paradoksal ironi
Adam, elindeki kitabı sertçe bıraktı sehpaya. Pencereden dışarıyı seyretmeye koyuldu. Karşıda, iki akasya ağacının arsından kiremit rengine boyalı tarihi hamam görünüyordu. Göz ucuyla sehpaya hışımla bıraktığı kitaba baktı. Bir daha elime almayacağım seni, dedi içinden. Bulaşıcı hastalık gibisin. Aslında, bu soğuk havada, evde harıl harıl yanan bir soba olmalıydı da , seni içine atıp bir güzel yakmalıydım. Güldü bu buluşuna. Dönüp karısına baktı. Karısı, televizyondaki bir programı izliyordu. Elindeki örgüyü, şişlere hiç bakmadan ustaca örmeye devam ederek...
Ezan okunmaya başladı. Adam, huzursuz kıpırdandı. Kadın, elindeki örgüyü oturduğu koltuğa bırakıp, televizyonu kapatmak için kalktı, kalkarken de belini tuttu. Acıdan buruşturduğu yüzüyle kocasına bir göz attı.
- İyice boşladın, dedi.
Adam, cevap vermedi. Sokağın, camii müdayimlerini izliyordu. Bakkal, berber, hatta köşedeki seyyar satıcı, namaza gidiyorlardı. Niye boşladım, diye sordu kendi kendine. Ne güzel, hiç aksatmadan yıllarca vaz geçmedim...Karısı düşman gözlerle baktı bir kez daha...Odaya yöneldi, namazını kılmak için.
Adam, kitaba baktı yine...Elini uzattı, sonra caydı. En kısa zamnda bu kitaptan kurtulmalıyım, diye düşündü. Karısı bilse çoktan çöpü boylardı bu meret. Ama henüz farkında değildi. Gündüz, keyifle okuyamamasının sebebi buydu. Ama akşam olup da evde herkes kendi köşesine çekilince gizli bir sevinç kabarırdı içinde. Gece yarılarına kadar okurdu.
Oysaki bambaşka hayallerle emekli olmuştu. Kentteki her camiiyi gezecek, her cuma birine gidecekti. Dini bilgisini geliştirmek için onlarca kitap alıp titizlikle çalışacaktı. Tekrar sehpadaki kitaba baktı..Hep senin yüzünden, dedi, sessizce..Sonra, karısı duyar mı diye endişelendi..Geçen gün, sen, kendi kendinle konuşuyosun, demişti. Deli misin ne!
Deli değilim ki...Ama bunu karısına anlatamıyordu. Kaç yıllık eşini çok iyi tanırdı. O, hayatını açık , net yaşıyordu. Yapılması gerekenlerle gerekmeyenler önünde tuz tanesi kadar berraktı. İmreniyordu karısına. Halbuki kendi kafası karmakarışıktı. Yoksa delirecek miyim, diye korkuyla silkindi. Hep bu kitabın yüzünden. Onu niye atamıyorum ki. Bu yaştan sonra, işim ne ola ki bununla... Yaşı? Daha yaşım ne ki! Benim yaşımdakiler delikanlı gibi dolaşıyorlar ortalıkta.
Birden tüm vücudunu baştan sona yalayıp gecen bir heyecan dalgasıyla irkildi. Bir çift yeşil göz parladı beyninde...Bir yıldız misali yandı söndü...İsetese de uzaklaştıramadığı bu görüntü sık sık yokluyordu onu. Yok, daha neler, dedi kendi kendine, bu yaşta, bunca seneden sonra aşık mı olacağım. Üstelik eşine böylesine bağlıyken. Fakat, yeşil gözlerinin ardından gülen bir çift dudak büsbütün kaplıyordu benliğini.
Yeşil gözler, semtin en işlek kitapçısının sahibesine aitti. Şöyle demişti o gün; en iyisi size, ben bir kitap tavsiye edeyim, elinizden bırakamayacaksınız. Doğruydu, dediği aynen olmuştu. Her gece, herkesin yatmasını dört gözle beklemesinin sebebi buydu.
O günden sonra iki kez daha gitmişti kitapçıya. Yine aynı ilgi ve güler yüzün tutsağı olarak dönmüştü. Sehpanın üzerindeki kitap bir çift yeşil gözdü sanki...Ona aitti.
Mutfaktan gelen seslerden, çay saatinin geldiğini anladı. En sevdiği zamandı gün içindeki. Karısı çayın yanına bir şeyler de yapmıştır kesin. Takip ettikleri dizi başlamak üzereydi.
Gözü yine kitaba takıldı. Tam o sırada karısı içeri girdi. elindeki tepsiyi sehpaya bıraktı. kitabı eline aldı, evirdi çevirdi.
- Bak, dedi, günlerdir, gözün bu kitapta! Neyin nesi anlamadım? Belli ki, seni yoldan çıkaran bu.
- Yok, dedi adam, olur mu öyle şey! Bırak onu, bir zararı yok ki!
Adamın yüzü kızardı bunu derken. Ama karısı görmedi kocasının kırmızılığını, çünkü kitabı çöpe atmaya mutfağa gitmişti.
YORUMLAR
Süper güzel bir yazıydı. Çok meraklı, öğrenmeye doymayan bir kari olarak, kullanmaktan imtina ettiğimiz yabancı kelimelerin bazıları çok müzikal olduğu için hep 'ironi' kelimesininin anlamını merak ederdim. Kelimenin anlamını 'google'dan sorduğumda bu eşsiz sanat eseri önerildi. İyiki meraklıyım iyiki sormuşum. Yetmiş üç yaşındayım şiir ve edebiyatla haşır neşirim ve bu uğraşım bu yaşımda bana hem terapi oluyor; hem de, arzu ettiğim, özlemini çektiğim bir yaşama kavuştuğum için çok mutluyum. Teknolojinin bu hızla, bu denli ilerlemesiyle her ne kadar romantizm kenara itilmiş gibi görünse de internet sayesinde hepimize yeni kapılar açılıyor. Yeterki hulusu kalple şaka yapılacak yerde şaka, ciddi düşünülmesi gereken konularda ciddi düşünüp, veya insanları ayırt etmeksizin iyi bir model olmak için çaba gösterebiliriz diyorum. Yazarı tebrik ediyorum sevgiler.
Beni de aldı mı bir "paradoksal ironi" şimdi, hay Allah.
Öyle anlar vardır ki insan yaşamında, zevahiri kurtarmak için her yol Paris. Bazen en usta poker oyuncusuna taş çıkartır blöf çekerken, zarf atarken. Bazen de o kadar küçülür ki, bit yavrusu yanında yedi bela Hüsnü.
Panikatak hallerine bakılırsa Bey abi'nin bir haltlar karıştırdığı belli, belli dee, acep ne ? Bir orta yaş sendromu mu yoksa yeni bir ikinci bahar kaçamağı mı. Evdeki bakladan mı bıktı yoksa. Fakat oda ne, Bey abi birden atak oynamaktan vaz geçip defansa çekiliyor. Vicdan azabı mı, ahali baskısı mı ? Yoksa "Dimyata prince giderken evdeki bulgurdan olmak" özdeyişi mi aklına geliyor. Üç puandan vazgeçip beraberliğe razı oluyor. Derkeeen, yenge hanım golü atıyooor.
Golü yenge hanım atıyor, ne hikmetse sevinen bey abi.
Ah abiciğim ah senin nene gerek, benim neme gerek, bizim nemize gerek bu yaştan sonra yani. Gel seninle bir el pişti atalım, rahatlarsın, bırak şimdi pokeri.
Yahu bey abiye daldık yazarı unuttuk, oldumu şimdi bak.
Güzel bir yazı okudum, tebrikler.