- 1083 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
BİR TATLI HUZUR İSTİYORUM HIYAR'LARA SÖVMEK İÇİN
Sanatçı ve Sanatseverin edebi ve edepli olduğu günlerdi o günler. Sinemaya, tiyatroya, şiir dinlenecekse muhabbete gidilirken bayramlık elbiseler seçilir, çokça heyecan alınır en beyefendi havalara girilir, öyle gidilirdi gidilecek yere.
1970 ‘ li yıllarda belki de mahallesinde bir tiyatro salonu olan ender insanlardandım. Bir adabı vardı tiyatroya ve tüm kalabalık yerlere gitmenin. Özellikle ayakkabılarıma dikkat ederdim temiz ve parlaklığına, sonra ağzımın sarımsak soğan kokup kokmamasına . Bilirdik, bu mekânların yazılı olmayan bir soğan sarımsak yasağı vardı özellikle zeytinyağlı sarma . Yine bir oyun sonrası Rüştü ASYALI’ dan ilk kez dinlemiştim, kartvizitini Vasfi Rıza Zobu’nun sahnesine atan (hıyar) herifin hikayesini . Şaşırmıştım “vay anasını eskiden ne çok hıyar varmış” diye iç geçirip, memnun olmuştum zamanemin hıyarsız oluşuna.
Şimdi maalesef o çok geçmiş zaman hıyarlarının mutasyona uğramış mevcudiyetleriyle 2010’lu yılların midesi fena halde bulanmakta. Hatta kefir mayası gibi tüketildikçe çoğalmış bu hıyarlar. Hıyarsız bir ara zaman yaşamışız ama 1980 sonrası durum değişmiş. Bilumum memleketlerde eşeğe çüş denir mesela, köpeğe hoşt, kediye pisttt, hemen anlarlar hitabetimizi. Lakin hıyarlara bir höttttt desek” vay terbiyesiz “ edasıyla ahkam kesmeye başlıyorlar. Yani zamanın çağdaş hıyarlarına bir höttt desek bizim dağlar yıkılıyor.
Bilen bilir öyle lafı ve yazıyı fazla uzatmam. Zira uzun yazıları kimse okumuyor internet ortamında. Amma velakin bir düş görürüm son günlerde. Düşümde irice bir hıyarın midesindeyiz ve midenin içinde kıllı bir timsah (Bu timsah kıllıdır) kıllı timsahın dişlerinde minnacık bir kağıt, kağıtta şiir, şiirde sövüyoruz tüm hıyarlara ve kurtarmaya çalışıyoruz iğrenç ağız kokusuna rağmen, sövgümüzü bile o sefil dişlerden.
AHMET ARIK
OCAK