- 564 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 11
Bir kaç gün içinde, o kahve köşesinde, sıcak -sulu yemekler de pişirmeye başladı babam. Kuru fasulye, makarna, çorba. Pompalı bir gaz ocağımız vardı. İyi havalarda dışarıda pişerdi yemeğimiz, rüzgârlı ve yağışlı havalarda ise, kahvemizin bir köşesinde. Balıkçılar da gelirdi köye ; daha çok palamut balığı alırdı babam. Onları dilimler, ocakta kızartırdı. Kahvemizin bahçesindeki bir ağaç kütüğünün üzerinde hayvan kesip satardı bazen Kadir ağa. Kadir ağa ; kasaplığından çok küfür etmesiyle meşhur , elli yaşlarında, yüzünün damarları bile belli olan, her zaman öfkeli, çok konuşan, bağıran, söven biriydi. Ona sırf küfür ettirmek için şehirden hâkim, savcı, hatta kaymakamın bile geldiği olurdu. Ondan et, kıyma alıp köfte bile yapardı babam. Askerlik öncesi Kartal’da çalıştığı lokantada öğrenmişti herhalde yemek yapmayı. Kuru fasulyesi meşhur olmuştu Kurtköy’de. İbram ağa, gördü mü dayanamaz, mutlaka bizimle yerdi kuru fasulyeden. Eşi Müzeyyen teyze de bozuk atarmış ona ; evde yemek yiyemeyince.
...........
Bir gün beni getiren Nalbant Ahmet’in kamyonu ablamı da getirdi babama. Annem yeniden evlenebilmek için önce beni, sonra da ablamı babama göndermişti. Birlikte oturduğumuz gecekondunun tam karşısındaki bahçeli evde oturan, tren makinisti İsmail efendi ile evlenmiş. Sanırım geçim zorluğundan mecbur kalmış bu evliliğe. Yanında bir tek Feridun ağbim kalmış ama o da annemin evlenmesine tepki gösterip eve gelmemeye başlamış. Okul saatleri dışında çalıştığı manav dükkânında yatıyormuş.
Ablam henüz on yaşlarında. Kahve köşelerinde kalmasına kıyamadı Kurtköylüler. Hani beni çok sevdiğini, benimle oyunlar oynadığını söylediğim, tek bacaklı-koltuk değnekli Hamza dayı vardı ya ; işte o evlerine götürdü ablamı. Karısı İsmet teyze çok iyi bir kadındı. Benim çamaşırlarımı yıkadığı, karnımı doyurduğu bile olmuştu.
Kısa süre sonra, annemin yeni eşi istemiş ablamı. Annem de gelip almış İsmet teyzelerden. Adam çok sevmiş ablamı, iyi davranmış ona.
................
Kış gelmişti. Kasım ayının ilk günleri. Havalar soğumuş, sobalar kurulmaya başlamıştı. Köyde odun, çalı ve ağaç kütükleri yakılırdı sobalarda. Kömür hiç görmedim o günlerde.
Babam da bir at arabası kütük almıştı. Kahvenin bahçesinde duran, bidondan bozma, oldukça eskimiş sobayı kahvemizin ortasına kurdu. Borular da çok eskimişti. Kurarken çok zorlandı ve bayağı da küfür sarfetti doğrusu. İlk yaktığında da duman sardı bütün kahveyi. Bu defa küfürler havada uçuştu. Kapılar , camlar açılıp kahve havalandırıldı.
Çoğu zaman tütse de sobamız, sonunda ısıtıyordu kahvemizi. İhtiyarlar sobanın etrafına doluşuyor, babam onlarla her defasında tartışıyordu. Bir Sabri kâhya vardı. Babamın köylüsüydü aslen. Onun yeri ocaklığın önündeki masaydı. Opon diye bir ilâç vardı bakkallarda satılan ; o ,çayına hep onlardan atardı. Oğlu Sami kâhya da bizim müşterimizdi. Koyunculuk yaptıkları için onlara kâhya deniyordu. Bir de Kör Tahsin amca vardı. Bir gözü görmüyordu. Gençliğinde pehlivanmış. Herkesin en çok takıldığı, şaka yaptığı adamdı o. Babamın da adeta stres topu gibiydi. Canı sıkıldığında ona takılır, şakalaşırdı. Yazın hep kuyunun yanındaki çınar ağacının dibinde otururdu. Yaşlı müşterilerimizden biriydi o da. Orta boylu ve göbekliydi. Gençlerden Necmi ve Ümran kardeşler vardı. Halit ve Ferit kardeşler. Orta yaşlılardan bir Ferit ağbi daha vardı. En yaşlı müşterimiz de Tatlı Osman dede idi. Gözleri görmezdi onun. Sabahları oğlu Tatlı Hasan amca kahveye bırakır, akşama doğru da ben evlerine götürürdüm. Bana her defasında yirmibeş kuruş verirdi. Bazılarının aldıkları öteberileri evlerine de götürürdüm ben. En çok da İbram ağanın evine giderdim. Kadınlar acıyıp severlerdi beni en çok.
...........
Tuzla jeep fabrikasında , Ordu için üretilen jeeplerin kontrol gezilerinde durak yerlerinden biriydi kahvemiz. Çoğu zaman altı-yedi kişi olurlardı şoförler. Başlarında ’ Burunsuz’ lâkaplı, emekli albay Kemal amca olurdu. Her gelişinde severdi beni. İstanbul-Beşiktaş’ta ablası varmış. Şehit eşiymiş o. Zenginmiş. Beni anlatırmış ona. İlle de evlâtlık almak istermiş beni. Bir defasında oyuncak bir ambulans getirmişti; itildiğinde bağırarak gidiyordu. Hayatımın oyuncağı olmuştu diyebilirim. Bütün gün kahvede bir köşeden diğerine bağıttırıp oynardım.
- Gel inat etme, diyordu babama. Verelim şu çocuğu ablama. Okusun, adam olsun, hayatı kurtulsun.
Her gelişinde benzer sözler söylüyordu; burnu ezik, ellili yaşlarda, seyrek saçlı, göbekli, emekli albay Kemal amca. Babam da her defasında ,
- Olmaz, veremem. O benim arkadaşım, can yoldaşım, her şeyim diyordu.
Öylesine sık sık gelmeye ve ısrar etmeye başladı ki adam ; babam bu ısrarlara dayanamayıp,bir gün ;
- Onu veremem ama, eğer isterseniz ablasını verebilirim ! dedi....
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
***
"Ona sırf küfür ettirmek için şehirden hâkim, savcı, hatta kaymakamın bile geldiği olurdu. "
"Hani beni çok sevdiğini, benimle oyunlar oynadığını söylediğim, tek bacaklı-koltuk değnekli Hamza dayı vardı ya ; işte o evlerine götürdü ablamı. Karısı İsmet teyze çok iyi bir kadındı. Benim çamaşırlarımı yıkadığı, karnımı doyurduğu bile olmuştu."
"Bir Sabri kâhya vardı. Babamın köylüsüydü aslen. Onun yeri ocaklığın önündeki masaydı. Opon diye bir ilâç vardı bakkallarda satılan ; o ,çayına hep onlardan atardı. Oğlu Sami kâhya da bizim müşterimizdi. Koyunculuk yaptıkları için onlara kâhya deniyordu. Bir de Kör Tahsin amca vardı. Bir gözü görmüyordu. Gençliğinde pehlivanmıştı. Herkesin en çok takıldığı, şaka yaptığı adamdı o."
"Başlarında ’ Burunsuz’ lâkaplı, emekli albay Kemal amca olurdu."
***
Çok sevdiğim,duygulu (gerçek ve insan ve Anadolu,ve Trakya ve Türkiye..) yeşilçam filmlerinden ,toplanmış karakterler gibi...