- 662 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KARALAMA YAZILARIM
.KARALAMA YAZILARIM
...her köyün ve şirin bir beldenin bizim hakko’nun çınarı kadar derdi var mıdır ?..hakko dedim de köyümüzün sekiz oluklu çeşmesinin adıdır yıllarca aynı soğuklukta ve oluklarından bolca akar durur suyu zaman içinde restore edilerek çeşme çinilerle bezenmiş süslenmiş bir yapı içinde köyün ve ziyaretci insanların hizmetine sunulmuştur..işte bu güzel çeşmemizi meşhur eden suyu kadar çınarının hikayesidir de..kaç nesil altında konuştu gelip geçti kimlerin sevinçlerine ve ağıtlarına en gizli mahrem sırlarına şahitlik yaptı kim bilir bu ulu çınar..ve diyorum ki kimin çınarı sekiz oluklu bir çeşmeye bakıyor olabilir ki ve dut ağacı ile yarışır gibi gövde gösterisinde bulunuyor…öyle ki köyün güzel insanları zaman zaman çınarın yaşından sohbete başlar ve bu konu her açılışında uzun uzun dinlenesi ilk defa duyulur sohbetler çıkar…ilk dikenin kim olduğuna dair bugün bile kesin bir bilgiye ortak bir kanaate varılmış değildir..ve onu kurumaktan kurtaran kollayan adeta nefes-enerji veren köyün bu güzel insanları kadar başka nerede hangi köyde böylesi doyumsuz konular konuşulabilir olabilir ...bir deli osman’ın ( köyün meczubu ) hiç kimsenin fark etmediği kıpırdayan dudaklarının duaya benzeyen güzel yüzünün , herkesten akıllı bakışına sahip , kaç tane köy vardır böyle istisna çeşme başı ve devasa bir çınarı acaba…
..bir gündü ...temmuzun ne çok sıcağı vardı tek tük vahşenli dolaşıyor ortalıkta ...taşlı muntazam dar sokaklarında o gurban olduğumun beyaz toprak badanalı kireç-kerpiç kokulu evlerin arasından yürüyorum..tanıdık hep tanıdık insanlarımız vahşenliyiz biz diyen yüzlerden selam vererek alarak geçiyorum..işte hakko göründü altı köşeli sekiz köşeli kasketli yetişkinlerimizden gençlere kadar oradalar....yaşlı olsun genç olsun hakko vahşen’in özgür meclisiydi ve herkesin konştuğu mütevazi ancak hatıraları ile çınar kadar büyük bir mekandı..konu sıkıntısı hiç çekilmez hakko’da..baktım hararetli bir konuşma hadii bir konu daha ama ne konu ...içlerinden biri güzel yurdumun efendisi köylü insanımızın güzel yüzü vahşenli "..BU ÇINARIN YAŞI KAÇ..? "..demez mi ?..al sana bir taze konu..neler konşulmadıki ah orada var mıydınız bilmem ama kimi yerde çok hoş gülümsenecek fıkra gibi anlatımlar kimi yerde vahşen tarihine yabancı-uzak-bilgisiz kalmanın suçlamalarına kadar hayli bilimsel-ilmi-akademik ( ! ) konuşmalar..zevkle ve ilgiyle dinledim..yok filancanın askere gitmesinden üç gün önce dikilmiş bu çınar..yok yok falancanın evlendiği günden bir hafta sonra ..yok.yok çerçilerin hakkoya geldiği çok sıkı pazarlık yaptığı tartışmanın büyüdüğü bir gündü çınarın dikilmesi ..yok ya muharrem dayının sigarasının pantolunu yaktığı gündü...hatta deli osmanın üç gün ortalıkta görülmediği hakko’da konuşulduğu gün..vs.vs..walla ben de işin içinden çıkamadım ama daha çokca ve uzunca konuşulan bir konu olmuştu bu durum ve ulu çınara dönüp dönüp bakıyordum her iddia ve tez öncesi yeni farkediyor gibi tekrar tekrar yeni görüyormuşcasına bakıyordum bizi kolları ile tüm hakko’ya şefkat gösteren çınara...rahmetli müezzin abi öğle ezanı okuyordu da ancak bu hararetli konuşma bir neticeye bağlanmadan kesilmişti...yoksa neticeye bağlandı da ben mi kaçırdım o gün bu gün çok merak ediyorum..haksız mıyım ?
..köye gelen her ziyaretçinin uğramadan geçmediği hakko her geçen yıl kabuk değiştirmekte son gördüğüm de planlı bir park havası vardı dut ağacının dallarından kesilmiş çınar ağacına da biraz dokunmuşlar sanki budamışlar gibi mi geldi ? bilemiyorum ama isterimki alabildiğine gittiği yere kadar gitsin gerekli destek ve korumalar içinde ... elbet altında yaşanan sohbetlerin ses ve izleri çınarın çizgi ve yaşı kadar değerlidir ..hakko ve çınar ve altından gelip geçen insanlara selam olsun hepsine..
….hakko’da su kabaklarını dolduran çocuk ellerimi düşünüyorum suyun altında üşüyordu kabağı dolduramıyordum tekrar suyun altına götürüyor yeniden deniyordum iki küçük su kabağını doldurmayı başarmıştım ama ellerim üşümüş buz kesmişti ama sonunda başarmıştım...su kabaklarını taşımak bana büyümüş kuvvetlenmiş güçlenmiş hissimi veriyor bir yandan da taşıdığım su ile nenem ve dedem susuzluklarını giderecekti ..bazen öyle olurdu ki daha hakko’dan ayrılmadan".. getir hele çağam .." diyen çömeliyor su kabaklarımı elimden alıp ".lık..lık.lııkkkk..".içiyorlar dua ediyorlardı bu bana bazen iyi geliyor sevindiriyor ve hoşuma gidiyordu bazen de tekrar hakko’nun o soğuk suyu altına girecek diye ellerim yorgun düşüyor istemiyordum doğrusu...ama su içmek isteyen büyük nenelerimiz ve dedelerimizin o sevecen o içten sımsıcak gülüşleri-tebessümleri ile dualarla biten sevgilerinin öyle bir tılsımı vardı ki....
Mustafa kaya
Elazığ-vahşen
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.