- 1573 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Taş ve Ten (Düşüngülü Eleştiri)
T A Ş V E T E N
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
Sanatçının kendine özgü bir tavır takınması,
kesinlikle ilginç görünmesi gerekli. Yoksa o
incecik kabuğu zedelenir ve içi görünüverir.
İnci Aral
Yunus Nadi Öykü ve Roman, Orhan Kemal Roman Armağanı sahibi İnci Aral, Almanya’ya sığınan atmış sekiz ve yetmiş dokuz kuşağının iki devrimcisine âşık olan bir kadının yaşamöyküsünü ‘Taş ve Ten’ aynasına düşürmüş.
Yaşanmış bir aşkı içinde kanatan Ulya, İstanbul’dan Hamburg’a mesleki bir yolculuk yapar. Evinde konuk olduğu kendisinden on yaş kadar küçük Sina ile tanışır. Çocuğunun babası, büyük aşkı ‘B’ ile Sina arasında benzerlikler vardır. Ona âşık olduğunu sanır, oysa büyük bir yanılsamadır. Duygu dolu günler geçirir, yıkımı bir kez daha yaşar.
Atmış sekiz ve yetmiş dokuz kuşaklarının Almanya’ya sığınan mağdurları anlatılıyor. Kendi özsuyunu yaşadıklarımızdan alan hayat, zaten yüzümüzde taşıdığımız bir yenilgiler belgesi değil mi?..
İnci Aral, Sina ile Ulya’nın arkadaşlığını anlatırken, roman boyunca geriye dönüş tekniğinden yararlanmış. Ulya anılara yaslanarak atmış sekiz kuşağının ‘B’si ile olan aşkını anlatıyor. Romana hükmeden güçlü kahramanlar yarattığı söylenebilir. Yalnız karakter zenginliği yok. ‘B’yi kahraman yapmamış. Öyküye aşk penceresinden bakılsa da, orada acıyla yoğrulan devrimcilerin yaşamları aynaya düşürülememiş. Sosyolojik ayna biraz buğulu kalmış, görüntü net değil… Benim yaşamımla örtüşen yanlar olduğu için o hayatı biliyorum. Aral’ın, “Sen yaşasaydın belki biz de böyle olurduk ‘B’…” (s.112) demesi uygun düşmemiş. ‘B’ harfi insanın içine sinmediği için okur özümsemiyor, onu romanda tutamıyor. Hayatın zaten yozlaştırdığı insanı yazar da yoz moz yapıyor..! Orhan Pamuk da ‘Kar’ romanının kahramanına ‘K’ demiş. Şiirde olduğu gibi aşırı nesnelliğe kaçmak romanı da bitirebilir!.. Unutmayalım ki, insanda usyürek var.
Yazar’ın az katmanlarla oluşturduğu romanın sağlam ve kıyılanmış bir kurgusu var. Geniş açılımlı değil. Devrimcilerin oradaki örgütlenmeleri, yaptığı eylemler ve etkinlikler, Türk işçileriyle olan ilişkilerine değinilmemiş. Kutupluluğun yaratıldığı birkaç öyküye yer verilebilirdi. Modern roman araç ve gereçlerinden yeterince faydalanılmamış.
‘Taş ve Ten’ romanı kendine has bir dil oluşturmuş, benöyküsel anlatımla yazılmış. İnci Aral’ın kolay okunabilir, işlek bir dili var. Yabancı sözcükleri az kullandığı gibi absürt ve argolu sözleri de sevmiyor. Sayfada ortalama 11.3 kez yabancı sözcük kullanmış. Almanya’daki sığınmacıları anlattığı romanında, hiç tarzanca konuşmaları dile getirmemiş. Alman kültüründen insanımıza ve dilimize yansıyan alışkanlıklardan söz edilmemiş. Edebiyat sofrasına oturttuğu okurunu doyurduğu söylenemez. Kitabın yüzde 22’si diyaloglarla geçiyor, sayfada ortalama 4.2 adet paragraf yapmış.
Sözcüğü iyi alımlayan okur güzel ve parıltılı sözün izine düşer. ‘Aşk bir mucizedir. Suyun ortasındaki bir sandalda korkuyla birbirine sarılmaktır.’ (s.26) ‘Yokluğu döne döne kendi dibine inen bir kuyu, beni yutabilecek bir girdap’ (s.110) ‘İnsan aşkını kendi hırsından korumalı’ (s.122) Kadın yazarlarımız, absürt ve argolu sözleri sevmiyor. Güzel sözden tat alan okur, hoş olmayan sözde de irkilir. ‘Bir süre için başka kişilerle ilişki kuralım. Duygusal değil, düpedüz cinsel ilişki.’ (s.184) Geniş bir coğrafyayı yazan Aral, Türkçemize zenginlik veren mahalli ağızlardan hiç yararlanmamış. Her kent bir dil değil mi?.. İnsan ruh hallerini yazan Aral, felsefenin bile veremeyeceği kadar gücü olan sözvarlığımız atasözünü romanında hiç kullanmamış.
Yazınsal dile işlevsellik katan ayrıntıları, Aral sevmiyor olacak ki oldukça az kullanmış. “Vaktim varsa bir el kağıt oynamayı önermişti bana. ‘Yok mu? O zaman başka bir şey yap, küçük bir şey. Beni isteyerek öp çünkü bu son görüşmemiz…’ ” (s.55) Okurun kendini bulacağı ayrıntıları görmemezlikten gelmiş.
Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümünü bitiren İnci Aral, yan anlamlı çağrışım gücü yüksek sözcükleri boyayarak mecaz anlam katmış. ‘Onun uykusunu kimin çaldığını biliyorum.’ (s.113) ‘Türkiye’deki rejim nedeniyle yurtdışına kaymış’ (s.109) ‘İyi koku alırsın bilirim de anlatacak bir şey olmadı.’ (s.200) Yazar, okuruna imge iklimini yaşatmak için sayfada ortalama 1.2 kez sözcükleri mecaza boyamış, yüksekçe bir oran.
Kahramanın ağzından yaptığı güzel betimlemeleri izlek düzleminde kurgu ile buluşturuyor. ‘Büyülenmiş gibi gökyüzüne bakıyorum. Tepelerin ardından batmakta olan günün tam karşısında bakır rengi, tepsi gibi bir ay yükseliyor. Sonbahar göğü dupduru, koyu mavi. Rüzgâr yumuşak, uzun kollarıyla ağaçların üstünde gezinen buğuyu süpürüp götürüyor ve gün yavaşça eriyip akşama karışıyor.’ (s.12) Duyguyu betimleme satırları arasına bezeyerek yedirmiş. Sayfada ortalama 1.9 satır betimleme yapmış. Ruh çözümlemelerine oldukça sık yer vermiş. ‘Anne kendine sığınmış oturduğu yerde sallanıyor. Başı kucağına eğik, soluğu içini daraltıyormuş gibi kesik kesik. Dudakları kıpırdanıyor. Sesi bilmeden zamanı kanatıp duruyor.’ (s.155)
İçmonolog, iç çatışmalarımızı anlatır. Yazar romanında bir kez olsun kahramanına içmonolog yaptırmamış. Kadın erkek arasındaki uyuşmazlıkları irdeleyen yazar, modern romanın olmazsa olmazlarından olan denemeyi de görmemezlikten gelmiş.
Aral, okurunu soru işaretinde bırakmayan ötesine de götürebilen sorular yöneltmiş. ‘Hangi zamanı? Yaşamak, neredeyse tümüyle rastlantısal değil mi? Başıma karada da birçok şey gelebilir. İntihar bile edebilirim.’ (s.23) Okurun koluna girip alıp götürdüğü sorular : “ ‘Ne yaptın sen Ulya?’ diyor. ‘Bu kadar zamansız, kendi kendine, nasıl cesaret edebildin böyle bir şeye? Ne yapacağız şimdi?’ Ne yaptım ben, neden korkuyor? Umduğum gibi olmayacak mı? Geldi işte burada, yanımda ya!” (s.135) Sayfada ortalama iki soru yöneltilmiş.
İnsanın ruh hallerine sıkça yer veren Aral, yazının temeline birkaç kez mizah atmış. “ ‘Pek şıksın!’ ‘Alay mı ediyorsun! Bu çalgıcı kılığım. Hay Allah, bana kendimi bayram bebeği gibi hissettirdin!’ ” (s.130) Mizah, bir köşede işlenmemiş pırlanta gibi duruyor. Sayfada ortalama 0.1 kez mizah yapmış.
Belleğimizde çarpıcı çağrışımlar uyandıran imgeyi sayfada ortalama 1.7 kez kullanmış. ‘Ama ben zihinsel bir bulanıklık durumu içinde, duygusallıkla dokunmuş bir özlemle onun tenine öpücükler yağdırıyorum. Bir başka göğüste dinlenmenin sonsuzluğunu özleyerek, arzu ve içtenliğin aşkınlığıyla…’ (s.113) ‘Ne de olsa insan yorgun ruhuna küçük bir hava deliği açmak istiyor’ (s.127)
İnci Aral farklı benzetmeler yapmış. ‘Sınır tanımayan bir bulut gibi dilleri’ (s.14) ‘attığım her adımda bir duman gibi ruhuma sızıyor.’ (s.143) Sayfada ortalama iki kez benzetme yapmış.
Çağrışımı yüksek olan sözvarlığımız deyimleri sayfada ortalama 0.6 kez kullanmış, düşük bir oran. ‘Haluk’la havayı yumuşatmaktan’ (s.10) ‘insan ilişkilerinde ince eler sık dokurum.’ (s.57) ‘yüz göz olma olasılığı’ (s.190)
Yazıya ses güzelliği verdiği gibi anlam zenginliği de katan pekiştirmeleri sayfada ortalama 0.3 kez kullanmış. ‘Yemyeşil, sımsıkı kabukları açarak’ (s.10) ‘Kapkara gözleri ve beyazlanmış dudaklarıyla’ (s.21)
Estetik zevk peşinde koşan okuru ikilemelerle doyurduğu söylenemez. ‘o zamanki karmaşık caddelerden çıktıktan sonra, döne döne, ağır ağır ilerleyen bozuk toprak yollara’ (s.15) ‘cicili bicili oyuncaklar’ (s.94) Sayfada ortalama 1.3 kez ikileme yapılmış.
Terim üretmeyen bir dil düşünce aracından yoksun kalmış demektir. ‘Bergen Belsen Toplama Kampı’dan’ (s.62) ‘Telefon çalıyor.’ (s.100) Sayfada ortalama 2.6 kez terim kullanılmış.
Okuruna dil sorunları yaratmayan Aral, yazının içinde süs gibi duran montaj sanatından hiç faydalanmamış. İki kez şiir (4 dize), bir de türkü (2 dize) alıntı yapmış.
Betimlemelerin doğa ve eşyayı olduğu gibi kopya etmek olmadığını bilen İnci Aral, tutkulu ve güzel bir aşk romanı yazmış. Aşk romanında karar kılması okurunu sevindirecektir. * * Taş ve Ten / İnci Aral / Epsilon Yayıncılık / 231s. * * * Tandoğan Cumhuriyet mitingine katılan Kayserililer neden alkışlandılar? Kayserililer, neden ‘Kayseri laiktir laik kalacak’ diye slogan attı?..