- 1460 Okunma
- 17 Yorum
- 0 Beğeni
Merhaba Ölüm
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ölmek…Ya da yeniden doğmak.....
Ne tuhaf bir duygu değil mi ölmek? Aslında bu şekilde, yani kırk yaşımda öleceğim hani aklımdan hiç geçmiyor değildi. Babam da işte benim gibi bu yaşlarda kalp krizi geçirerek ölmüştü. Doktorlar bu hastalığa irsi diyorlar, bana göre de kaderin ölümüme taktığı bir isim. Bundan bir ay önceydi. İlk kez o zaman anladım kalbimden rahatsız olduğumu. Bir akşam otururken evde, önce mengeneyle sıkılmış gibi göğsüm sıkıştı. Ardımdan kolum buza yatırılmış gibi uyuştu ve sonrada nefesim gitti . “Kriz geçirmişsin” dediler bana, zorla yetiştirildiğimiz hastanede.
Gerekli muayenelerin ardından önce anjiolar ve doktorların “Muhakkak bypass olmalısın” tavsiyeleri. İşte, hayatımda en zor verdiğim karardı bu! Bir yandan doktorların “Ameliyat olmazsan her an ölebilirsin” sözleri. Bir yandan benim “Kaderimde ne varsa o olsun” inadım. Bilmiyorum belki de inadım, benim gibi hayatında hiç hastaneye gitmeyen birinin böylesine büyük bir operasyondan korkuyor olmasıdandı. Ya da ölümden hiç korkmuyorum oluşumdan.. Ama eşim, annem, kardeşlerim ve de doktorlarımın ısrarı beni ameliyat masasına yatmaya ikna etti.
Önce bir odaya aldılar beni. Sonra vücudumun her tarafını güzelce tıraş ettiler. Hani göğüs kafesimi baştan aşağı keserlerken sıkıntı olmasın diye. Ameliyata gireceğim sabah, odamda, eşim, çocuğum, annem, kardeşlerim hep gözü yaşlı. Ben de…
Bir saat sonra ameliyathaneye alınırken, içimde inanılmaz duygular vardı. Belki de akşama doğru gözlerimi açtığımda ailemi yeniden görecektim. Belki de bu son görüşmemizdi…
Saatler sonra...
Sanki bir rüyadan uyanıyor gibiydim. Fakat aynı anda kendimi boğuluyor gibi de hissediyordum. Ağzımdan, içeri giren bir boru, yüzümde oksijen maskesi. Ve puslu gözlerimin önünden hayal meyal geçen hemşireler...Ancak birkaç dakika kafamı toparladıktan sonra anlayabilmiştim ameliyattan çıktığımı. Acıyan yaralarıma rağmen sevinçliydim. Yeniden kavuşmuştum aileme. Zaten bypass olan çoğu hastanın ameliyatının hep başarılı geçtiğini biliyordum
Aradan bir gün geçmişti..
Viziteye gelip, beni kontrol eden doktorlardaki endişeli hal nedense bana korku veriyordu! Bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyordum. Nihayet meselenin ne olduğunu doktorların konuşmalarından anladım. Vücudumda ki bazı organlar eski faaliyetlerine bir türlü geri dönememişler!
Birkaç gün sonra, artık ben ölüme adım adım yaklaşıyordum. Zira kesilen yerlerim enfeksiyon kapıp, bazı organlarım su toplamaya başlamıştı. Bilincim yok gibiydi artık. Sanki bir rüyanın içerisinde yol alıyor gibiydim. Sadece doktorlardan zar zor izin alıp başımda Kur’an okuyan annemi duyuyordum. Ve en ürpertici olanı, ismimi görüyordum Azrail’in elindeki listenin en başında!
Beş gün sonra…… Azrail görevini tamamladı.
İşte şimdi sıra ben de..
Bir kış sabahı soğuk minarelerden okunan bu sala benim için. Buraya kadarmış dünyalığım. Buraya kadarmış nefesimin adedi. Demek ailemi son görüşümmüş ameliyat öncesindeki helalleşmemizde.
O gece hastanenin en soğuk odasında ağırlandım. Sonra bir hocanın ellerinde yıkanıp paklandım. Şimdi musalladayım boylu boyunca. Birazdan eller üzerinde taşınıp, geçici kabir ikemetgahıma indirileceğim. Demek ölüm böyle bir şeymiş.. Aniden gelip alan, yaşa başa bakmayan..Hani ölümden korkmuyorum da, ailemin özlemi şimdiden alev alev yakmaya başladı benliğimi. Evet ben öldüm artık. Öldüm… Dünyanın karmaşası, o koşuşturmacası hep geride kaldı. Yapacağım onca işlerin listesi bilmem hangi çöpe atılacak. Bekleyeceğim artık meleklerimi. Sağdaki meleğin kalemi mi çok yazar, yoksa soldakinin mi? Binlerce fiilsiz niyetim mi değer bulur, yoksa onlarca icraatım mı? Artık iş işten geçmiş, muhasebe elden gitmiş. Birazdan toprağa gömülen bir tohum olacağım. Ağır basarsa sevaplarım kardelenler gibi bembeyaz öte dünyaya başım dik yükselirim. Varsa hesap etmediğim günahlarım, kan kırmızı gelincikler gibi cehennem de açarım.
İşte, hoca az önce kıldırdı namazımı ve şimdi sevenlerimin elleri üzerinde mezarlığa getirildim. Çukurum kazılmış. Bembeyaz bir kefen içinde konulmadan çukuruma, kardeşlerimi, anamı, eşimi, dostlarımı görüyorum. Hepsi ağlıyor! Kimisi de feryat figan ediyor..... Ağlamayın ne olur… ağlamayın ... Zira ben yeniden doğmaya gidiyorum.En büyük aşkın vuslatına... Tamam belki ağlamalarınız özlemden, ayrılıktan yana. Ama dedim ya ben ölümden korkmuyorum ve şu an huzur içindeyim. Tam on sene önceydi ölümü sürekli düşünmeye başlayışım. Ne çok günlerim geçmişti mezarlıklarda o zamanlar. İnsanın ölümü en çok hatırladığı yer mezarlıklarmış. İşte ben nefsimin beni şehveti duygulara salan arzularını hep oralarda attım içimden. Oralarda hissettim ve kafamda resimledim ölümü ve sonrasını. Ve şimdi korkmuyorsam ölümden, şimdi yattığım bu yeri sağlığımda çokça ziyaretimdendir. Ölüm korkusu olanlara şiddetle tavsiye ederim. Oysa ki ölümü düşünmek sadece insanı ebedi hayatta değil, dünya hayatında mutluluğa eriştiriyormuş. Ben ölümü düşünmeye başladıktan sonra, önceden çokça değer verdiğim bir çok şeyin aslında ne kadar değersiz olduğunu anladım. Ölümü hatırladıkça her saniyenin bana bağışlanmış bir nimet olduğunu anladım. Dedim ya ölümden korkmuyorum.. Çünkü ben her sabahın, akşamında Yüce Yaratıcıya kavuşacakmış gibi yaşadım..
YORUMLAR
İnsan, ölümü en yakının da görmediği sürece, hep uzak tutuyor kendisinden.Ölümü hatırlamak güzel hemde çok güzel hizaya sokar insanı,Bu gün bir yerde okudum; Dünya diyor başka bir aleme gidişin bekleme odasıdır...Etkilenmişliğime yazınız eşlik edince ne kadar manidar bir konuya değinmişsiniz demeyi borç bildim...Gönlünüz her daim yaradanla olsun...
Mustafa Sakarya
Yazınızı okurken içim titredi...Saygıdeğer Can DÜNDAR ın MUSALLA TAŞI'nda da aynı hislere kapılmıştım..gelememiştim kendime..şimdi de gelemiyorum..yorumu yazmak için sirkelendim ,bekledim,bekledim...
Hep böyle be Üstad!
Öleceğimizi bile bile,yitip giden zaman da bizlerde yitiyoruz...sanki ölümsüzmüşüz gibi yaşıyoruz hayatı..sevdiklerimiz kırıp,küsüyoruz..aklımızca ceza veriyoruz..halbuki ceza yı bize sonsuz sandığımız bu hayat veriyor...
Paylaşımınız için kendi adıma çok teşekkür ederim..
Hayatınızı yaşadığınız saniselerle sevdiklerinizle dolu dolu geçirmeniz temennisiyle,
Benden size;
HAYAT
Bazen ne istediğini bilemez insan...
Bazen istemesede ya da inkar etsede pişmanlıkları dile geliverir..
Yüreğinle mantığın çatışmaya girer.Sonuç ne olursa olsun, ya da her ne yaşarsan yaşa,ya kalbinle seçmişsindir, ya da beyninle.Yani ikiside senindir,ikiside Sensindir...
Hayat işte!
Getirisi olduğu kadar,hayatımızdan çektiği,yitip giden,ya da bitmeye,terk etmeye mahkum olan duygular ve yoğunluklarla dolu..
İşte bu yüzden,yıllar geçip,yüzünde yaşanmışlıkların derin çizgileri belirmeden,elinde kalan eski fotoğraflara iç çekmeden,sevdiğimiz insanları yok yere terk etmeden ve ansızın kaybetmeden,dünümdeki mutsuzluklarım ve pişmanlıklarım yerine;yaşamı bulunduğunuz sanise içinde yitirecek gibi görerek yaşamak...Bunun adına da Mantığın ve Yüreğin ortak sesi "SONSUZ HUZUR" olarak nitelendirmek önemli olan...
Kısacası;Hayatı SEVDİKLERİNLE beraber SEVGİYLE yaşamak...
Saygılarımla;
Mustafa Sakarya
harika bir yazı hayatın içinden ve dışına doğru...................................tebriklerimle
saygılar
Mustafa Sakarya
Geç okumak kısmet oldu.
Hakikaten çok güzel bir yazıymış.
Akıcı ve anlaşılır. Sürprizli ve eğitici.
10 numaralık bir yazı.
Günün yazısını kutlarım. Yazarı da kutlarım.
Selamlar.
Mustafa Sakarya
Çok güzel bir yazı kutlarım sizi bende bu konuda çok yazmak istemiştim ama olmadı 26 yaşındaki tıp doktoru oğlumu kendi yaptığım trafik kazasında kaybedince hemen yanından bir kabir yeri aldım oğluma dua etmek için gittiğimde ölünce yatacağım yere hep bakıyorum rabbime bir an önce orada yatabilmem için dua ediyorum...ölümü bizim zannettiğimiz kadar da çok kötü birşey olarak görmüyorum kabirde yatanları çok şanslı insanlar bu dünyanın sınavından kötülüklerinden ihanetlerinden kurtulmuşlar diyorum...rabbim hayırlı ölüm versin kimselere muhtaç etmesin süründürmesin ölüm temizliktir sadece beden elbisemiz kabirdedir yoksa yaşayan asıl şey ruhumuzdur o hiç ölmez tam tersine bir kuşun kafesinden çıkması gibi özgür olur asıl gerçekleri görür zihni ile bilinci ile daha canlı olarak yaşar....sevgilerimle
Mustafa Sakarya
her zaman ki gibi nefessiz okuduğum bir yazı daha
kalem yazıyor konular insanı içine alıyor
ve gerekli mesajları aktarıyor bize...
o zaman bu yazı olması gereken yerdedir.
alıkşlar saygı değer yazarıma...
okumakta geç kaldığım için affet kardeşim...
saygılarımla.
Mustafa Sakarya
öncelikle geç de olsa kutlarım yazınızı,
ölümü her haliyle hatta başkalarının gözüyle anlatmışsınız.ben hiç böyle hayal etmedim.bilmem neden.
çok düşündüm ölümü .nedenim vardı çünkü.
yıl 1982 ve yaş 23 ve bana koyulan teşhis bir yıllık ömrün var.bildiğin gibi yaşa:))
o gün de güldüm.ben öyle hissetmiyorum dedim.
hissetmeye çalıştım ölümü,sonrasını ,yoktu beni korkutan.
ne güzel dedim oradaki yaşamıda göreceğim nasıl olması gerekiyorsa öyle olacak.
bana yazılan verilen bu.
yarım kalan işim ne dedim varmı yapmam gereken bir şeyler.bir kızım olsun isterdim hep .adı sevecen olacak derdim.:)))
acilen evlendim.ve inanın tüm olumsuzluklara rağmen hamile kaldım.bir kızım oldu .yaşamadı ilkim ,sevecenim .sonraki kızkardeşine dedim sevecen.
ama yüreğim hiç unutmadı sevecen i ilk bebeğimi.
sanırım yine düşünüyorum ölümü.
ama hala korkmuyorum.kavuşmak gibi geliyor bana ,olması gereken gidilecek bir yol :))
işte o yüzden de ameliyetlerımdan hiç umutsuz çıkmadım ,yada umutsuz girmedim.musalla taşını yıkanmak gibi fiziksel olaylar ölüm denin ce hiç aklıma gelmedi.
tek aklıma gelen .bir yerlere ulaşmak ,kavuşmak.
saolun mustafa bey .kendimi sorgulattınız bana teşekkür ederim .
Mustafa Sakarya
Biz zaten daha önce bir kez diriltilip öldürüldük...Bir şey hatırlıyor muyuz, acısını biliyor muyuz, hayır, unutturdu Yaratan...Şimdi dünyadayız, imtihanlar silsilesinden geçip, bir kez daha öldürüleceğiz. Hadislerden öğrendiğimiz kadarıyla o ölüm anı, en mübarek insanlar için bile acılı olmuşsa, bizim halimiz nice olur? Keşke ölüm yazıdaki gibi kolay olsa...
Keşke herkes, hepimiz ölümden sonrasının hesabını yapabilsek. O zaman ne cinayet kalırdı, ne hırsızlık, ne ahlaksızlık ne de başka bir kötülük...
Kutluyorum, insanı düşünmeye iten yazınızı. Sıkmayan, sade ve etkileyici bir anlatım...
aynur engindeniz tarafından 2/10/2010 9:53:12 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
her canlı mutlak tadacaktır ölüm ü...
ya bu dünyadan vaz gececeksin yada diğer dünyadan...
kutluyorum güne düşen yazıyı....uzun uzun tartışılması gereken bir konu.....
Mustafa Sakarya
Doğan CÜCELOĞLU bir konferansta bir salon dolusu insanlara soyoyor." Kaç kişininin kalp rahatsızlığı var" bir kaç kişi el kaldırıyor. "Kaç kişinin mğren ağrısı var" yine bir kaç kişi el kaldırıyor ve sorular böylece deavm ediyor. En sonunda "kaç kişinin çaresiz bir hastalığı var" diye sorduğunda hiç kimse el kaldırmıyor ve o zaman CÜCELOĞLU " bu salonda bulunan tüm insanların çaresiz bir hastalığı var. O da ölüm" diyor ve insanlar bir anda şaşırıyor.
Evet her birimiz mutlaka ölüm denen o duyguyu tadacağız ama yaşarken kendimizi musalla taşında görmek istemeyeceğimizi de çok iyi biliyoruz. Ölüme hazır olmak gerçekten çok güç galiba Mustafa bey ne dersiniz?
Yine güzel bir yazı idi . Saygılar
Mustafa Sakarya
İbretlik bir yazı...
Nefis muhasebesi açısından da önemli.
Çok söz etmektense tam puanımla alkışlıyorum.
Dua olarak ta :Sağlıklı ,sıhhatli,huzurlu uzun ömür
neticesinde,
Allah cennetlik kullarından eylesin cümlemizi
Mustafa Sakarya
Mustafa Bey yazınızı dikkatle okudum. Her şeyi bir şekilde kabullenen insanoğlu, dürüst olmak gerekirse, ölümü bir türlü kabullenemiyoruz.
Yirmi yaşında da olsak, seksen yaşında da olsak, hastalandığımızda doktora gider çareler ararız. Ben çok yaşadım, artık ölebilirim diyenine pek rastlamadım.
Her ne kadar ölümün yüzü soğuk olsa da, doğduğumuza inandığımız gibi, öldüğümüze de inanıyoruz ama, biraz soğuk ve ürkütücü geliyor. Bu da, yeterince hazırlanamamaktan mı, yoksa hazır olmamaktan mı kaynaklanıyor bu da bir muamma.
Tek çözüm, yarın ölecekmiş gibi yaşarsak belki ölümden korkmayız fakat; o zaman da dünyadan bir zevk alabilir miyiz? İşin birde bu tarafı var. Her ne olursa olsun, ölüm soğuk ve çoğumuz korkuyoruz...
Her zamanki gibi güzel bir yazıydı. Tebrikler...
Sevgiler...
Mustafa Sakarya
Allah biliyorya ölümden kormuyorum da, ya sonrası, Yaa aramızda kalsın, benim "klastrofobi"m (kapalı alan fobisi) varda kara, kara düşünüyorum ne yapacağım diye.
Şaka bir yana "bekara karı boşamak kolay" derler ya, şimdi ne söylesek boş. "Her canlı mutlaka ölümü tadacaktır" ayetle sabit olduğu üzere boynumuz kıldan ince(sıkıysa olmasın). Lakin ölümün adı bile soğuk işte, araya mesafe koyuşumuz bundan olsa gerek. Hele birde şeytanla yaptığın tavla maçalarını hep kaybetmişsek.
Aslında korkumuz ölümden ziyade, hazırlıklı olamamaktan galiba, Alt yapı zayıflığı, kondisyon eksikliği, idmansızlık vs.
Selamlar
Mustafa Sakarya
Engin Tatlıtürk
Hep altı sıfır gitmiyon İnşallah.
Korkma dostum imamın kayığına binende fobi mobi kalmıyormuş.
Allah hayır ve hasanetler versin Ümmet-i Muhammed'e.
Harbi gene güldürdün beni. Aslında hersli uşağa benziyorsun.
Selamlar.
Okumaya ilk başladığım anda içim ürperdi, ama sonlara doğru yaklaşınca yerini bir rahatlığa bıraktı.
Şuna inanıyorum, her ne kadar da ölümü kabullendik desekte bu insanın kendi ölümün kabullendiğini göstermiyor. Çünkü beyin öyle büyük mekanizma ki, asla ve asla kendi ölümünü kabullenmiyor.
Şimdi samimiyetle soruyorum, kendi kendinizi gerçekten toprak altında düşünebiliyor musunuz???
Bence içimizde ki ses diyor ki, herkes ölebilir, bunlar en yakınınız da olabilir ama sen yaşayacaksın. Belki de siz buna nefis denen şeytan diyeceksiniz. Ama ben buna beynin kendini savunma mekanizması diyorum. Eğer bu mekanizma olmasaydı, yaşam umudumuzu yitirir, hayatta hiçbir şey yapmadan ot gibi yaşardık
Tabii bu benim görüşüm
Mustafa Bey muhalif olmak için yazmadım yorumu, kendi düşüncelerimi yazmak istedim, yazınız yine çok akıcı ve güzel bir konu. Belki de iç muhasebesi açısından gerçekten gerekli bir konuydu
Kutluyorum yazarı
Saygılarımla
Mustafa Sakarya
su_misali(Gülhun Ertilav)
Çok konuştum ben bugün affola
Tekrar saygılar
Mustafa Sakarya
Mustafa Bey tebrik ederim güzel bir anlatım. İnsan elindekilerin kıymetini kaybedince anlıyor sağlığımızı kaybetmeden kıymetini bilmemizin gerektiği de vurgulanmış ölümün yanında bence.
Mustafa Sakarya
Öncelikle, kaleminizi kutlamak istiyorum Mustafa Bey. Güzel ve duru bir anlatımdı. Ama bu öykünüzde bir şey beni tedirgin etti, içime sinmedi. Ne olduğunu bulabilmek için bir kaç defa okudum. Hala tam bulabilmiş değilim. Sesli düşünürsem belki birlikte bulabiliriz?
Evet, kendimizi pek çok yerde ve pek çok şartta düşünürüz. Bunlar üzerine kurgular yapar, hayaller kurarız. Belki yaşanabilecek bu olaylar ve şartlar gerçekleştiğinde, bir şekilde, hazırlıklı olmak düşüncesi ile; bilemiyorum. Ama neden kendimizi musalla taşında, salası okunan biri olarak düşünürüz? Ölümü elbette yaşam programımıza her zaman dahil etmeliyiz. Hayatın en gerçek olgusu, ölüm. Yarın ölecekmiş gibi yaşamak, bizi pek çok yanlışlıktan, eksiklikten korur. Bir gün Tanrı'ya ulaşacağımız düşüncesi, bence, bizi insan olmaya-doğru insan olmaya-götürecek en mutlak düşüncedir. Ama yaşıyorken düşüncelerimizin bir kenarında sakladığımız ölümü, düşünce zarfından çıkartıp, en yalın acımasızlığı ile kendimize giydirmemiz...Sanırım benim içime sinmeyen bu nokta oldu...Benim hayallerim, aklım bu yalınlığı redettiler. Adeta " Bu kadar acımasız olma kendine karşı " dediler...:-))
Saygılar.
Eser Aslanlı tarafından 2/9/2010 10:34:11 AM zamanında düzenlenmiştir.
Mustafa Sakarya
İçinde soru barındıran öyle güzel bir yorum yapmışsınız ki, öncelikle bunun için teşekkür ederim. Tabi bu yazı hepimize farklı şekillerde tesir edebilir. Kimimiz o duyguyu zarfın içinde tutup, ama unutmadan güzel ve doğru yaşarız, kimimiz öyle fena durumlara düşmüşüzdür ki, ancak zarfın içindeki o düşünceyi çıkarıp giydiğimizde kendi doğru yol haritamızı çizebilriz. Dediğim gibi bu tamamen kişinin kültürüyle, geldiği ortamla, yaşadıklarıyla ve mizacıyla alakalı. Umarım sizin derin ve de geniş yelpazeli yorumunuza küçük bir karşılık olmuştur. Alakanıza çok teşekkür ediyorum.
''Dedim ya ölümden korkmuyorum.. Çünkü ben her sabahın, akşamında Yüce Yaratıcıya kavuşacakmış gibi yaşadım..''
Çok önemli bir mesaj verilmiş öyküde. Sade ve güzel bir anlatımla işlenmiş olay.