar dolaşmak, oynamak istedik. Remzi beyin kahvesine döşenmişti ilk önce. Merakımdan gidip girdim kahveye ; gözlerimi alıyordu, parıl parıl ışıklar. Bizim kahvenin sahibi İbrahim ağa, yaptı yine oyun bozanlığını ! İlle de babamın döşetmesi gerekir diye inatlaştı. Oysa biz kiracıydık. Mal sahibi olarak onun döşetmesi gerekirdi tesisatı. Sonunda kiraya okkalı bir zam karşılığında razı olmuştu ancak.
Şeyhli köyün muhtarı, köyün okul müdürü ile ortaklaşa sinemacılığa başlamışlar. Bizim köye de geldiler. Tabii yine Konyalı’nın kahvesine. Muhtarın tempo minibüsü vardı. Büyük oğlu Burhan ağabey ve biz akran ,küçük oğlu Orhan vardı. Gittikleri köylere beni de yanlarında taşıdılar. Ben artık Pendik’teki bir kuru yemişçiden kilo ile aldığım kuru yemişleri, naylonlara paketleyerek, sinemalarda satmaya başlamıştım. En çok da kabak çekirdeği tutuluyordu o zamanlar. Zamanın, Pendik’teki en tanınmış kuru yemişçileri olan Konak’lardan alıyordum onları.
Sinema makinelerinin taşınmasına, kurulmasına yardım etmeye başladım. Bu arada, bir taraftan da öğrenmeme izin verdiler. Film afişlerini, gittiğimiz köylerin sokaklarında gezdirip, dolaştırıyor, reklâm ediyordum. Daha sonra da bir taraftan plâk çalıyor, diğer taraftan da kuru yemişlerimi satıyordum. Yazın gittiğimiz köylerde, bahçelerde film gösterdiğimiz için, direk aralarına asıyorduk perdeyi. Genelde ben tırmanıyordum o direklere. Artık sinemacı çırağı olmuştum.
En çok Aydınlı köyünde seviyordu beni insanlar. Özellikle kadınlar, sırf sevdikleri için alıyorlardı kuru yemişlerimden. Beyaz tenli, kumral saçlı, güler yüzlü bir kızla yakınlaşmaya başladık Aydınlı’da. Ne zaman gitsek, daha gündüzden gelirdi , oradaki film gösterdiğimiz ’ Hamamın önü ’ denilen bahçeye. Hiç konuşmazdık belki ama, bakışırdık ufaktan. Yanındaki kız arkadaşı ile sürekli konuşur, arada gülüşür, ama ille de bana yakın olmak isterdi. Gelmediğinde arardım onu, merak ederdim. Kuru yemişlerimden aldığında, ödediği parayı ayrı cebime koyar, harcamak istemezdim. (Hiç bir zaman, hiç bir kıza, bedava bir şey vermedim ben !) Sinemacılar da ben de en çok parayı Aydınlı’da kazanırdık. Çünkü en büyük ve en zengin köy orasıydı.
Okullar açılıp ikinci sınıfa başladığımda, sinemacılarla köylere gitmeye devam ettim. Kışın kahvelerde oynuyordu filmler. Kiramız artmış, okul masraflarım çoğalmıştı. Üstelik artık içiki de satmıyorduk. Okuldan döndüğümde ders çalışmama zaman kalmıyordu. Ertesi gün okul saatinden önce bir saat kadar kütüphanede çalışıyordum.
İlhan öğretmenimin bir bebeği oldu. Adını ’ Cem ’ koydular. Sabahları erken gidip, hem Cem’le ilgilendim, hem de orada derslerime çalışmaya gayret ettim. Beceremedim ve ilk defa sınıfta kaldım. Öğretmenlerimden, çevremden, babamdan, herkesten utandım. Babamın niyeti artık beni okula göndermemekti. Üstelik ısrar etme hakkını kendimde göremiyordum. İlhan öğretmenime bile gitmeye yüzüm kalmamıştı ; gitmiyordum da..
O yaz, Kurtköy’e, tarihinde ilk kez bir film ekibi geldi. Uğur Film (Memduh Ün), Ezo gelin filminin demirci dükkânı sahnelerinin çekimi için burayı seçmişti. Fatma Girik, Tugay Toksöz, Atıf kaptan,Cenk Er, Sırrı Elitaş, Gülten Ceylân, Nezihe Güler, Ahmet Kostarika aklıma gelen isimler. Yönetmen de Orhan Elmas. Hasan ustanın demirci dükkânı, bizim kahveye çok yakındı. Ekip, barınmak için bizim kahveyi seçmiş. Eşyalarını koymak, yemeklerini yemek, kıyafetlerini değiştirmek ve dinlenmek için kahvemizi ve bahçemizi kullandılar. Bütün köy, sinemaya gider gibi toplanıp, onları seyretti.
Nezihe Güler ve Gülten Ceylân ilgilendiler benimle ; yanlarına alıp sevdiler. Fatma Girik, adeta hiç görmedi bile. ’ Bu ufaklığı da artist yapsanıza !’ diyen köylülere ; ’ Sakın ha ! Bizim gibi aç kalmak mı istiyorsun ?’ diye cevap verdi Gülten Ceylân. ’ Neden olmasın ? Çok sevimli. Üstelik de yakışıklı !’ diye söze karıştı Tugay Toksöz. Hemen yanına koşup, kolunun altına girdim onun. Hoşuma gitmişti söyledikleri. Galiba umutlanmıştım.
Sınıfta kalmıştım. Babam beni tekrar okula göndermek istemiyordu. Oysa, kurtulmam gereken bir sefaletim vardı. Şimdi yeni bir yol görünmüştü bana kurtuluşum için.
Kafaya koymuştum ; artist olacaktım !
(Devam edecek)
Fikret TEZAL