- 653 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
MÜEBBETLİK HAYATIM - 7
Pazar günleri su satarak geçirdiğim o yaz günlerinde, ablamla birlikte Pendik sahilinde denize girdiğimiz günleri de hatırlıyorum. O günlerde deniz kirli mi değildi yoksa biz bunun farkında olmadığımız için mi rahatça denize giriyorduk ; işte bunu bilmiyorum.
Okullar açılmış ve ben ikinci sınıfa başlamıştım. Ablam da dördüncü sınıftaydı.
Sanırım daha ilk aylardaydık. Okuldan döndüğümüz bir Cumartesi günü ( o zamanlarda Cumartesi günleri de okula giderdik) evimizin önünde bir kamyon gördük. Lâkabı Nalbant olduğu halde benim kömürcü olarak bildiğim Ahmet amcanın kamyonuydu bu. Şu bizim köylülerin de ulaşım aracı olarak kullandıkları iki kamyondan biri.
Üstümün değiştirildiğini dahi hatırlamıyorum. Annemin elinde bir pazar çantasını Ahmet amcaya verdiği geliyor aklıma. Daha sonra ne olduğunu, neden olduğunu bile anlayamadan kamyona bindirdi beni annem. Kamyon hareket ettiğinde Mukaddes ablamın bağıra bağıra ağladığını hatırlıyorum. Hatta kendini yerlere atmıştı ağlamaktan. Tabii bu ağlamasının nedeni, çocukça bir kıskançlıktı. Kamyonla gezmeye gidilirdi ve benim bindiğim kamyona o bindirilmemişti.
....................
Canım anneciğim ,
O günlerde anlayamamış olsam bile, bu gün anlayıp sana hak verebiliyorum. Hayat şartları seni mecbur etmişti demek, benden ayrılmaya. Yıllarca bize kötülediğin,korkmamıza sebep
olduğun babamın yanına bile göndermeye mecbur kalmanı,bir şekilde anlayabiliyorum.
Bir şeye kırgınım anne ! İçimdeki en büyük yara, ömrümce kanayan bir tek yara var anne !
Bir öpücük konduramazmıydın ayrılırken ? Sarılamazmıydın son kez ? Ayrılıyorduk biz anne ! Üstelik benim haberim yoktu bu ayrılıktan. Haberim olsaydı eğer, ben sana sarılırdım, defalarca öperdim gül yanaklarından anne ! Ne olurdu son kez sarılsaydın bana, bir kerecik öpseydin beni anne !
.....................
Kurtköy’ün tam ortasındaydı kahveler. Yolun hemen sağında, babamın işlettiği Küçük İbram’ın kahvesi, az ileride solda Konyalı’nın, sağda az içeride de Remzi Başaran’ınkiler.
Yolun üzerinde durdurdu Ahmet amca kamyonu. Önce kendisi indi. Sonra da benim tarafımdaki kapıyı açıp ,
- Hadi bakalım geldik, deyip elimden tuttu ve beni de indirdi. Bir elimde okul çantası, diğer elimde giysilerimin bulunduğunu tahmin ettiğim pazar çantası. Şaşkınlık içindeydim. Neler olduğunu henüz anlayamamıştım.
- İncirliiiii ! Bak sana kimi getirdim ! diye kahveye doğru seslendi Ahmet amca. Babam bu lâkabı Tepeören’deyken bir kilo incirine güreş tutup kazandığı için almıştı. Onu köyden tanıyan biri, lâkabını da buraya kadar taşımıştı.
Az sonra bana doğru gelen adam , babamdı. Onu bir kaç defa da Pendik’te görmüştüm. Annemin bize kötülediği bu adamdan her gördüğümde kaçmak istemiştim. O ise, bana yalvararak cebindeki tüm bozuk paraları vermişti.
Şimdi kollarını açmış bana doğru geliyordu babam. Sevinmişti beni gördüğüne. Sarılmak, öpmek istiyordu. Bense korkuyor, hatta ağlıyordum. Kötülemişti çünkü annem ; korkutmuştu bizi ondan. Kollarına alıp sımsıkı sardı, doyasıya defalarca öptü yanaklarımdan. Ben korkudan ağlarken o,hüzünlü bir sevinçten, mutluluktan ağlıyordu...
(Devam edecek)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
anneden ayrı düşmek, bir ocaktan diğer ocağa savrulmak, yerini yadırgayan çiçekler misali yeniden canlanmaya çabalamak
işte bu duygu öyle bir duygudur ki ne kalemler yeter anlatmaya ne yürekler dayanır dinlemeye küçücük ellerle kocaman yükleri taşımak güçsüz tırnaklarla hayatın çetrefilli yokuşlarını tırmanmak...
çok zor..
tebrikler devamında görüşmek üzere....
Müebbetlik hayatınızı ilgiyle takip ediyorum.Pendik doğumluyum bende.Kurtköy/Kavakpınar'da işyerim.Eşim de Süreyya Paşa ilkokulunda okumuş.Kardeşimin Kadıllı/Ovacık köyü arasındaki evine giderken,defalarca geçtim Mollafenari'den.
Köylerin Karadeniz'den göçen ailelerce kurulduğunu biliyorduk,değilmiş demek.Dragos/Kartal/Pendik sahillerinde geçti çocukluğum.Çocukluğumuzun üzerinden sahilyolu geçiyor şimdi.
Akraba evliliğinin olmaması,annenizin Arnavut kökeni tipik bir Balkan ailesini tanıtlıyor.Bizim ailemizde,bir anlaşma varmış gibi,babamlara kadar gelinler hep Arnavut'tur.Annemde,babaannem de öyle.
Anılarınızla yöremizin eski halini de canlandırmış oluyorsunuz.
Selam,saygı.