- 529 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 20
Her şey satarak çok para kazanma gayretlerimizin sonunda en büyük kazancımızın bit ve tahtakuruları olan yaz mevsiminin sonunda, en büyük zararı da karpuz sergisinde yaşadık. Kandırılmıştık ve karpuzlarımız genelde bozuk çıkıyordu. Sinir küpüne dönmüştü babam.
Yine de yeni okul önlüğü, yaka, ayakkabı ve pantolon alarak başladım dördüncü sınıfa. Selâmi öğretmen de gitmiş, yerine genç bir bayan öğretmen gelmişti : İlhan hanım. İlk öğretmenlik yılı olacak İlhan hanım, dördüncü ve beşinci sınıfların öğretmeni olmuştu. Yani benim de öğretmenim oydu o yıl. Dolgun vücutlu, uzun boylu, kısa saçlı ve güzel gözlüydü.
Çok heyecanlıydı ilk derse girdiğinde. Bize kendini tanıtırken yeni öğretmen olduğunu, Pendik’te oturduğunu anlattı. Müthiş bir vatan sevgisi vardı. Öğretmenlik mesleğini vatan sevgisinden dolayı seçtiğini, rahmetli babasının da eski bir öğretmen olduğunu anlattı.
Fena halde sıkıştım ben . O teker teker hepimizi ayağa kaldırarak adımızı sormaya devam ediyordu. Elimi kaldırıp tuvalet izni istemeye cesaret edemedim. Bir yabancıydı o henüz bizim için. Biraz da disiplinli bir görünümü vardı. Korkmuştum herhalde. Az sonra çocuklardan birinin gülmeye başlamısını farketmişti.
- Ne var, niye gülüyorsun kızım ? diye sordu.
- Fikret işemiş öğretmenim ! deyip, kıs kıs gülmeye devam etti çocuk.
Hemen yanıma geldi. Kendini suçlu hisseder gibi bir hali vardı o an. Pantolonumu ıslak görünce, benim kadar onun da utandığını hissettim.
- Niye benden izin istemedin çocuğum ? Tuvalete göndermez miydim seni ?
- Utandım öğretmenim , deyip başımı öne eğdim.
- Ne var utanacak oğlum ! Ben sizin ikinci bir anneniz sayılırım artık. Annelerden utanılır mı ? Hadi bakalım ; sen şimdi eve git, annen bir güzel değiştirsin üzerini.
Başımı kaldırmadan, yerimden kalkıp kapıya doğru yürürken, çocukların kıs kıs gülmeleri kulağımda çınlıyordu halâ..
Annemin temizlemesini söylemişti İlhan öğretmen.
Fakat ben ona bir annemin olmadığını söyleyemedim. Çocuklar anlatmışlar o gün. Daha çok üzülmüş bu defa. Kendini suçlu hissetmiş. Bize sert davrandığına, daha sevecen davranması gerektiğine inanmış.
Utanarak geldiğim kahvede, benimle alay eden insanlar ve öfkelenip azarlayan babam vardı karşımda.
- Koca eşek oldun, halâ altına işiyorsun ! Hiç mi utanmıyorsun ulan ?
Nasıl utanılmaz. Yerin dibine giriyordum. Fakat, kasten yaptığım bir şey değildi ki !
O gün yeniden gitmedim okula. Gece bir kez daha yıkadı babam, hem beni hem de kıyafetlerimi. Yatmadan önce de ısrarla tembih etti, çişimi etmeden yatmamam için.
Daha önce anlatmıştım ; ben kahve kapanmadan, pösteke, tavla ve babamın paltosundan oluşan, geçici yatağımda uyuyordum önce. Kahve kapandıktan sonra babam, yatağımızı yorganımızı serip, beni kucağında oraya taşıyordu. Bir gece yine kucağındayken ; ’’ Goool!’’ diye bağırıp, fena bir tekme atmışım babamın karnına. Öyle ki çok canı yanmış ve beni kaldırıp atacakmıştı az daha. Bir de elimden bir karpuz düşürüp kırdığımda ; ’’ ne yaptın oğlum ? ’’ diye sormuş, ben de ; ’’Kırmazsam yedireceğin mi var ?’’ diye şaka yollu bir cevap vermiştim. Çok ağrına gitmiş. Aslında hiç bir zaman, hiç bir şeyi esirgemedi ve daha fazla yedirebilmek için, her türlü gayreti gösterdi bana. Ama ben asla iştahlı bir çocuk olamadım. Babamla ilgili bu iki anım, yıllarca dilinde oldu onun.
Ertesi gün okula gittiğimde, üzerimde bir çift göz vardı, sevecen. İlhan öğretmene aitti bu güzel gözler. Derste sürekli benimle ilgileniyor, dersle ilgilenmeme gayret ediyor, her defasında da sesini yumuşatmaya özen gösteriyordu. Bir ara sınıfa seslenme gereği duydu.
- Çocuklar ! Tuvalet ihtiyacı olan, hiç çekinmeden kaldırsın parmağını. Ben sizin ikinci anneniz sayılırım. Sakın benden çekinmeyin ! Anlaştık mı ? derken, gözleri yine bendeydi. Başımla cevap verdim ona. Hemen de ilk iznimi istedim. Sanki birden bire sıkışmıştım. Çocuklar arkamdan yine gülmeye başlasalar da umurumda değildi. Kaçırmamıştım ya bu defa !
Teneffüste yanıma gelip, çıkmamamı istedi. Elini omzuma koyarak odasına götürdü beni.
- Sen çok güzel bir çocuksun, biliyor musun ? dediğinde, bir sıcaklık hissettim yüreğimde. Bir şefkat, bir sevgi sıcaklığıydı bu. Hani annesi olanlar bilirler ya ; anne sıcaklığı gibi !
- Sağolun öğretmenim.
O anda gözlerine kafamda gezinen canlılar takılmıştı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Saçlarımı okşarken eline gelen canlıların bit olduklarını anlamıştı. İrkildi önce, çekti elini. Daha sonra öyle bir sarıldı ki bana , daha önce hiç kimse- annem bile- böyle sarılmamıştı. Başı başımın üzerindeydi, gözlerini göremiyordum ama gözyaşlarını hissedebiliyordum. Ana oğul gibi birbirine yaslanan iki başın ve birbirinden gizli ağlayan iki çift gözün sahibiydik biz. Uzun süre öylece durduk. Ben annemi ve ablamı düşündüm en çok. Onlarla da böyle sarılmam gerektiği halde neden sarılamadığımı sordum kendime. Onun neler düşündüğünü bilemedim elbet. Bir tek yüreğime işleyen sıcaklığını ve başımı ıslatan göz yaşlarını hissettim......
(Devam edecek )
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Fikret Bey, bazı öğretmenlerimiz bizler için hem anne, hem de baba olabiliyor. aslında olmaları gerekende o aslında. Bir çocuğa önce sevgi vermelisin ki, sayğı bekleyesin. Damla damla verdikleri sevgi, sel olup geri onlara dönüyor aslında. yıllar geçse de, sevgileri ilk günkü gibi içimizde yaşıyor. Zor yılları kaleme alış tarzınız, içten ve samimi. Yazı güzel, akıcı ev içten. 10 puan...
Tebrikler... sevgiler...
Sevgili Fikret Bey,kaleminiz kuwetli...Sade bir dil ve akıcı, konunun güzelliği ile bir çırpıda bitiriverdim...Konu hakkında çok yazmak istemiyorum,zira ben de babasız bir evlat büyüttüm.Az çok duygularınızı tahmin edebiliyorum.Ama hayat bu Fikret Bey,kimsenin hayatı kimseye benzemiyor...Siz anne sıcaklığı diyorsunuz,kızım baba sevgisi diyor...Konu hüzün verici ama yazı kusursuz...Sevgi ve saygı ile.10 ...Sevgi
Öğretmenin göz yaşları yazınız kadar sıcak mıydı? ...... :)
Kutlarım.
İzlemedeyim.
Selamlar.
Fikret TEZEL
Bugünkü yazınız yıllar öncesine götürdü beni. Bende ilkokul birinci sınıfı köyde okudum. Sizin başınıza gelen olayın aynısı benim de başıma gelmişti ama ben sizin kadar şanslı değildim ne yazık ki! İlk önce benim öğretmenimden daha sonra da 4 ve 5. sınıfları okutan öğretmenden utanmıyormusun sen diye dayak yemiştim. Altımı ıslatmamın utancını yaşarken bir de öğretmenlerimden dayak yemenin utancı kaplamıştı. Şimdi bile o birinci sınıfımı düşündükçe okuldan ve öğretmenlerden ne kadar nefret ettiğimi unutamam ikisi sayesinde.
Yine çok güzel bir bölümdü.
Aynur hanım ; puanımın kırılması pahasına da olsa, canlıları gizleyemezdim. Çünkü onlar benim geçmişimin bir gerçeğiydiler..