- 7520 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Vicdan
Mehmet Bey seccadesini almak için yüklüğü açtığında, karısı Ayşe, bir elinde insülin şişesi, diğer elinde şırınga, titreyen elleriyle insülinini yapmak için uğraşıyordu. Seccadeyi yere sermek üzere olan Mehmet Bey, aklına bir şey gelmiş gibi aniden arkasını dönüp:
-Çabuk kocadın be kocakarı... Bak ne diyecem sana. Şöyle eli ayağı tutan bir kadın alalım. Hem sana bakar, hem benim ihtiyaçlarımı karşılar. Sen kocadın, ama ben daha dincim. Bi karıya ihtiyacım var.
Mehmet Bey, yetmiş iki yaşında, emekli, altı çocuk sahibi, dışarıdan bakıldığında, kendi halinde bir adama benziyordu. Karısı Ayşe ise, çocuklarını iyi yetiştirmek için elinden geleni yapmış, hayatın her döneminde eşinin yanında olmuş, çevresinde sayılıp sevilen, altmış üç yaşında, şeker hastası bir hanımdı.
Kocasının ağzından son zamanlarda, şakayla karışık böyle sözleri sıkça duyar olmuştu, ama ilk kez ciddi ciddi söylüyordu adam. Bu sözler karşısında, titreyen elleri daha bir titremişti. Bütün gücünü toplayıp, kocasına :
-Ben bakıcı falan istemiyorum! Yok, illâ ki ben kadın istiyorum diyorsan, tut bir ev, koy kadınını oraya! Ben ölmeden bu eve kadın madın giremez! Çocuklarımız bakıp duruyor; Allah’tan belânı mı istiyorsun sen! Adam iyice sinirlenmiş, elindeki seccadeyi yere çarparken:
-Senin ölmeni beklersem daha çookkk bekleyeceğim gibi… Ayrı ev mev tutamam! Bu yaştan sonra, beni ele güne rezil mi edeceksin! Aha bu eve gelecek kadın. O kadar!
Ayşe Hanım’ın, elleri zangır zangır titremeye, gözü kararmaya başlamış, elindeki insülin şişesi yuvarlanıp, karşı divanın altına girmişti. Olduğu yere yığılıp kaldığında, kocası:
-Gavur inadını sürdürüyon! Ne var sanki bi kadın alsam?
Bir süre divana yığılan kadına bakıp, hastaneye götürüp götürmemek arasında gelgit yaşadıktan sonra, kızına telefon açıp:
-Alo! Kızım Döne, anan hastalandı. Acık bize kadar bi gelsene!
Annesinin hasta olduğunu bilen Döne, koşar adım geldiğinde, annesi kendinden geçip komaya girmişti. Babasına:
-Hemen bir taksi çağırıp hastaneye götürelim. Annem komaya girmiş!
-Siz götürün. Yarın bayram ya, ben kurbanlık alacağım.
-Annem ölüyor, senin kurbanlığın mı kıstı baba! Önce annemi götürelim.
Döne babasının duyarsız tavırları karşısında, daha fazla beklemeden, hemen bir taksi çağırıp annesini hastaneye götürmüştü. Doktorların olağanüstü çabaları sayesinde, annesi tekrar hayata dönmüştü. Döne ablası Zeynep’e telefon edip:
-Abla annem hasta, ben onu hastaneye yatırdım. İzin alabilirsen sende gel.
Zeynep annesinin hastanede olduğunu öğrenince, iş yerinden izin alıp, koşar adım hastaneye giderek, annesinin odasına girmişti. Annesi Zeynep’i görünce çok sevinmişti. Zeynep şaşkınlıkla annesine bakıp:
-Ne oldu sana anne ya? Dün iyiydin.
-Ne bileyim kızım? Aniden komaya girmişim. Döne getirdi sağ olsun.
-Tamam anne. Sen kendini üzme. Ben gidip doktorla konuşayım. Bakalım neyin varmış, birde doktordan öğreneyim. Sonra konuşalım. Zeynep odadan çıkıp doktoru bulduğunda:
-Doktor Bey, ben Ayşe Kurt’un kızıyım. Annemin nesi var öğrenebilir miyim?
-Bak kızım, annenin durumu ciddi. Şeker komasına girmiş. Tedaviye cevap verip hayata döndü. Tekrar komaya girerse ölebilir. Kan verilmesi gerekiyor. Kanı yok denecek kadar az. İyileşinceye kadar hastanede yatması gerekiyor. Durumu ciddi yani…
-Tamam doktor bey. Annem hastanede yatsın. Gerekirse bizde kan verebiliriz.
Zeynep doktorun yanından çıkıp annesinin odasına geldiğinde, annesi meraklı gözlerle kızına bakarak:
-Neyim varmış Zeynep? Ne dedi doktor?
-Pek bir şeyin yokmuş anne. Yalnız hastanede yatman gerekiyormuş. Çok güçsüz kalmışsın. Sana kan verecekler. Bayramı hastanede geçireceğiz. Sen iyi ol da anacığım, bize her gün bayram. Sensiz bayramı ben neyleyeyim?
Zeynep bir süre annesiyle sohbet ettikten sonra, Döneye:
-Döne sen bu gün annemin başında kal. Ben iş çıkışı gelir, gece kalırım. Şimdi işe gitmem lazım. Zaten ikimizi birden burada bekletmezler.
Sonra annesine dönüp:
-Anne, ben şimdi gidiyorum. Bana bir şey diyor musun? Sakın babam falan gelip de seni çıkarmaya kalkarsa, hastaneden çıkma. Sana kan verilecek.
-Tamam kızım, çıkmam. O gavur gözlü adam, beni hastaneye falan getirmez. Zaten Döne olmasaydı şimdiye kadar ölmüş olacaktım.
-Şimdi nasılsın anne? Kendini iyi hissediyor musun?
-Ben iyiyim kızım. Sen işine git. Akşam gelirsin.
-Tamam anne, ben gidiyorum. Bir şey istiyor musun? Bak tekrar söylüyorum, hastaneden çıkma sakın.
Annesinin solgun yanaklarını öpen Zeynep, hiç istememesine rağmen işinin yolunu tuttu; ama akşamı edemedi. Patronuna durumu anlatarak, tekrar hastaneye geldiğinde, annesi odasında yoktu. Yanındakilere sorduğunda: "Yaşlı bir adam geldi. ’Yarın bayram, hastanelerde sürünemem. Gelen olur, giden olur.’ diyerek, kadını zorla çıkardı. Doktorla da kavga ettiler."
Zeynep duyduklarına inanamayıp, hiç soluk almadan gerisingeri annesinin evine geldiğinde, annesi ikinci komaya girmişti. Bütün hışmıyla babasına:
-Hasta kadını neden çıkardın? Bak yine komaya girmiş. Hemen hastaneye götürelim!
-Ne hastanesi ya! Kadın ölüyor, sen hastane diyorsun. Ölecekse evde ölsün. Bayram bayram hastanelerde uğraşamam şimdi!
-Tamam! Sen uğraşma biz uğraşırız! Hastaneye götürelim!
-Nereye götürecen? Kadın canıyla uğraşıyo. Sen de onu hastane hastane dolaştırma! Az sonra ölür zati!
Zeynep daha fazla dayanamayıp, annesinin yanına diz çöküp hıçkırıklara boğulmuştu. Annesi ise, gözlerini kapatmış upuzun yatıyor, sadece nefes alıyordu. Annesini uyandırmak için ne kadar uğraştıysa da, uyandıramamış, hiç bir cevap alamamıştı.
Bütün çocukları başına toplanıp, geç saatlere kadar başında beklemişlerdi. Bir ara, nefesi baloncuklar halinde ağzından uçuşmaya başlayınca, yan odada yatan babası bağırışlara gelip:
-Ölmedi mi daha?
Zeynep bütün kızgınlığıyla adama bağırıp, "Ölmedi!" dedi.
Adam kalabalığın içinde bir yerlere sıkışıp oturunca, on dakika sonra hasta kadın son nefesini vermişti. Zeynep annesinin ellerini tutup:
-Mekânın cennet olsun anacığım! Çektiklerin günahlarına kefaret olsun!
Karısının öldüğünü gören adam yerinden kalkıp:
-Siz ananızı soyun. O bana namahrem oldu artık. Diyerek yan odaya gidip deliksiz bir uykuya dalmıştı. Çocuklar annesinin başında ağlayarak sabahı etmişlerdi. Sabah erkenden kalkan Mehmet Bey, her zaman giymeye kıyamadığı takım elbiselerini giyip, cenaze işlemlerini hazırlamak için evden çıkarken:
-Bu gün bayram.Güzel giyinmek lazım.
Zeynep artık tahammül edemiyor, adamı bir kaşık suda boğmak istiyordu. Hiddetle bağırmıştı.
-Bayram için mi giyindin? Yoksa dul karılara şirin görünmek için mi?
Babası duymadı bile...
YORUMLAR
hayatın acı gerçeklerini iyi gözlemliyorsun...tebrikler..
Düşündüren etkili bir öyküydü.
Anlatımınız çok güzel...
Sevgi ve saygılarımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Böyle insanların halazırda olabileceğini düşünemiyorum
kırk yıl bir yastığa baş koymuş bir adam nasılda eski bir eşyaya yaptığı muameleyi eşine yapabilir.
Hayatın içinden kesintiler gerçek yaşam....
Elinize sağlık Emine Hanım çok güzel konuları işliyorsunuz...
........................saygımla
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgilerimle.......
Çok güzel ve ders verici bir öyküydü. Anlatım çok net, sözcükler güzel seçilmişti.
Çok beğendim. Sizin yazılarınız güzel oluyor...
Sevgi ve selamlarımla...
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
üf bne arkadaşım...
her ne kadar bir öykü gibi görünsede ülkemizde o kadar sık yaşanan gerçek bir öykü ki şaşrımamak gerek.
anlatım ve tema çok güzeldi arkaşım
paylaşım için teşekkürler.
sevgim ve selamımla.
Emine UYSAL (EMİNE45)
yorumun için çok teşekkür ederim...
sevgiler...
Yazılarda ilk dikkat ettiğim husus; imlâ kurallarına uygunluk ve yazı düzenidir. Sizi uzun süredir okuyorum ve yazılarınız her geçen gün daha iyiye gidiyor. Anlatımınız da güç kazandı.
Yazının içeriğine gelince iç yaksa da maalesef çevremizde oldukça sık rastlamaktayız böylesi tiplere. Sosyal içerikli bir yazıydı. Daha çok irdelenebilir miydi diye sordum kendime ama bitim güçlü kesilince sonuç okuyucuya bırakılmış; bu güzel.
Emine UYSAL (EMİNE45)
Yorumunuz çok değerliydi...
sevgiler...
....Peki koskoca birlikte oldukları yıllar nasıl geçmiştir???
Herhalde duvarların dili olsa söylese...İşte sevginin olmadığı bir birliktelik,yaş kaç olursa olsun..sevgi ve saygı yoksa...hüzün var demektir..
Nerden buluyorsun böyle öyküleri..daha öceki öykün bir başkaydı.....
Şimdi başını koyacak bir omuz arasın.....Bulabilirse tabiki...saygılar dost
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
adama bak ya krısı ölüyor ve adamın umrunda değil ne insanlar
allah sabır versin kalanlara yüyeğine sağlık tebrikler sevgiler.....
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Yaşadığımız toplumda, örneklerini çokça görüğümüz bir dramı çok, ama çok etkili anlatmışsınız. Evet, Mehmet Bey gibi vefasızlar yok değil yaşadığımız toplumda. Hadi Ayşe Hanım öldü, Mehmet Bey' de sonra başka bir kadın getirdi eve. Peki ölmeyipte üzerine bir, iki, hatta üç kuma gelen hanımların yaşadıklarına ne demeli.
Düşündüren bir yazıydı. Tebrik ederim.
Mustafa Sakarya tarafından 1/26/2010 10:16:51 AM zamanında düzenlenmiştir.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
Bu ibretlik öykü, kurgu ise eğer ; hastahaneye gelen çocuklarından biri de erkek olmalıydı. Yoksa öyküde baba gibi düşünmeyen bir erkek bulamadık. Bütün erkeklerin o adam gibi olduğunu iddia etmek istemediniz herhalde !
Öyleleri var gerçekten ama bütün erkekler de onun gibi değil. Olay erkekler açısından ve hatta insanlık açısından utanç verici...Anlatım güzel..Tebrikler.
Emine UYSAL (EMİNE45)
sevgiler...
yazılarına başlayınca...derlerya bir solukta okunuyor her zamanki gibi harika bir yazı...yalnız o duygusuz mehmet elime geçse bir kaşık suda boğardım.....ananın dramı.... kızların çabası.... babanın iki ayaklı bir yaratık olduğunu çok güzel işlemişsin bu güzel yazının hak ettiği yerde olması lazım....kutluyorum kardeşim çok güzeldi.... saygılar
Emine UYSAL (EMİNE45)
Sevgilerimle...
Yaşamanın içinden bir kesit sunmuşsunuz...SanırımMehmet bey gibi bunamış insanlar her zaman vardır;ne söylediğini bilmeyen...
Anlamlı bir öyküydü...Tebrikler...Selamlar...Saygılar...