- 917 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ŞÜPHE ASIRLARI
3000 yılları şüphe asırları olacaktı. 2090 yılında insanlar artık uzayı yaşam alanı olarak daha fazla tercih etmek zorunda kalmıştı. Teknoloji zamana bile ayak oyunları yapar olmuştu. Bu hız ve bilgi bombardımanı içindeki insan, insana ve kendine olan güvenini kaybetmişti. Patron ve amelelik sistemi yani SÖMÜRÜ, ruhları da içine alacak şekilde zülümet olmuştu. Zenginlerinde servetleri başlarına belaydı. Devirler pazarda satılsaydı yaşadığınız çağı alırdınız çünkü bu çağda yaşamak eziyet olmuştu.
Beş sene dolmadan doğma ha bebek.
Vaziyet bam başka vaziyet oldu.
Yaşamak işkence eziyet oldu.
Dalkavukluk üstün meziyet oldu.
***
Sanatkârlar sansar, dahiler şebek,
Sözümü dinlersen HİÇ DOĞMA BEBEK.
Yaşlanma hastalığı ölüm, ömrün uzamasına rağmen yok edilememişti. Elit zümre gizliden DNA’sına müdahale ettirip Nano teknolojinin inanılmaz nimetlerinden faydalanıyordu. Üstün zekâ, daha uzun ömür, yetenekli robot organlar gibi niceleri. Meslekler ölüyor meslekler doğuyordu günü birlik. Fahişelik ve çöpçülük halen ölmeyen mesleklerdendi.
2090’in kurası Cuma Efendi de çöpçüydü. Emeklisine az kalmıştı. Zamanının cahillerindendi. Gerçi 2090 da ehlisünnetin dışındaki hemen herkesin tabuları, doğmaları ve sapmaları vardı ve bilim adamı çıksa da aydın âlim çıkmıyordu.
İşini yaparken onlarca elektronik alet kullandığı için yoruluyordu.
Sabahın ilk ışıkları ile Cuma da işine koşardı. Son model sokak temizlik maksibüs’ü olan maksi tem ile kendisine ayrılan sokakları bir bir temizlerdi. Her sokakta ayrı ayrı hülyalar kurardı.
Herkesin içerisinden hiç çıkmayan bir derdi vardı elbette. Onun derdi de 5. sokaktaydı. Köşe bina 2. katta oturan Nimet hanımın dairesine takılırdı gözleri. Dul Nimet, yorgun bir günüm tek tesellisiydi. Mutlu oluyordu onu gördüğünde. Gönül çelen bir kadındı ve eşine de hiç benzemezdi. Kültürlü, modern, varlıklı ve kendinden emin bir kadındı. Modernliğin de bir sınırı yoktu ki. Cuma’ya göre en uçtaki en moderndi.
Nimet hanım, kısacık etek, çok şeffaf kıyafetlerle balkona çıkıp günün doğuşunu seyrederdi. İşte o zamanlar Türk lokumundan da cezp edici olurdu. Balkondaki cömert şovlarını izlerdi, oyalanırdı, oralardan ayrılamazdı Nimet içeri girene kadar. Davranışlar çağlara göre değişse de hoşlanma, bencillik, merak, kin gibi insanın yapısında bulunanlar değişmiyordu. Nimet’i izlerken kanı kaynıyordu. Lakin böyle albenili bir kadın, mahallenin çöpçüsüne bakar mıydı hiç? Ancak böyle göz zinası ve hayallerinde sahip olabilirdi Nimet’e. Bir lahza onu uzaktan görmek, hasretle yanan bağrına bir damla su oluyordu.
Onsuz geçerek ruhu karartan koskoca bir gün, hissiz ve duygusuz bir ölüm uykusu oluyordu. Elinde olan bir şey değildi bu platonik aşkı engelleyebilmek.
Yeni iş gününde biraz hızlı davranarak sabahın ilk ışıkları ile Nimet Hanımın balkonunun altına gelmişti Cuma. Bir kaç dakika sonra da mini kırmızı geceliği ile Nimet balkona çıkmıştı gün doğumunu seyir için. Belini dört parmak aşağı inen geceliğin içinde hiçbir şey yoktu. Cuma alttan, ikinci katın balkonunda dirseklerini demire koyup domalmış vaziyette kıpırdamayan Nimet’in altını seyrediyordu.
Bir süre sonra Cumayı fark etti ve tatlı bir tebessümle “ Kolay gelsin” dedi.
Nimet, hazinelerinin seyredilmesinden haz duyuyordu. Cuma’yı yok farz edip oralı bile olmuyordu. Cuma da utanmayı elden bırakmıştı ve gözlerini hiç ayırmadan her saniyenin hakkını veriyordu.
Açık kalan balkon kapısından hızla balkona fırlayan büyük kara bir köpek arkadan Nimetin üzerine koyuyordu ön ayaklarını. Nimet’in köpeği Şero idi bu. Cuma Efendinin gözleri yuvalarından fırlayacak oluyor adeta. Cinsini bilmediği bu kara köpek, kalkmış kamışını Nimet Hanımın mahremine makine iğnesi gibi işletiyordu. Nimet alışıkmış edası ile gülüyordu. Cuma’nın ağzı açık halini görünce, köpeği silkeledi Nimet. Denge yitiren köpek yine pozisyon alınca, köpek arkasında içeri girdi ve balkon kapısını, tülünü kapattı. Nimet’in Tülün arkasındaki silueti yere eğilip kayboluyordu. Cuma artık gözle değil hayal ederek beyni ile görebiliyordu. Bir süre sonra toparlanan Cuma hayıflanıyordu; “Köpek kadar değerimiz var mı be?”
Kaygan zemin üzerinde burada hayatlar
Dostluklar, aşklar
Ve bıçak sırtında bütün yarınlar
Seni yakar bu şehir
Seni oyar.
Sana da kıyar bu şehir
Sana da kıyar.
YORUMLAR
Fahişelik ve çöpçülük halen ölmeyen mesleklerdendi
evet basit ruhlu insanlar oldukca fahiselik bitmeyecektir.devir hangi devir olursa olsun.
cöpcülük te aslinda karanlik isler yapanlara kiyasla cok daha temiz bir meslek belkide.
“Köpek kadar değerimiz var mı be?”
burada diyecek bir sey bulamadim.adamin ettigi sözden cok
kadinin kabullendigi durum igrenclikten öte.
yapanlar utanmiyor bakanlar utanirken.
emegine saglik
sonsuz saygimla
Muhterem Bayram kardeşim; yorumunuz bana şefef verdi.
Değerli yazılarınızı ara sıra okuyorum. Emin olun dün de okudum ama yorum yapacak durum yoktu.
Yazılarınız akademik seviyede sosyolojik ve felsefi oluyor. Temiz bir dille de yazdığınız için eleştirilecek pek bir şey kalmıyor.
Aralara serpiştirdiğiniz fikirlere de saygı duymaktan başka bir şey yapamayız. Bir de çok çok uzun oluyor. Vakit kıtsa es geçmek durumu hasıl oluyor.
Öncelikle affınıza sığınarak belirteyim ki beğendiğiniz şiirler alıntıdır. Benim değildir. Ben kendi şiirlerimi vasat buluyorum.
İlk parağrafa çok takılmışsınız oysa romanımdan kısa bir alıntı diye belirtmiştim. Yani o parağrafın öncesi var. Roman bütün olduğu için nereden alıntı yapsanız da bir yer eksik başlar yada fazla biter.
Dikkatiniz dağılmış ve benim belirtimi Üzüm karası Hanımefendi yorumluyor sanmışsınız.
İlk parağraftan sonrasını beğenmeniz ve bütünlüğünü onamanız beni çok mutlu etti.
Şiirlerime yaptığınız yorum acıtmadı ve etkin yorum seçildi.
Çok hakkı ile yorum yapmaktasınız. Yağdanlık yorumlar canımı sıkar. Yolumuzun aydınlanması için ışık almaya mecburuz.
Sizin tuttuğunuz gibi tutulan her ışığa ancak TEŞEKKÜR EDERİM.
Sağolun var olun.
Benim yazılarımı okuyabilme sabrını göstermeniz ve değerli vaktinizi benim için heba etmeniz saygı duyacağım bir davranıştır.
Çok çok Teşekkür ederim. Değerli ışığınızı eksik bırakmayın.
Allah'a emanet olun.
Selam, Sevgi ve Saygılar.
Yazının giriş bölümüne hayli takıldım. Yazıyı okusam mı, okumasam mı diye. Hayli çelişkili ve anlamı yanlış davranımlı giriş cümlesi idiler. iddialı bir yanlış koyum cümlesi ile yazıya başlanmıştı. "3000 yılları şüphe çağı olacaktı!" bilim ve bilgi şüphe ile başlar. Bilim ve bilgi geçmiş her çağda vardır. o halde şüphe her çağın bir yaşamsal olgusudur.
"teknoloji zamana ayak oyunları yapar olmuştu" hayli zorlandım. hani kimi konu okuru aşar okur zorlanır. öyle de değildi. önce bir fabl okuyacağımı sandım. sandım ki intak yapılıyor. devamı daha bir zorlayıcı idi. teknoloji insanın insana olan güvenini ve insanın kendine olan güvenini sarsıyordu? Bu öyle bir ifade ki canı acıyan çocuğun bacağına çarpan masayı dövmesi gibi olmuş.
İnsanın ınsana ve kendisine olan güven duygusunun sarsılmasının kaynağı öyle alakasız yere referans edilmiş ki tutabilene aşk olsun. neredeyse teknolojiyi tutup; "güven sarsıcı olmaktan" ergenekon savcılarına havale edesim geldi! teknoloji başka, teknolojiyi kullanan insanın, baskısal olması başka idi?
Konu birden patlıyor toplumsal sınıf çelişkilerine kayıyordu. bir parağrafta bunca aykırı konuların giriştirme yerine girişememesi oluşmuştu.
Sayın üzüm karası, rumuzlu değerli yorumcuya diyorsunuz ki "Çağlar değişse de bazı şeylerin değişmeyeceğini anlatabilmekti amacım" oysa şüpheciliğin geçmişten günümüze ve geleceğe değişmez taşınırlardan olduğunuda hatırlar olmalıydınız. teknoloji kullanım hatalarıda belki bu kabilden olabilecek değişmezlerdendi, kim bilir?
yazı bir deneme uygulamasının "egzersizler alıştırma çalışmaları hatası" ise hiç bir diyeceğim yok.
Fakat şirler fevkalade güzeldi. imrendim.
Şiir altı gelişme bölümü ise oldukça dikkatli yazılmış. pek çok seçimlenecek konular öne çıkarılmış.güzel tema ve değinmelerden oluşmuştu. bu kısımları beğenerek okudum.
Mutlulukla...
Doğrudur inanırım. Gözler neler görüyor. Oturduğum evimin tam karşısında büyük bir arsa vardı. Eşekler otluyordu. Evimin önündeki yoldan arsaya doğru hafif sallanarak bir adam gitti. Yola yakın duran eşeğinin kuyruğunu ani bir hareketle eline doladı. O an çok kötü oldum eşeğin kuyruğu koparırcasına çekip hayvana işkence yapacak sanıp bağırdım. Ve bir hayvana tecavüze şahit olmuştuk...
Engin Tatlıtürk
Daha fazlasunı da biliyor. Yapanlar dahi olmuş olabilir aramızda. Telaviztonlarda görüyoruz sahiplerine tecavuz etmek isteyen köpekleri.
Sorun yok gibi sırf utanıp bunlardan hiç olmazmış gibi bahsetmemek de iki yüzlülük gibi geliyor.
Çok insan bu olayları cinsel fantazi görüyor ama değildir. Eğitimle utanma bir arada olmaz. Utanmamak için eğitim şarttır.
Yüreklice örnekleme yapmışsınız. Kutlarım.
Biliyorum okuyanlarda ne diyeceğini bilemiyor. Utanıp sukılıyor. Varsın olsun.Utanmak güzeldir.
Saygılar ve selamlar.
Romanımdan kısa bir bölüm.
Çağlar değişse de bazı şeylerin değişmeyeceğini anlatabilmekti amacım.
Cuma'nın başından geçen geçen ökü gerçek ve günümüze aittir. Bizzat Cuma'dan dinledim. Doğruluğuna da kanaat getirdim.
Kimseyi yargılamam. Kınamam. Çünkü kınadığımız halleri yaşamadan ölmeyiz.
Pek çoğumuzun başına gelmemiş midir kınadığı haller.
Saygı ve selamlar.