- 1199 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İBADETLE GEÇİRİLEN BİR HAFTA (İTİKÂF)
Kelime olarak itikâf, hapis, men, bir şeye devam ve mülazemet etmek manalarına gelir. Dinde ise; Cemaatle beş vakit namaz kılınan bir mescidde veya o hükümdeki bir yerde mükellefin kendisini tutması demektir.
İtikâf, kitap ve sünnetle sabittir. İnsan, itikâfa girmekle, kalbini dünyadan ve dünyadakilerden sıyırmış, kendisini Mevla’sına vermiş, O’nun geniş lütuf ve ihsanına yönelmiş, sağlam kalesine sığınmış olur. İtikâfa giren kişinin hali, mühim bir dileği için yüce bir zatın kapısında durarak: "Dileğim verilmedikçe buradan ayrılmam!" diye yalvaran bir kimsenin halini andırır ki bu da, o dilek sahibi gibi, yüce Allah’ın kapısında oturup affedilmesi için yalvarmış, durmuş olur. İtikâfa giren kimse bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir.
Hayır olan sözü söylemek, itikâf için cami ve mescidlerin efdal ve cemaati en çok olanını seçmek, itikâfta zikre, Kur’an’ı Kerim, hadis, siyer vesair dini kitapları okumaya veya yazmaya devam etmek itikâfın müstehaplarıdır.
İtikâfa ikindi namazından sonra girilir, Ramazanın son günü ikindi namazından sonra çıkılır. Ramazan ayının son on gününde Efendimiz (sav) ’in kuvvetli bir sünneti olarak yapılan itikâf vardır ki, ihmal etmek büyük bir kayıptır. Hadis-i Şerifte: "İtikâfta olan kimse günahları defeder ve kendisine bütün sevapları yapıyormuş gibi ecir verilir." (Ramuz, 236/10) buyurulmuştur. Efendimiz (sav) kendileri Allah’ın en sevgili kulu ve insanların en şereflisi oldukları halde, gevşeklik göstermezlerdi. Ramazanın son on gününde mutlaka mescidde itikâfa çekilirlerdi. Orucun farz oluşundan sonra idrak edilmiş olan; on Ramazandan dokuzunda, Efendimiz (sav) itikâf yapmışlardır. Yapamadığı itikâfın bir tanesini de daha sonra kaza etmişlerdir. Bu itikâf anında gece gündüz mescidde kalır ve ibadetleri bir hayli çoğaltırdı. Bu nedenle itikâf kuvvetli bir sünnettir. Bir beldede hiç bir kimse itikâfa girmezse tüm belde halkının sorumlu olacağı bildirilmiştir. Hatta büyük ulemamız para ile adam tutup birilerini itikâfa sokmayı da en son çare olarak tavsiye etmişlerdir. Hiç birimiz iş, meşguliyet ve zaman yokluğu konusunda her halde peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi Vesellemden daha meşgul ve yoğun iş sahibi değilizdir.
"İçinde imam ve müezzini olan her mescidde itikâfa girilebilir." (Ramuz, 341/7)
İtikâfa ikindi namazından sonra girilir, Ramazanın son günü ikindi namazından sonra çıkılır.
ÎTİKÂFA GİRECEK KARDEŞ!
1- İtikâfta geçireceğin her dakikada dışardaki kardeşlerinin hissesi olduğunu hatırından çıkarma. Adeta onların vekili gibi gayret et. İçerde boş geçireceğin her nefes karşılığında dışardaki kardeşlerine karşı zimmetleneceğini hatırla.
2- Şer’î ilimleri öğren.
3- Tasavvuf derslerini itikâftan önceki günlerde eksiksiz yapmalısın.
4- İtikâftan bir ay önce aşağıdaki gibi namazlara alış; İşrak, duha, evvabin, gece namazı ve teheccüd namazı.
5- İtikâftan önce aşağıdaki sureleri ezberle ve zamanında okumaya başla. Sabah; Yasin, Öğle, Fetih; İkindi, Amme; Akşam, Vâkıa; Yatsı, Tebareke.
6- İtikâfa girerken girmeyen kardeşlerinin senin eza ve zulmünden bir müddet rahat edeceklerini tefekkür ederek gir.
7- İtikâftaki kardeşlerinin eksikliklerinin tamamlanması ile uğraşma.
8- İtikâfta kimseye bir şey öğretmek için gayret etme. (Çünkü orası öğretim ve eğitim yeri değil, tatbikat yeridir.)
9- İtikâfta teşekkül edecek her iyi halini boynundaki heybenin arka gözüne at. Ön gözünde hataların bulunsun.
ÎTİKÂF ADABI
1- Kimseyle görüşmemek. (Zaruret halinde az, öz ve gizli konuşmak.)
2- İçerde arkadaşlarla dahi konuşmamak.
3- Kimsenin ahvaline muttali olmaya çalışmamak.
4- İçerde iken kimsenin kusurlarını görmemek.
5- Kimsenin işine ve vazifesine karışmamak.
6- Mektup vesaire okumamak ve yazmamak.
7- Daima abdestli olmak.
8- Her gün bir cüz Kur’an’ı Kerim okumak.
9- Her namaz arkasından Kelime-i Tevhid söylemek.
10- Öğle ve yatsı son sünnetlerini dört rek’at kılmak.
11- Nafile namazlardan; işrak, duha, evvâbin, gece yatma namazı ve teheccüd kılmak.
12- Cuma namazlarını camide kılmak, gerekiyorsa yalnız farzını kılmak. Kalanlarını bulunduğu yerde kılmak.
13- İtikâf cami dışında ise camiye gidip gelirken yere bakmak.
14- Vazife esnasında başı kapalı olmak.
15- Vazife esnasında yaslanmamak. (eğer zorlanırsa ayakta devam eder.)
16- Uyku altı (6) saat.
17- Gece uykuyu teheccüde kadar bölmemek.
18- Tuz ile iftar edip yemeği namazdan sonra yemek.
19- Yemeği tuzsuz yemek.
20- Yemeğe ekmek doğramamak.
21- Akşam ekmek 150 gram, çorba bir (1) kepçe.
22- Sahurda ekmek 150 gram ve 21 adet çekirdekli üzüm.
23- Su tabi normal kâfi miktarda.
Tatil sonunda bir kaç arkadaş, bir haftamızı ibadetle geçirmeye karar verdik. Tek düşüncemiz Allah’a ibadetti. Cumartesi ikindi namazından sonra, ibadet için mekânımıza yerleştik. Dünyadan uzak kalarak sadece ve sadece yüce Rabbimize ibadet edecektik. Bir haftalık yiyeceğimizi, içeceğimizi aldık yanımıza. Gecenin on birinde, ibadetlerimizi huşu içinde eda ediyorduk.
Pazar günü akşam, ertesi günü tutacağımız orucun sahurunu yaptık. Sahurun arakasından, teheccüd namazını büyük bir huşu içinde, camide eda ettik. Daha sonra tekrar ibadet hanemize döndük ve bir saat kadar hadisi şerif okuduk. Hadisten konumuz, kadın erkek hakları idi. Hadis dersinden sonra, uykunun derinliklerine öyle bir daldık ki anlatamam. Bütün bunları; genç, dinamik yaşınızda yapıyorsunuz; bu gerçekten de mükemmel bir duygudur. Saat dokuzda kalkarak, duha (kuşluk) namazını kıldık. Uyandıktan sonra, bir saat fıkıh dersi işledik. Konumuz nikâh bahsiydi. Fıkıh ilmi; usul isteyen bir ilim dalıydı. Bazen arkadaşlar, fıkhın derin konularını anlamakta zorluk bile çekiyorlardı. Derken saat on otuz olmuştu.
Serbest okuma saati de başladı. Bu okuma saatinde, Sefiller adlı romanı okuyordum. Victor Hugo’nun bu eserini okumama bazı arkadaşlarım karşı çıkıyorlardı. Bu zaman zarfında, dini kitaplar okuyarak, daha çok sevap almamı söylediler. Haklı yönleri de vardı elbette. Okuma fırsatı, bir haftalık zaman dilimine sığdırılamayan, bir alışkanlık olmalıydı. Ben, bunu zaten devamlı yapıyordum. Az da olsa, günlük kitap okuma alışkanlığımı sürdürüyordum. Aslında okuduğum kitap da; dinin insanların hırsızlık yapmalarına nasıl engel olduğu konusunda bilgiler veriyordu. İnsanın yaşamında, hatalarından sıyrılarak, doğruları nasıl bulduğu anlatılıyordu. Hıristiyan bir yazar tarafından ele alınan bu kitap, çok etkileyiciydi. Yine bu kitabın yazarının; bu kitabı yazarken, İslam dininden müthiş bir şeklide etkilenerek bu kitabı yazmaya başladığı iddia edilmektedir.
Pazartesi günü, öğle namazını eda ettik. Öğle namazından sonra, Kur’an’ı Kerim’den cüzler okuduk. Derken ikindi oldu. İkindi namazını da cemaatle eda ettik. Cemaatle kılınan ikindi namazından sonra, Kur’an’ı daha iyi anlamak için tefsir okuduk. Tefsirini okuduğumuz sure Nur Suresiydi. Muhtevasından da anlaşılacağı gibi, bu sureden büyük dersler çıkardık. Olayları günümüzde yaşananlarla karşılaştırdık. Münafıkların, Müslümanlara karşı tutumlarını okuyarak anladık. Müslümanları çökertmenin, zayıf düşürmenin yollarından biri de, onlara iftira atmak değil miydi? Günümüzde buna; “Çamur at, izi kalsın” deniyordu. Bu surede, Hz. Muhammed’in eşi Hz. Ayşe validemize iftira atanların durumu ele alınmaktadır. Peygamberimizin eşi müminlerin annesidir. Ayşe validemize atılan iftiradan bahsediyorum. Tarihte buna; “İfk Hadisesi” denmektedir.
Sıra video izlemeye gelmişti. Tarihten günümüze kadar; İslam’a ve Müslümanlara hizmet veren, İslam büyüklerini tanımaya çalışıyorduk. Onları anlamak, yaşayışlarını örnek almak, güzel duygu olsa gerek…
Akşam saat sekize geliyordu. Artık dünyadan ve ülkemizden haberdar olmamız gerekirdi. Akşam sekiz haberlerini açtık. Ülkemizden ve dünyamızdan haberdar olduk. Akşam oldu, akşam namazının vakti kısıtlıydı ve hemen kılınması gerekliydi. Yine cemaatle akşam namazını eda ettik. Akşamla yatsı arasında, bir buçuk saatlik bir zaman dilimi vardı, bu zamanı da ibadetle geçirdik. Yatsı namazının vakti yaklaşıyordu. Ezanların sesi çoktan yükselmeye başlamıştı bile. Yatsı namazını da güzel bir şekilde eda ettik.
Yatsı namazdan sonra, engin bir tefekküre daldık; Rabbimizi ve onun yaratıklarını düşündük. Şükretmemiz gerektiğine inandık. Saat gece yirmi üçe geliyordu. Herkes yatağına yattı ve uykunun derinliklerine daldı. Ben ise onlardan biraz geç yattım, çünkü bu yazıyı yazmakla meşguldüm...
28.01.1992
Konya
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.