- 5469 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
Pamuk İpliği
Kreşler, anaokulları, özel eğitim yuvaları yoktu çocukluğumda. Eğitimimizi adeta doğal yollardan alır; paylaşmayı, zararlıları, mücadeleyi, zorluklarla boğuşmayı günlük yaşantımızda öğrenirdik. Yaparak yaşayarak eğitim idi hatta bunun adı.
Gökdelenler, apartmanlar, iş merkezleri yoktu. Gökyüzünü delen ağaçları bilir ve sadece ulu ağaçlar deler sanırdık. Bir bina üç katlı ise bize göre erişilmesi mümkün olmayan yükseklikti. Gıpta ile bakar, “Ya yıkılırsa, ya deprem olursa” derdik.
Dar, ama güvenli sokaklarda çelik çomak oynardık. Bilye için mini mini kuyular kazar, içini kumla doldurur, “Dük” ve “Karış” hesapları yapardık. Uçurtmaları bu dar sokaklarda hazırlar, tepelerde, bol rüzgârlarda uçururduk.
Çelik çomak oyunuyla adım adım saymayı öğrenirdik henüz 5 yaşına gelmeden. Ne kadar uzağa attığımızı adımlar, hiç de şaşırmaz, hatta arkadaşımız doğru mu söylüyor diye biz de sayardık. Böylece çelik çomakla hem saymayı, hem “Adım” kavramını, hem de “Denetim” kavramını beynimize yerleştirirdik.
Bilyelerle dikkatli atmayı, hedefi bulmayı, karış hesapları yapmayı, süngücün ne olduğunu, parmak hesabını kavrar, kendimizi hayata hazırlardık farkına varmadan.
Uçurtma yaparak henüz 5 yaşına gelmeden üretmenin hazzını duyar, planlamayı, ölçülerin önemini, kuyruğun uçmadaki yerini, rüzgârın uçurtmayı nasıl uçurabileceğini düşünürdük. Yani bir nevi mühendislik yapardık.
7 yaşına geldiğimizdeyse hem okul, hem sanat gerekirdi bizim için. Okulu severdik de, çıraklık zor gelirdi bize. Ustaya su götürmek, evinden bazen yemek getirmek, dükkânı süpürmek, kalfalara yardım etmek çok yorduğundan için için isyan ederdik. Ama yine de üniversite gibi görürdük çırak olarak çalıştığımız yerleri.
İşte ben de 7 yaşıma geldiğimde, amcamın terzihanesinde çalışmaya başlamıştım. Sabah okul, sonra yemek, sonrası terzihane…
Ustam da amcam ya… Gereksiz bir torpil kalfalarca... Diğer çıraklara astıkları suratlarını bana güldürerek su, makara, iğne istemeleri beni ne de gururlandırır ve diğer çıraklara alaycı bakmama neden olurdu şimdi daha iyi hatırlıyorum.
Hele hele o yıllarda ütüler elektrikli değildi terzihanelerde. İçini temizler, külünü boşaltır, kömürünü kor ve dışarıda yanmasını bekler, sonra içeri alırdık. Bu çok ayrı bir haz idi. İlginçtir ki ütünün altını kömür tozlarına sürerek temizlerdik. Önceleri garibimize gitse de, deneye deneye gerçekten pırıl pırıl temizlediğini görürdük.
Çok zaman iplik almaya beni yollarlardı. Teyel için pamuk ipliği, makara iplikleri, kordanat, ibrişim benim zevkli alışverişlerimdi. Meraklıydık da! Sorardık. Çekinmezdik…
Kalfaya sordum bir gün… “Teyel ipliği neden çabuk kırılır ve neden pamuk ipliği denir? Bunu alacağımıza neden hep ibrişim almıyoruz? Çürük pamuk ipliği kullanarak müşterileri kandırmış olmuyor muyuz? Kordanat neden daha sağlam? İbrişim neden en sağlam?”
Savcı gibi sıralamıştım soruları. Hiç unutmam aldığım cevabı. Demişti ki:
“Dost değeri bilmeyenler gibidir pamuk ipliği. Çürük olduğundan sürekli çekip koparırlar. İğreti, geçici yerlerde kullanılır bu nedenle. İşin bitince söker atarsın. İşte dost kıymeti bilmeyenlerde böyle çabuk söküp attıkları için dostlukları kalıcı olmaz. Bu nedenle güven de duyulmaz. Büyüdüğünde sakın ha pamuk ipliği olma. İbrişim gibi olsun dostlukların. Herşeye rağmen bitmesin.”
İşte bu pamuk ipliği ve ibrişim hakkındaki sorduğum soruyla, dostluğu ve dostça yaşamayı öğrenmiştim, üniversite gibi gördüğüm terzihanemde...
YORUMLAR
Merhaba Turgay bey
İşte temel eğitim de o yılların tecrübesiyle kazanılmış birikimler değil mi.
Bu güne ışık tutacak o oyunlar, hayatın matematiğini kolaylaştıracak olan o günlerin oyun kuralları değil midir. Bu gün adına dost dediğimiz dostlukları pekiştiren o arkadaşlıklar değil midir?
Nasıl güzel bir konuydu. Tecrübe bu, eser bu... Pamuk ipliğinden sağlam bir eser üreten şairimizin paylaşımına teşekkürler ederek kutluyor, sevgiler selamlar gönderiyorum.
resim ve çerçevede ki o yazı varya nerdendir kim söylemiştir bilmiyorum ama süperdi.
İşte dostluğu ve hayatla olan bağı anlatan çok güzel bir söz
KOPAN BİR İPE SIMSIKI BİR DÜĞÜM ATARSANIZ,
İPİN EN SAĞLAM YERİ ARTIK BU DÜĞÜMDÜR.
AMA İPE HER DOKUNUŞUNUZDA CANINIZI ACITAN
YİNE O DÜĞÜMDÜR
SÜPER SÖZLER BİLİN Kİ TURGAY BEY NE KADAR DÜĞM ATILDIYSA OKADAR CAN YANIYOR
SAYGILAR
Siteden epey bir zaman zorunlu olarak uzak kaldığımda, bu kalemi okumayı özledim. Sitedeki dostlarımı ve dostluklarımı özledim. Ben de dostluklarımın pamuk ipliğine bağlanmaması için hayatım boyu mücadele etmişimdir. Yazınız beni alıp maziye götürdü. Babam rahmetlinin evde en çok değer verdiği alet, kömür ütüsüydü. Evin olmazsa olmazlarındandı. Şimdiki çocuklara kıyasla, bizler daha şanslıydık. Her şeyi yaşayarak öğreniyorduk. Yazınız bana mazide bir gezi yaptırdı. Sağlam dostlukların önemini hatırlattı. Güzel bir yazıydı. Tebrikler. Sevgilerimle....
Emine...
“Dost değeri bilmeyenler gibidir pamuk ipliği. Çürük olduğundan sürekli çekip koparırlar. İğreti, geçici yerlerde kullanılır bu nedenle. İşin bitince söker atarsın. İşte dost kıymeti bilmeyenlerde böyle çabuk söküp attıkları için dostlukları kalıcı olmaz.
Çok güzel mesaj...
zaman da yolculuk yapmışsınız gibi.ustalık kalfalık dönemleri.şimdi ünüversitelerin yetiştiremediği insan ca duyguların var olduğu dönemler.
belki daha kalifiye daha bilgili insan toplulukları yarattık.peki insan olmanın şartlarını yada vasıflarını nasıl öğretebiliriz i unuttuk.
nerede yalnış yaptık diye düşündüğüm yazılar olmuştu.işte cevabı gibi geldi bana.
kutlarım
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Turgay COŞKUN
Teşekkürler...
Selamlar...
okurken kendi hayatım geçti gözümün önünden evet benm oyunlarımda bana çok şey öğretmişti ve bende bu okulda yetiştim sürükleyiçi olmuş emeğinize sağlık
Turgay COŞKUN
Sevgi ve selamlar...