- 510 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
DİKEN, YANLIŞ YERE DİKMİŞ
“Dert dâima tek başına çekilir, mutluluk ise mutlaka paylaşılmak ister.”
Bu kural toplum için de geçerlidir. Her ne kadar çilelerin de beraber çekilmesi, zorluklara karşı da beraber göğüs gerilmesi gerekirse de, mutluluğunu dahi paylaşmasını bilmeyen insanlara ders verici bir sözdür.
Her şeyin bir tezadı olduğu gibi bu kaidenin de bir zıttı, bir olumsuzu vardır.
İşte bu tezat toplumdaki suçlar ve başarılar boyutunda karşımıza çıkar.
Şöyle ki; toplum içindeki bireyler kendi suçlarını başkalarına atarlarken, olan başarılara da sahip çıkmak isterler.
İnsan fıtratında olan bu duygunun sıfırlanması mümkün olmadığı için asgariye indirilmesi şarttır.
Öyle ki; toplumların huzur ve güveni için buna ihtiyacı vardır.
Suçlunun suçunu kabullenip ondan vazgeçmesi fâzilettir.
Suçta inat edilip diretilmesi ise hamlığın ve cehâletin belirtisidir.
En büyük ahmaklık; hatada ısrar etmektir.
Konuyu daha iyi izah etmek ve akılda kalmasını sağlamak bâbından anlatılanların kıssalarla pekiştirilmesi daha rahat anlamalara neden olmaktadır.
İşte bir kıssa:
Adamın birisi özel otomobili ile otobana girer, bakar ki benzin göstergesi kırmızı yanmaktadır. Hemen telaşlanır. Yolda kalma endişesi baş gösterir. “Eyvaah şimdi ne yapacağım! ..” diye tasalanırken; biraz ötede bakar ki petrole “5 Km” diye bir levha dikili, levhayı görür görmez içi rahatlar, içine su serpilir.
Fakat beş kilometre gider petrol yok, on kilometre gider petrol yok yeniden bir telaş başlar.
Ve nihâyet otuz beş kilometreden sonra petrol istasyonuna varır. Arabasının deposunu fulledikten sonra petrol görevlisine durumu öfkeli bir dille anlatır.
Durumu gayet soğukkanlı bir şekilde dinleyen görevli sâkin bir dille, “efendim levhanın hiçbir suçu yok” deyince adam küplere binmeye başlar. Nasıl olur diye tekrar sorunca, “levha doğru da, onu diken yanlış yere dikmiştir” diye karşılık verir.
Görüyor musunuz pişkinliği? .. İşte, “suç; altından heybe olsa kimse omzuna almaz” diye bunun için söylenmiştir.
İnsanları üç kısımda müteala edebiliriz.
Gıda gibi, ilaç gibi ve hastalık gibi...
Ne mutlu gıda gibi olanlara...
Ve ne yazık ki insan olduğu halde insan gibi davranış sergileyemeyenlere...
Ünlü Yunan filozofu Aristo boşa söylememiş gündüz gözüne eline fener alarak “ben adam arıyorum” diye. Acaba yeryüzündeki insanların kaçta kaçı adamdır? ..
“Oğlum ben sana vâli olamazsın demedim adam olamazsın dedim...” kıssası bu işin başka bir boyutunu anlatmaktadır.
Eskiler buna “kâhtı rical” yani “adam kıtlığı” tâbirini kullanırlarmış.
Kısacası, “sûret”en adam olmak yetmiyor “sîret”en de adam olmamız gerekiyor...
“Adam gibi adam olmak” pek de sanıldığı kadar kolay bir meziyet olmasa gerek...
Kalın sağlıcakla...
Hanifi KARA