Bohçadaki mektuplar ve biz...
ne kadar ilginc degil mi? birbirini tanimayan iki insanin birbirine birbirini pervasızca anlatmasi. yasamini, umutlarini, hayallerini, korkularini, hayal kirikliklarini... oysa bize yabancilarla konusmamamiz ögretilmisti kücükken...
eskiden ese-dosta, anaya-babaya, sevgiliye mektuplar yazilirdi. mektuplar okunduktan sonra bohcalara sarilirdi büyük bir özenle. mektuplar bohcalara sigmazdi. mektuplarin ici acirdi...
ama devir degisti. mektup yerine 160 harflik sms’ler yazilir oldu. sonra e-mailler mektubun yerini aldi. ama hicbiri posta kutusunda bulunmus bir mektubun sicakligini veremedi. simdi herkesin bir elektronik posta kutusu var. seviniyor insan elbette bir mesaj geldiginde. ama ne kadar sicak olursa olsun yazilanlar, onlari koyacak bir bohcamiz yok artik. dosyalarin icinde de kaybolup gidiyorlar bilgisayara birsey oldugunda. oysa bohcalarin zamanla rengi solsada yine de o güzelim mektuplari itina ile yillar boyu saklarlardi...
hayatimizda öyle olmadi mi sanki? eskiden zaman uzun gibiydi ve o uzun zamana cok seyler sigdirilirdi. eskiden biz zamanla yarisirdik, simdilerde ise zaman bizimle yarisiyor ve ipi gögüsleyende hep zaman. zamana yetisemiyoruz bir türlü...
ve herseyi tüketir olduk canavar gibi. bir sarki hit oluyor. o cok sevilen sarki bir bakiyorsunuz ki iki ay sonra tükenmis. artik o tadi veremiyor. ama eski sarkilar öyle mi ya? halen daha icimizde nihavent makamindaki yankilari sürüyor. eskiye ragbet olsaydi bit pazarina nur yagardi deyisine inat!.. yinede ayni tadi veriyorlar.
iliskilerde öyle oldu. asiri üretim, asiri tüketimi getiriyor. asiri tüketimde doyumsuz insanlar yaratiyor. eskiden bayramda alinan yeni ayakkabilarimizla yataga girerdik. bayram günü de büyük bir keyifle giyer ve cilali parlak yüzünde kendi cocuklugumuzu seyrederdik...
cok sular akti köprünün altindan kisa sürede... tek degismeyen seyin degisim oldugunu anladik caresizce...
offenburg 17.08.2007