- 2110 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GÖRDESLİ MAKBULE
Yunan askeri, 15 Mayıs 1919 günü İzmir’i işgal etmiştir.
Demirci ve çevresinde de Kaymakam İbrahim Ethem (Akıncı)
Bey Başkanlığında, Akıncı Birliği oluşturulmaya başlanmıştı. Etrafa adamlar salınıyor, gönüllüler toplanıyordu. Akıncı Birliği Karargâhı’ndan gelen bir haber üzerine, Halil, gece gizlice evden ayrılarak, birliğine katılmak ister. Makbule durumu fark etmiş, onu takibe başlamıştır. Halil, Karargâh’a varmıştı ki bir sesle irkilir. Gelen Makbule’dir. İbrahim Ethem Bey kızmıştır.
- Kadın başına, gece vakti ne yaptın sen be gelinim?
- Ne olmuş kadınsak Beyim? Bu vatan, sadece erkeklerin mi ? Benim eşim, kardeşlerim, amcalarım, dayılarım, hatta dedelerim bile savaşırken, ben evde oturup kazak, yelek mi öreyim? Ölümümü mü bekleyeydim? Kadınsak; elimiz silah tutmuyor mu? Küçüklü-ğümden beri silah kullanırım, herkes bana Asker Makbule derdi. Siz Yunan mocuklarının (domuz yavrularının) girdikleri yerlerde kadın ve kızlarımızın namuslarına musallat olmuyorlar mı? Sabileri bile süngülerinin takıp da vahşetlerine bayrak yapmıyorlar mı?
- Tamam kızım, tamam! Nene Hatun gibisin maşallah! Akıncı Birliğine katıl ama hiç şikâyet istemem!
Gördes girişindeki Yunan Cephaneliği’ne, bir gölge yaklaştı. Nöbetçi asker, tüfeğine dayanmış uyuyor. Makbule yaklaştı ve aniden üstüne atladı, hançeri kalbine saplayıverdi.
- Seni gidi domuz mocuğu seni! Ne işin vardı buralarda ha, ne işin vardı? Bu toprakları dedelerimiz kanlarıyla suladılar, buraya gavur mısırı ektirir miyiz biz ?
Cephaneliğin yanındaki ahırdan bir at seçip, sırtına da mermileri ve silahları yükleyen Makbule, ahırın kapısını ardına kadar açtı ve cephaneliği ateşe verdikten sonra, kaçışan atlarla birlikte karanlıkta kayboldu, gün ağarırken Doma Dağı’ndaki Akıncı Karargâhı’na vardı, İbrahim Ethem Beyin karşısına çıktı.
- İşte Beyim, bunlar silah ve cephanem, dışarıdaki de atım!
Doma Dağındaki Akıncı Birliği’ne hayli gönüllü toplanmıştı. Eğitimlerini tamamlamak üzereydiler ki Yunan askerinin Gördes’i işgal ettiği ve şehri ateşe verdiği, arkalarında kadın, çocuk, ihtiyar yüzlerce şehit ve yaralı bırakarak Akhisar ile Sındırgı yönüne doğru ilerlemekte olduğu haberi geldi. Hemen bir Akıncı Birliği, Gördes’e doğru yola çıkarıldı, yaklaştıkça yanık ceset kokuları, burunlarının direklerini sızlatıyordu. Yaralıların acı feryatları, iniltileri, yakınlarını kaybedenlerin ağlamaları, ağıtları insanın içini dağlıyordu. Gözyaşlarına boğulan Akıncılar, intikam yemini ederek, Akhisar yönüne doğru takibe koyuldular.
Bu arada, Salihli çevresinde Kapancı Çiftliği civarında da Yunan güçleriyle direnişçilerin ilk teması gerçekleşmiş, şiddetli çarpışmalar olmuş, yüzlerce düşman askeri öldürülmüş ama Borlu’nun Yabacı Köyünden Yaşar ile Kırkağaç’ın Bakırlı Köyünden Mustafa da şehit olmuşlardı. Bu acı haber akıncıların daha da hırslanmasına sebep olmuştu. Takip devam diyordu.
16 Mart 1922, günlerden Cuma…
Akhisar-Sındırgı arasındaki Yanıkburun Deresi kenarındaki Çakır İsmail Çiftliği’nde derin bir sessizlik hâkim. Herkes uykuda. Horozlar, ağıt yakar gibi acı acı ötmeye başlamıştı, sanki olacaklardan haberleri varmış gibi.
Evin etrafı, kuşatılmıştı. Halil dönmeyince uyuyamayan Makbule, dışarıdaki ayak seslerini fark etmiş, hemen Parti Pehlivan’a koşmuştu. Parti Pehlivan, Yunan askerlerini gördü, arkadaşlarını kaldırdı. Herkes, hızlı ve sessiz bir şekilde pencereden inmeye başladı. Makbule tüfeğini aldı, pencereye doğru yönelecekti ki kapıdan düşman askerleri girdi, çıkan çatışmada iki askeri öbür dünyaya göndermişti ama kendisi de yaralanmıştı. Sürünerek dışarı çıktı, kendini dere kenarındaki bir kürün arkasına attı. Son gücünü topladı ve kendini arayan askerin üstüne atladı. Amansız bir boğuşma başlamıştı. Yunan askerini altına alan ve iki eliyle gırtlağına sarılan Makbule, bütün gücü ile sıkmaya başlamış, düşmanı öldürmüştü. Dişi bir kaplan gibi, düşmanı öldürmeden bırakmamıştı.
Düşmana hayli zayiat verdirilmiş, geri püskürtülmüştü. Akıncılar ve Halil Efe, yaralıları aramaya başladılar, Makbule’nin cansız bedeni dere kenarında bulundu, ellerini Yunan’ın gırtlağından iki kişi ancak sökebildi, orada mezar kazıldı ve defnedildi. Halil yıkılmıştı, arkadaşları onu teselli etmeye çalışıyorlardı ki kendi acısını kalbine gömmüş, asıl yapmaları gerekeni hatırlamıştı.
- Arkadaşlar, acım çok büyük, biricik ve çok sevdiğim eşimi şehit verdim. Başka arkadaşlarım da şehit oldular. Ağıt yakmakla,
döğünmekle düşmanı ülkemizden atamayız. Hadi toparlanın Yunan gavurunu takip edelim. Yoksa, ağlayacak vatanımız bile kalmayacak! Hadi davranın, gidiyoruz!”
17 Mart 1922 Cuma günü, sabahın kuşluk vakti. Makbule, 21 yaşında genç bir gelin iken şahadet şerbetini içmiş, cennete uçuvermişti. Vatan için canını feda etmiş Nine Hatunlar, Kara Fatmalar ve Ayşeler gibi. Onlardan geriye, bu aziz vatan bize armağan kaldı, bir de Gördes ve civarında hâlâ söylenen Makbule Destanı ve Türküsü.
MAKBULE
Gördes’e girince Yunan alayı,
Kaçmadı, savaşı seçti Makbule.
Gencecik gelindi, bitti balayı
Vatan için yârdan geçti Makbule.
Yirmi bir yaşında sanki ceylândı,
Korku ne bilmeyen bir küheylândı,
Düşmanı parçalar dişi kaplandı,
Genç yaşta cepheye koştu Makbule.
Halilim soldurdu gonca gülünü,
Kocayayla Gördes duydu ününü,
Vermedi vatanı seçti ölümü,
Kuş olup cennete uçtu Makbule.
Bitmişti kurşunu kaldı geriye,
Başladı boğuşma Rum askeriyle,
Gırtlağını sıktı sıktı eliyle,
Zaferlere muştu, muştu Makbule.
Destanın söylenir halkın dilinde,
Yunan askerleri kaldı elinde,
Mart’ın on yedisi Cuma gününde,
Kuş olup cennete uçtu Makbule.
Kaynak: Ali Aksakal.Salihli Hikâyeleri-Salihli: Sanayi ve Ticaret Odası,2008.96 s.
YORUMLAR
Bu olay Turgut Özakmanın Şu çılgın Türklerde anlatılır...
Güzel bir yaşanmış tarşhi gerçek...
Kutlarım selamlar
Ali Aksakal
Bu hikâyem benim yayınlkadığıom "Salihli Hikâyeleri" adlı son eserimde de yer almaktadır.
Selamlar.