- 575 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 24
Kurtköy sokaklarında dolaşmaya devam ettim yine sabahları; halka, galete ve un kurabiyesi satmak için. Akşamları kahveleri de dolaştım. Diğer köylere pek gitmedim , sadece bizim köye geldiğinde gittim sinemalara o sene.
İntihar ettiğini duyduğumuz Yılmaz ağabeyin yerine, Cin Ali amca başlamıştı sinema getirmeye. Yaşlı, ak saçlı ve sevecen bir adamdı . Beni de ayrı bir sevdi her nedense. Benden o da sinema parası almıyordu. Üstelik samimi de oluyordu . Şakalaşıyordu bile benimle. Tatil günlerinde okulumuzla aynı sıradaki köy binasında, bayanlar için gündüz matineleri de yapıyordu. Orası kahve olmadığı için ben gazoz da götürüyordum satmaya. Başka bir çocuk daha gazoz satıyordu. Aramızda rekabete giriyorduk. Kötülüyorduk birbirimizin gazozlarını :’ Onun gazozlarında sıçan b... var !’ gibisinden.
Bir gün okul gazetesi çıkaracağımızı söyledi öğretmenim. Adını birlikte seçmemizi istedi. Fikrimizi sordu tek tek. ’Cin Ali olsun!! dedim ben. Beğenmedi. Israr ettim defalarca. O , ’ Olmaz!’ dedikçe ben üsteledim. Sonunda sabrını taşırdım ve bana elindeki cetvelle vurmak zorunda kaldı. ’ Bozkurt’ oldu gazetemizin adı. Ben hiç sevmedim. Yazarlık hayâllerime ara verdim o gazete yüzünden. Öğretmenim çok pişman olmuş bana vurduğuna. Ertesi gün özür diledi. Fakat ben suçluydum tabii. Hayatımın dönüm noktasının sahibi, anne bildiğim İlhan öğretmenimden yediğim o ilk dayak, tüm öğrencilik hayatımda yediğim tek dayak olmuştur benim. Fakat çok ağlamıştım. Canımın yandığından değil, çok sevdiğim öğretmenimden dayak yediğim için.
Başarılı bir eğitim yılı geçirdim o yıl. En çok da İlhan öğretmenim sayesinde. O yaz daha çok izin verdi babam çocuklarla oynamama. Karpuz sergisi de açmadı. Sadece köylerimizden gelen bağcılardan aldığımız üzümleri sattık kahvemizin önünde. Düğün ve bayramlara içki değil de un kurabiyesi götürdüm satmaya. Kurtköy’ün iyi aile çocuklarıyla oynamayı seçtim daha çok : Orhan, Varol, Serdar ve Sedat. Sanırım bu dörtlünün arkadışlıkları halâ devam ediyordur. Ben uzak olduğum için, çok az görüşebiliyorum.
Beşinci sınıfa başladığımda yine İlhan öğretmen vardı sınıfımızda. Yine dördüncü sınıflarla birlikte aynı sınıftaydık. Ben okul başkanı seçildim. Yardımcım olarak da , kendim Mustafa’yı seçtim. Mustafa, köyün bizden sonraki yoksullarındandı. Daha önce anlatmıştım. Babası genç yaşta kalpten ölmüştü. Annesi Melek teyze çok iyi bir kadındı. Bir yaş küçük Cemal adında ve çok küçük Hasan-Hüseyin adlarında da ikiz kardeşleri vardı.
Teneffüslerde başkan ve yardımcısı olarak, havalı bir şekilde yan yana gezerdik. O iri yarıydı ve ben yanında çok küçük kalıyordum. ’ Ayı ile yavrusu gibi !’ derlerdi bu duruma.
Mustafa, sakin,biraz safça , fakat çok iyi bir çocuktu. Kardeşi Cemal onun gibi değildi. Daha kurnaz ve hareketli.
Benimki dediğim kız ile aynı sınıftaydık şimdi. Fakat hiç konuşmadım bile desem, şaşırmayın. Sadece bakmışımdır gizliden gizliye. Sanırım ne o ,ne de başkası fark etmemiş olacak ki, hiç kimsenin haberi olmadı bu işten. Kimse gelip de ’ Anlayalım yani!’ falan demedi bana. Biraz da havaya girmiştim aslında. Okulun en popüler öğrencisi ve okul başkanıydım üstelik. Sınıfça gruplara ayrılmamız gerekiyordu, birlikte oturmak ve ders çalışmak için. Dörder kişiydik ve iki kız-iki erkektik. Kızın birine kafayı taktım ve istemedim grupta. Ne kadar uğraşmışlardı beni ikna etmek için. Oysa kız, okulun popüler güzellerinden ve köyün tanınmış ailelerindendi. Ben tembel diye istememiştim.
İlhan öğretmenim nişanlanmış bu arada. Nişanlısı Güngör ağabey de köye gelmeye başladı. Öğretmenim bizi onunla tanıştırdı.Uzun boylu, kıvırcık saçlı ve sürekli gülen biriydi Güngör ağabey.
Bayramlarda en güzel şiirleri ben okudum. İki sınıfın erkek öğrencileri birden efe olduk. Babam seve seve para verdi efe kostümlerim için. Tahtadan yaptığımız kılıçları, yaldızlı soba boyası ile boyadık. Çuval yarışı yaptık köye yeni yapılan futbol sahasında. En önde ben bitirdim de heyecanla öptüm muhtar amcanın elini. Kızına aşıktım ya, babamın elini öper gibi heyecanlandım o an. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni ağlayarak okudum ve ayakta alkışlandım.
En güzel şekilde mezun oldum ilk okuldan. Daha çok okuyacağıma söz verdim öğretmenime.
Şimdi sıra dinimi öğrenmeye gelmişti. İlk okulu bitiren çocuklar, tatilde köy camiine gidip, imamdan din dersleri alıyorlardı.
İmam adaşımdı. İzmit-Kandıra’lı, otuzlu yaşlarda fakat az saçlı,cana yakın, düzgün biriydi. Onu hayatımın şanslarından biri olarak görürüm. Kur’an kursu mezunuydu ve bilgisi hurafelerden, yobazlıktan arınmış, bilimsel gerçekçi idi. Korkutmadı bizi dinimizden, sevdirdi, özendirdi. Bir taraftan Kur’an okumayı öğretirken, diğer taraftan güzel ahlâkı, temizliği, dürüstlüğü ve çalışkanlığı öğretti. Bu gün din diye yutturulmaya çalışılan hiç bir şeyi öğretmeye çalışmadı bize. Kurtköy’de de çok sevildi. Emekli oluncaya kadar görevine orada devam etti. Yavuz ve ikiz Hasan-Hüseyin adlı çocukları olmuştu.
Din dersinde de başarılı oldum. Çok çabuk öğrendim Kur’an okumayı. İlk günlerden ezberleme merakı sarmıştı üstelik. Allah vergisi olacak ; ezberim çok kuvvetliydi benim.
Kahvemizde namaz kılmaya başladım o günlerde. Temizlenmeyi biliyordum artık. Kendime bakmayı öğrenmiştim. Babamın hiç bir itirazı olmamıştı. ( Halbuki , maalesef ona abdest- namaz kısmet olmamıştı) Övünç kaynağı oldum onun. Köylüler beni daha çok sevmeye başladı. Ramazan ayında herkes iftara davet etti. Kahvemizde içki satmaktan o günlerde vaz geçtik. Namaz kıldığım için babam utanmaya başlamıştı çünkü.
Güzel günleriydi hayatımın. İşlerimiz daha bir güzeldi. Kahvemizin temizliğine de ayrı bir önem vermeye başaldık. Babamın cüzdanında daha fazla para birikmeye başladı. Her fırsatta yeni giysiler aldık üzerimize.
Bir kandil günüydü. Hocamız annemizein babamızın mutlaka elini öpmemiz gerektiğini, üzerine basa basa söylüyordu. Biraz da benim için söylüyordu sanki. İzin aldım babamdan. Hiç itiraz etmedi. Anneme gidecektim. Bir paket kandil simidi alıp yola çıktım. Annem açtı kapıyı. Elinde Kur’an vardı, başında beyaz baş örtüsü. Sevindi beni görünce ama eve davet etmedi. Kocası kanser olmuş, ölümü yakınmış. Ona okuyormuş.
Kapıda elini öpüp kandilini kutladım ve döndüm. Ben girmek isterdim aslında eve. Benden sonra doğan kardeşimi görmek isterdim. Annemin evlenerek benim evden kovulmama sebep olan insanın bile elini öpüp kandilini kutlamak isterdim. Üstelik hastaymış bu adam.
Fakat annem bunları düşünemedi. Canı sağolsun. Ben küçük yaşıma rağmen , görevimi yapmıştım. Buruk da olsa, huzur içinde döndüm köyüme....
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Allahın sevgili kuluymuşsunuz yine de,karşınıza size okulu ve okumayı sevdirecek iyi yürekli öğretmeninizi,dininizi sevdirecek kuran kursu hocanızı çıkarmış.Bilirsiniz o yıllarda öğretmenlerin çok daha sert ,katı kuralları olanları vardı.
Hayatınız içimizi burkarak devam ediyor,sayılarımla.