- 1951 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLUĞUM ÜZERİNE
Çocukluğa” ışıklı günler” demek istiyorum ben.Çocukluk büyük dertlerle tanışmadığımız güzel günlerdir…Bir yanımızda annemiz ,bir yanımızda babamız…
Çocukluk “ışıklı günlerdir”.Ayrımcılıkla da daha tanışmamışızdır…Kinle tanışmamışızdır…Çünkü boyumuz büyüklerin baktığı pencereye henüz yetişmiyor. Ve çocukluk daha özgür olduğumuz günlerdir…Henüz içimizde saklambaç oynadığımız için…algı yeteneğimiz gelişmediği için ,tokatlanacağımız işleri bile korkusuzca yaptığımız günler…
affan dede’ye para saydım
sattı bana çocukluğumu
artık ne adım var ne yaşım
bimiyorum kim olduğumu
hiçbir şey sorulmasın benden
haberim yok olan bitenden
bu bahar havası bu bahçe
havuzda su şırılşırıldır
uçurtmam bulutlardan yüce
zıpzıplarım pırıl pırıldır
ne güzel dönüyor çemberim
hiç bitmese horoz şekerim (cahit sıtkı tarancı)
denilen günler…
Çocukluğumuzda her şeyi severdik …sevgiden başka duygumuz yoktu…O masumiyeti hep aramalıyız…O temizliği…
Enesin Çocukluğu
Ağlamaktı Enesin çocukluğu
Karda üşüyen kedi yavrusuna ağladı…
Ölü kuşlara yas tuttu
Yüreği yufka mı yufka
Ağlamaktı çocukluğu.
Annesinin derdine üzüldü…
Hiç tanımadığı çocukların açlıktan ölmesine de.
Ağlamaktı çocukluğu.
Onun göz yaşıyla parçalandı içim
Büyüdü hala ağlıyor.(Hamdi Oruç)…
Benim çocukluğuma “küçük işci” demek daha doğru olur ;çünkü ben babama yardımcı oldum hep.Nasıl katlanıyordum o soğuklara ,o zorluklara…Bir çok emsalimin çocukluğuna da aynı şey söylenebilir.
Benim çocukluğum köyde geçti.Benim çocukluğumda çocuklara ,bu günün palyaço kıyafeti sayılan…çizgili pijama giydirilirdi.Ayakta lastik ayakkabı…Yollar yazın tozlu kışın çamurlu…Bata çıka giderdik okulumuza.Bir elimizde kitap defter öbür elimizde sınıf sobasında yakacağımız odun…
Benim çocukluğumun okul şarkıları da yanık şarkılardı.Ağıtlardı…”Ustam öldü”…”Al satarım bal satarım ustam öldü ben satarım…diye başlardı yani “işçi çocuk” şarkılarımızda da vardı…
Benim çocukluğumun çocuklarına imreniyorum .Biz her eksiyi artıya çevirmiştik.Kışın kış oyunlarımız vardı.Çamur ve karla kavga gibi oyunlar…Saklambaç her mevsim oynadığımız bir oyundu.Tabiat şartlarıyla ve karanlıkla kavga değil de neydi oynadığımız saklambaç oyunu…
Meydanda bir ağaç var ki ebe olan bu ağaca gözlerini yumar.geri kalanı gecenin karanlığında ağaçların arkasına,tek katlı evlerin çatısına,hendeklere…çukurlara…İnsan boyu büyümüş otların arasına saklanırdı...
Benim çocukluğumun çocuklarının tek eğlencesi kuş avlamaktı.Pencere camlarını kırınca işkenceye dönüşürdü o da…Bir eğlencemiz de panayıra gitmekti ,Biz panayırları dört elle çekerdik.Yılda bir ilçe merkezinde kurulan bir haftalık panayırımız vardı. Ne anlama gelmezdi ki,bizim için o panayır…Soğuk içecekler bulurduk…Güzel kıyafetler görürdük…Bisiklete binerdik…
Ay masal gibi doğardı üstümüze masallara ihtiyaç duymakdık uyumak için.Saklambaç oynadığımız geceler veya tarladan döndüğümüz geceler uyumak için ayın doğmasını bile beklemezdik…
Biz köy çocuklarının “ah”ları vardı ama “of”ları yoktu.Bezginlik …yılgınlık nedir bilmezdik.Uyku yorgunluğumuzu alırdı.mavi gökler “ of”larımızı alırdı.Dereler aktıkça ,yağmurlar yağdıkça tarlalar yüzümüzü güldürürdü…
Benim çocukluğuma “ışıklı çocukluk “demek istiyorum ben.Çocukluğumda köyler henüz elektrikle aydınlanmamıştı ama okullarla aydınlanmıştı…
Benim çocukluğum “ışıklı çocukluktu”…İnsanları altın kalpli bir köyde geçti çocukluğum…Etrafımdaki, büyükler azarlama bilmezdi…Kalp kırma huyları yoktu…Sadece ilim söz konusu olunca dayak vardı.”Öğretmenin vurduğu yerde gül biter…”di…
O öğretmenlerin vurduğu yer acımazdı…O şefkat tokatları acıtmazdı.
Köylü çocuğuydum ben…Tozlu yollara ve tarlalara can verdim.
Yıldızlar altında oyunları
Bir taşı yastık yapmış uyumuş
Kuş sesleriyle beslenmiş uykuları
Köy çocukları ne güzel
Hayat verir köy çocukları tozlu yollara
Kırların papatyaları koyun güden çocuklar
Güneşe sevdalarını bilir misin onların
Kaç yağmur ıslattı onları
Ekinler gibi ıslanırlar
Sonra güneşe tutarlar bedenlerini...(Hamdi Oruç)
Köylü çocuğuydum ben.Uçurtmalarla gökleri heceledim…
Rüzgâr kayalara çarptı uçurtmamı
O uçurtma ile uçmuştu çocukluğum
Bir güzel çakım vardı düşmüştü tozlara
O çakı ile düşmüştü çocukluğum
Düştü kırıldı küçük aynam
O küçük aynada paramparça oldu çocukluğum
Başka ne aynam olmuştu ne uçurtmam ne çakım…
Dön bana sana aynalar alayım
Beğendiğin çakıyı
Beğendiğin uçurtmayı alayım çocukluğum .(Hamdi Oruç)
Benim çocukluğum “ışıklı çocukluktu”…
Yere düşen ekmeği öpüp başına koyan,Her Allahın günü yeni bir dua ezberleyen çocuklardık biz…Dert sadece fakirliktendi o günlerde…Ama ne fakirlik, acısı çocukların bile iliklerine kadar işlerdi …Oburluğun,israfın olmadığı,bir dilim ekmeğin beş kişiye pay edildiği günler…Fakirliğin baskısı ile işçi oldu çocuklar büyükler suçsuzdu…
Öğretmenlerimizi çok severdik…Görev ve sorumluluklarımızı bilirdik…Büyüklerimizi sayar,küçüklerimizi severdik…Büyüklerimizin de tek dertleri hayırlı nesil bırakmaktı…Üzerimizde titrenildi.
Büyüklerimizin her şeyleri bizim içindi…Okumamız, vatana -millete yararlı işler yapmamızdı tek dertleri…
Toplumda gönülleri yaralı çocuklar olmasın diye 20 –Kasım- 1989 da çocukların dertlerini dert bilen 193 ülke tarafından onaylanmış sözleşme ne güzel…”Işıklı çocukluk” her çocuğun hakkı…
Çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından
düşerek te değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.( Nazım Hikmet)
Zor yılların çocuğu sayıyorum kendimi ;Çünkü ne okumak için kitap buldum ne gezip şehirler gördüm
Benim çocukluğum fakirlik yıllarına rastlar,Yollar azdı ve bakımsızdı, vasıta azdı ve yolculuklar meşakkatliydi babam beni on yaşımdayken Bandırmaya ve onüç yaşımdayken İstanbula getirmişti.Babam ticaretle uğraştığı için bu imkanı yakalamıştım .O yıllarda bir köylü çocuk için bu bir ayrıcalıklı olmaktı”Avrupaya gittim”ler gibi…On yaşıma kadar sadece Manyas’a gidebildim.
Gezme imkanını zor elde ettiğim gibi okunacak kitap bulma imkanını da zor buldum o yıllarda
Ömer Seyfettinin hikayelerinden başka çocuk kitabı elime geçmedi çocukluk yıllarımda.Osman Yüksel Serdengeçtinin şiir kitabı geçti elime bir de Okul kitaplarındaki şiirleri hep ezberlerdim…Çocukluk yıllarımda köyümüze gazete gelmezdiBakkalın birşeyleri sardığı gazeteleri okurdum…Onüç yaşıma kadar hiç gazete almadım O yıllarda Manyasa bile birkaç tane gazete gelirdi .
Zor yılların çocuğu sayıyorum kendimi çünkü okuma uğruna gurbete gitmiştim .Benim çocukluğumda devletin eğitim hizmetleri henüz yaygınlaşmamıştı ve fakir bir köylü çocuğuydum üstelik beş çocuklu bir köylü ailesinin çocuğu…Parasız yatılı okumuştum orta dereceli okulu…
O zor günlerin iyi yönleri vardı…Yardımlaşma ve dayanışma…Bir de çocuk sevgisi…Fakirliğe rağmen çocuk sevinçti evler için…Her çocuğun nasibiyle geleceğine tam inanılırdı…Her evde üç-beş çocuk olurdu…Benim çocukluğumda çocuklar çok sevildi…Tahta beşikler bebek olmadan evin bir köşesine kurulurdu ve her gün yeni birşeylerle eksikleri tamamlanırdı ve süslenirdiYardımlaşma ve dayanışma ile…Şimdi insanlar varlıklı oldukları için beş dakikalık oldu bu işler
Benim bir eldiven hikayem var; yünü dayımdan ,örmesi halamdan…
Ellerim şimdi sımsıcak
Eldivenlerim, yün
eldivenlerim
Güzel eldivenlerim
Hatırlıyorum
Pek sevinmiştim sizi ellerime
ilk takışımda
O karlı havalarda nasıl
üşüyordu ellerim
Bir gün,
“Yardımlaşmayı” öğütlerken
annem
Bana sizi hatırlattı
“O eldivenlerinin yününü
dayın verdi” dedi
Öyle ya bizim koyunlarımız
yoktu
“Ve eldivenlerini halan ördü”
Öyle ya annemin binbir işi
vardı o kış
Pek acımıştı halam
Ellerimi üşütmüş görünce
hatırlıyorum
Küçücük parmaklarıma ölçüp
ölçüp ördü o eldivenleri
Sağol dayı sağol hala
İşte bu “ilk eldiven” hikâyem
Şimdi ruhları şad olsun o
dayımın ve halamın
İlk eldivenlerimi yün ve güzel
örgülü
Unutmayacağım hatıranızı(Hamdi Oruç)
Ben çekirdek ailede büyüdüm ancak benim çocukluğumda bilhassa köylerde geniş aileler vardı Geniş ailede büyüyen çocuklar daha şanslıydı…Babanın işi başından aşkın ,anneninki de .Kim gezdirecek çocuğu dedesi olan çocuk ne şanslı çocuktu…
"Bazen anlıyorum
Bazen anlamıyorum
Annemi
Babamı
Ninemi
Annem şöyle der
Göstererek beni
–Cin gibi maşallah
Cin ne demek
Gibi ne demek
Babam diyor ki
Bana bakarak
–Altını üstüne getirmiş
Evin
Hiç yapabilir miyim
Dediklerini
Ninemse der bana
–Topaç gibi
Bir dedem
Açık insan
Pek de zeki
Dilinden bal akar
Attaya gidelim der
Göz kırpar
Okşar
Sever
Bir de gıdıklar
Dedemi çok anlıyorum "(Cahit Zarifoğlu)
Kendimi zor yılların çocuğu saymam abartı değil Benim beş amcam da Almanyaya işçi olarak gitti…İnsanlarımızın Almanyaya işci olarak gittiği o yıllarda ben çocuktum…Fakirlik vardı Ülke yeni yeni gelişiyordu…
Olumsuzluklar yaralamış ruhumu…
Çocukken yaralandığımı anlamamıştım Büyüyünce anlıyor insan Mukayese ettikçe başkalarıyla-kendini… Çünkü çocukluk temiz bakabilmek …Kinsiz bababilmek…
Ne kadar yaralar alsak ta özlenilen şeydir çocukluğumuz…Ben de çocukluğumu özlüyorum...
Yine çocuk olsam
Yine papatyalar toplasam kırlarda
Yine oynasam sokaklarda
Tel çember çevirsem
Değnek ata binsem
Top koştursam…
Yine çocuk olsam
Uçurtmam olsa
Misketlerim olsa yine
Yine çocuk olsam
Ah yine çocuk olsam(Hamdi Oruç)
Yaralı büyüdük bizler…Bu abartı değil.
Benim çocukluğumda çocuklar ,Oyuncaklarını kendileri yapardı .makaraları keser fırıldak yapardı.Ağaç tekerlekli arabalar yapardı…Kağıt gemiler…Kağıt uçaklar…Papatyalardan taç …papatyalardan bilezik .Söğüt ağacından düdük…yaparlardı…Fakirlik vardı çünkü…
Yaralı büyüdük bizler…Bu abartı değil.
“Sanat altın bileziktir…”denilse de ,okumak en revaşta olan hedefti benim çocukluğumda benim köyümde…Ayrıcalıktı köy yerinde bir okuyan çocuğun bulunması.Her çocuk bu imkanı yakalayamadı.Köyümde okuyanların sayıları parmakla gösterilirdi...
Küçük yaşta mobilyacı çırağı ,Berber çırağı,demirci çırağı,Mandıra işcisi olan emsallerim vardı.Küçücük bir köyden büyük şehirlere gittiler...Ne yediler ne içtiler nerde barındılar dersiniz...Ne zahmetlere göğüs gerdiklerini onlar biliyor sadece.Belkide en büyük acıları gurbet acısıydı...
Yaralı büyüdük bizler…Bu abartı değil.
Üvey anneli .Üvey babalı çocuklar bu gün de toplumuzda varlar .Bu gün onlar devlet desteğindeler ama dün değillerdi.
Üvey anneli .Üvey babalı çocuklar vardı emsallerimin içinde … Bazen hiç çocuk oldu mu onlar diye soruyorum.Çocukluğun saf ve temizliğini taşıdılar.Büyüklerden yeterli sevgi ve destek gördüler mi…hayalleri oldu mu onların da…
Ah bu günde yaralı büyüyen çocuklar yok değil:
Oturmuş bir taşa
Sokak çocuğu
Sokak çiçeği
Elinde kara kuru ekmek
Bir lokma ekmek
Bir lokma şefkat onun için
Kuru ekmek
Taş ekmek
Kalktı oturduğu taştan
Bir alev düştü taşın içine(Hamdi Oruç)
Çocukluğumu unutmak daha çok mutlu ediyor beni…
Bakın hangi yılların çocuğuyum.1950 lerin başı… 58 de ilk okula başladım…Çocuklara bile yamalı elbiseler giydirildiği yıllar…Veya ağabeyin eski elbisesini küçük kardeşin giydiği yıllar…
Yaz mevsimi geldiğinde çocuklar ve yaşlı kadınlardan başka kimseler olmazdı köylerde,herkes tarlalarda…Çocuklar anne-baba yüzüne hasret:
Sabahtan –akşama
Gözleri pencerede
Annesinin tarladan dönmesini bekliyor
Bir köylü çocuk bu fotoğrafta.
Anne ,öpecek bir dudak
Okşayacak bir eldir …
Duvar diplerinde
Tozla evler yapıyor
Başka oyuncağı hiç olmamış belli .
Yamalı pantolonuna
Yeni yamalar yapmış annesi şu çocuğun ;
Ama sökük yüreğinin yaması …
Şu fotoğraf,
Akşamın ilk karanlığı ile
Uykuya dalan
Tarlada annesine akşama kadar
Yardım etmiş bir çocuğa ait.(Hamdi Oruç)
Pazarlamacılıkla meşgul olduğu için haftanın üç günü İstanbula gidip-gelmekle geçen bir baba.Danalara bakmakla yükümlü ve tarla işleri omuzlarında bir anne… Traktör yok …teknoloji yok…Ve beş küçük çocuk…Çocukların çocuklara baktığı bir köy evi ,bahçeli.bahçesinde meyve ağaçları…yedi sekiz yaşından beri her gün dualar ezberleyen sevinci bu olan çocuklar…Çizgi filimler yok…Tv. Proğramları yok…
Bir yanı vardı ki, çok güzeldi çocukluğumun:
Daha ne isteyeyim çocukluktan
Seccadelerim rahlelerim oldu
Takkelerim papatyalarım
Öğretilen dualar
Kırmızı güller
Bir kamış atım vardı
Tozlu yollarda
Bir aşağı bir yukarı koştuğum
Ve bir de tel çemberim
Köyümün tozlu yollarında
Her kutsal gecede
Önüme serdi annem
Önüme serildi seccadeler
O çiçek bahçeleri …(Hamdi Oruç)
Çocukluğumu unutmak daha çok mutlu ediyor beni…
Evet sevgisiz büyümedik ama yaralıydık …Çok güzellikler taşısa da çocukluklarımız;Ok gibi saplanan acıları vardı biz çocukların o yıllarda…her şey dört –dörtlük olsun istemek değil bu…Bir yanı var ki, çocukluğumuzun acıtırdı içimizi …Annem neden bir tarla işçisiydi …Tarlalar insanlardan neler aldı hep gördük…Annelerin nasırlıydı elleri…
“Yıldızlı Pabuçlar” şiirim çocukluğuma ok gibi saplanan bir acımı haykırmakta…
Ah nasırlıydı annemin elleri...
Ah tarlalar yedi annemin ömrünü
Ev-tarla arası git-gel
Ayakta tozlu pabuçlar
En yıldızlı pabuçlar…
Tarlalarda pancar ,ay çiçeği
Açtı annemin yüzünde çiçeği
Yedi başaklı buğday verdiler …
Ah ne fayda
Tarlalar kartallar gibi kış-yaz
Yediler annemin ömrünü…
Ben çocukluğumla gurur da duyuyorum.Hani derler ya "kötü komşu mal sahibi yapar"...Benim çocukluğum beni "fakirliğe düşman kıldı...İyi ki kılmış.Fakirlik,tembellik ne kötü şey.Teknoloji ve zenginlik insan hayatını kolaylaştırıyor.Allaha kulluk imkanı oluşuyor zenginlik ve teknoloji sayesinde.
Beni üzen bir çocukluk yaşadığım için huzursuz olmadım hiç .O acılar gerçekleri buldurdu bana.O acılar erdemlere kapı açtı."Bir musibet bin nasihatten üstündür" derler ya o musibetlerden ders almasını bildim .
Beni acılar ve yoksulluk bezdirmedi dahada mücadele azmi kazandım.Sevinçlere ve bolluklara şükreden bir yapı sahibi oldum.
İyi ki, böyle bir çocukluk yaşamışım.”Acılar gerçeği buldurur bize “ der şair Akif inan .Acılar yaşatan o çocukluğum aklıma geldikçe fakirliğe düşmanlığım arttı.Tarım teknolojisine yönelmenin zaruriliğine kat kat inancım arttı.Beden gücüyle hiçbir yere varılmayacağına inancım da…
İyi ki böyle bir çocukluk yaşamışım.”Oyunsuz oyuncaksız büyü.Sevgisiz büyüme” Oyunsuz ,oyuncaksız büyümek bir yaradır ancak sevgisiz büyümek kanser yarası..Bu günün bir çok çocuğundan daha şanslıyım diyorum.Yıkılan ailelerde büyüyen çocuklar ,sevgisiz büyüyen çocuklar…çok daha derin yaralar alıyorlar.Benim çocukluğumdaki anne babalara minnet duygusu içindeyim.Çocukları için onlar daha fedakarlardı. Bencil duygularıyla evliliklerini yıkmadı onlar…O günlerin toplumu aile yaralarını sarmaya daha gayretliydi.Bencil duygularla yaklaşmazlardı sorunlara.Onlar sorunlara ibadet anlayışıyla sarılırlardı…
İyi ki, böyle bir çocukluk yaşamışım. Benim küçük rahlelerim ve küçük seccadelerim oldu. Ben bu yönüyle bir çok çocuktan kendimi daha şanslı görüyorum.Cep telefonum olmadı ama dua kitaplarım oldu…”Varsın teknolojinin imkanlarından mahrum çocuk olayım ama Kalbi sevgiler dolu bir çocuktum.”…
İyi ki, böyle bir çocukluk yaşamışım.Parksız şehirlerde yaşayan çocuklardan daha şanslıydım.Sokak aralarında oyunlarını oynayan çocuklardan daha şanslıydım.Köy o şehirlerden daha güzel oyun alanları sundu biz çocuklara
Ah O günlerde de teknoloji olsaydı, Zenginlik olsaydı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.