- 2312 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
290 - EL BÂSIT
Onur BİLGE
Nazan’la Levent’in anlaşmazlık sebeplerinin başında, Levent’in ailesinin, özellikle düğün için yapılan masraflarla ilgili ödemeler konusundaki duyarsızlığı geliyordu. İkinci sebepse, Leven’tin pısırıklığı, kendisini geliştirmekteki umursamazlığı, daha az kazanıyor oluşu, yani kısaca her konuda Nazan’dan en az bir adım geride kalışıydı.
Nazan, hırslı ve kaprisli bir kızdı. Yaş, kültür, ruh ve beyin yapısı olarak eşinden ilerdeydi ve sürekli gelişme yönünden bazı beklentileri vardı. Aşk evliliği yapmış olmalarına rağmen, ömür boyu beraberliklerinin temelinde bir yalan yatıyordu. Nazan Levent’ten gerçek yaşını gizlemiş; bu yalan, evlilik arifesinde ortaya çıkmış, mide bulandırmıştı.
Efendimizin, evlilik konusunda, eşlerin her yönden birbirlerine denk olmalarının, evliliklerinin sağlıklılığında çok önemli olduğunu vurgulaması, boşuna değildi. Nazan, en az kendi düzeyinde bir eş seçmiş olsaydı, bugün bu sorunlar ortaya çıkmayacaktı. Nazan, zor bir kız. Onunla yaşamak kolay değil! Hırslı, kaprisli, geçimsiz ve asabi oluşu nedeniyle mutlaka yine birçok sorun çıkacaktı. Evlilik, sabır ve fedakârlık isteyen bir müessesedir.
Özel olarak Define’yle neler konuştular, bilmiyoruz ama Leven’in bazı sözlerine bakılırsa, topun ağzında yine onun olduğu anlaşılıyor. Viranenin ikinci katında, kömür sobasının etrafında, yağmur sesinin fon müziğiyle yaptığımız sohbet sırasında, bir kitaptan okuduklarını anlatmaya başladı.
“Ünlü Sosyolog Ayfer Monolog, yapmış olduğu araştırma sonucunda, evliliği sakıza benzetmiş. Çiğneme becerilebilirse, iyi ve faydalı; aksi halde, can sıkıcı ve sinir bozucu olduğuna değinmiş.” diye söze başladı. Define:
“Neden başka bir şeye değil de sakıza? Her şeyin, iyi veya kötü yanları vardır ve her şeyin faydası veya zararı, kullanımıyla alakalıdır.” diye sordu. Aralarındaki konuşmayı dikkatle dinlemeye başladık.
“Sakız çiğnemenin; eğlenceli, faydalı ama çok da gerekli olmaması, sigarayı bırakmak ve abur cubur yememek için tercih edilmesi, ilkin ağza ferahlık verişiyle hoşluğu, fakat zamanla çürüyüp acılaşması, yapışkanlığı nedeniyle bulaştığı yerden temizlenmesinin zor, kurtulmanın bazen imkânsızlığı, iyi veya kötü olan tadının sadece çiğneyen tarafından bilinmesi, çene kemiklerini güçlendirmesi, onu çiğnerken başka şeyler yenememesi, aksi halde sakızın çiğnenemez hale gelmesi nedeniyle evliliği sakıza; kâğıdından fıkra veya fal okunduğunda gülünüp eğlenilmesi ve çok kısa sürüşünü balayına; çam sakızı yahut hakiki damla sakızları gibi kolay kolay çürümeyen, çiğnendiği sürece zevk verenlerini de aşk evliliğine benzetmiş.”
“Çene kemiklerini güçlendirir. Doğrudur. Gerçekten de çok gerekli değil ama benim çağımda... Sizin için gerekli... Efendimiz: “Evlenin ve çoğalın! Ümmetimin çokluğuyla övünmek isterim!” demiş.
“Yapıştı mı çıkmaması...”
“Ya, bazen öyle olur da aylarca uğraşıp zorla kurduğum, yıllarca borcunun altında iki büklüm olduğum evliliğim, topu topu on iki dakikada bitiverdi. Bazen de bu kadar kolay olur. Olur da o kararın alınması yıllar alır ve o yıllar, asırlar kadar uzun gelir. Neler çektiğimi bir ben bilirim, bir de Allah!..”
“Ayrıldığında neler hissettin, dede?”
“Önce büyük bir boşluk ve şaşkınlık... Sonra da Allah’ın El Bâsıt isminin tecellisini...”
“Ne anlama geliyor?”
“El Bâsıt, Allah’ın, Ruhları bedenlere yerleştirme, genişletme, açma ve dilediğine bolluk verme sıfatı...” Ben de kelime anlamına değindim:
“Bast kökünden gelir. ‘Basit’; ‘yayan, yayıcı, açan’ demektir. ‘Bast’ da, ‘yayma, serme, açma; gevşetme’... ‘Beseta’ fiili, kabzetmenin zıddıdır. "Bâsıt" da Allah’ın; açan yayan, genişleten anlamındaki ismidir.” Define devam etti:
“Her hayrı veren, lütfunu ve rahmetini kullarına yayan, genişleten, açan ve bolluk veren... Bu ismiyle bize; rızık, neşe, rahatlık ve bolluk verir, lütuf ve rahmetiyle muamele eder. Dilediği kullarının rızkını genişletir, ruhları cesetlere yayar. Hayatımız, kudret elindedir. Dilediğinden, bahşetmiş olduğu serveti, evladı, eşi, yaşama sevincini ve ferahlığı kabz eder, istediğine de mutlu bir hayat ve bol rızık verir. Yani arzusuna göre kabz veya bast ile muamele eder.”
“Neden herkesi mutlu etmez ki?”
“Hikmetinden sual olmaz. Sıkıntılar ve darlıklar olmazsa, imtihan da olmaz. O zaman dünyada durmanın anlamı kalmaz. Kullarının rızkını bol verseydi, şımarırlar, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Dilediği ve gerektiği kadar verir.” İhsan araya girdi ve dedi ki:
“Başa bela gelmez, kul azmadıkça!” nasıldı o söz ya?” dedi. Mahir:
“Oğlum, bir kere de doğru bir laf et ya! Biliyorsan, söyle de ilim alsınlar; bilmiyorsan, bari sus da âlim sansınlar! O, öyle değil. İyi dinle! Yaz bir kenara da ezberle!
“Kula bela gelmez, Hak yazmadıkça
..Hak bela vermez, kul azmadıkça...” dedi. Orçun:
“Hak, kulundan intikamı kulu eliyle alır
..İlmi Hakkı bilmeyenler, onu kul yaptı sanır.” diye ilave etti. Ben de tamamladım:
“Cümle eşya Halık’ındır; kul eliyle işlenir
..Emri Bari olmadıkça sanma bir çöp deprenir.” Levent, çok dertliydi. Her zaman konuşmazdı. Bugün sabır küpü dolmuş olmalıydı. İsyan edercesine:
“Fakirliğin gözü kör olsun! Şimdi zengin olsaydım, hiçbir sorunum olmayacaktı.” diye söylendi. “Bastırdın mı parayı, diploma bile alıyorsun! Hem zengin olunca diplomaya ne gerek var?”
“Zenginlik ne için?” diye sordum.
“Mutluluk için...” diye cevap verdi.
“Tüm zenginler mutlu mu?”
“Sanmam ama bazıları mutlu...”
“Fakirlerin de bazıları mutlu... Hatta daha da çoğu... Mutluluk, mutlu olma yolları arayıp bulan ve uygulayanındır. Bunun için ille de zengin olmak gerekmez. Belki de kırdaki dertsiz tasasız çoban, dünyanın en zengin insanından bin kat daha mutludur. Azıcık aşım, kaygısız başım...”
Levent, bir şey söyleyemedi. Hak vermiş görünüyordu. Define, El Bâsıt ismini açarak, sabrı tavsiye etmeyi sürdürmeyi yeğliyor, aşağıdan getirdiği notlarını karıştırarak, o konuda kaydettiklerini okuyordu:
“İmam Gazali’ye göre ‘Basıt’; ‘kulların kalplerini, rızka ümit beslemeye hazırlayan’ demekmiş. Her çeşit nimeti bahşeden anlamındaki Bâsıt isminin tecellilerinden olan rızık, zengin fakir herkese iner. Taksimata rıza göstermek, verildiği kadarıyla yetinmesini bilmek ama yine de çalışmaktan ve arttırılması için dua etmekten vazgeçmemek lazım.
Bakara Suresinin, 245. Ayeti mealen şöyle: "Allah’a kat kat karşılığını artıracağı güzel bir ödünç takdiminde kim bulunur? Allah (kimini) daraltır, (kimini) genişletir. Siz ancak O’na döndürüleceksiniz"
Bu konuda başka ayetler de var. Şuara Suresi’nin 27. Ayeti’nde: “Eğer Allah, rızkı kullarının hepsine bol bol verseydi, yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Ama o, dilediğini bir ölçüye göre indirir. Doğrusu O, kullarından haberdardır; onları görendir." buyruluyor.
Maide Suresi’nin, 64. Ayeti’nde: “Hayır, Allah’ın iki eli de (vermeye haddi hesabı olmayan bir şekilde) açıktır. O, nasıl dilerse, öyle infak eder."
İsrâ Suresi’nin, 27. Ayeti’nde: "Elini boynuna bağlayıp asma, onu büsbütün de açma, sonra kınanır, pişmanlık içinde açıkta kalırsın. Şüphesiz ki Rabbın rızkı dilediğine genişletir, dilediğine de bir ölçüye göre daraltır. Çünkü her halde o, kullarından haberdardır ve onları mutlaka görür. "
Ra’d Suresi’nin 26. Ayeti’nde: “Allah dilediğinin rızkını genişletir ve bir ölçüye göre daraltır. (İnkârcı maddeciler) ise dünya hayatıyla sevinirler. Oysa dünya hayatı ahrete göre ancak az bir geçimlik ve çok az bir yararlanmadan ibarettir."
Zuhruf Suresi’nin, 32. Ayeti’nde de: "Ey Muhammed, Rabb’inin rahmetini onlar mı taksim edip paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik." buyruluyor.
Rızıkları geniş edicidir. Haşr vaktinde, ruhları cesetlerine neşir edicidir. Bunlar, fiili sıfatlardır. Buradaki hisse, kişinin, kabzı ve bastı Allah’tan bilmesidir. Kabz, adalet gereğidir, sabretmelidir. Bast, fazlındandır, şükretmelidir. Kalplerimizde de kabz ve bastı uygulamalı, Allah’ın sırlarını, ehli olmayandan kabz, ehli olana bast etmeliyiz.”
Allah-ü Teâlâ, Bâsıt ismiyle kâinatı geniş olarak yaratmış, yeryüzünü döşek gibi yaymıştır. Sonra da insanları ve onlar için gereken maddi manevi rızık ve nimetleri var etmiştir.
Hazreti Adem’e ruh üflemiş, canlılığı tüm bedenlere yaymıştır. Emirlerine itaat etmeyen, kurallarına uymayan, nimetlerine şükretmeyen insanlara, Kabiz ismiyle tecelli eder. Onların ruhları sıkılır, içleri daralır. Ölürken de son derece acı çekerek ruhlarını teslim ederler.
İman ve itaat eden kullarına genişlik verir, önündeki engelleri, içlerindeki darlığı kaldırır, işlerini kolaylaştırır, ferahlık verir. Firavun’la ordusunu onları yakaladığı gibi Kabz eden, Hazreti Musa ve taraftarlarına Bast ismiyle tecelli eden O’dur. İsrailoğulları için Haşr Suresi’nin 10. Ayeti’nde, mealen şöyle buyuruyor: “Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da…”
Hazreti Eyyüb, bir gün içinde tüm mal varlığını ve çocuklarını kaybetmiş; şeytan onu, isyana teşvik etmiş ama o, Allah’a tam bir teslimiyetle tevekkül edip çok sabrederek mertebe bulmuştur.
Biz Müslümanlar, hiçbir zaman Allah’tan umut kesmeyiz. Asla isyan etmez, sabrederiz. Darlığı veren, orada ya da burada genişliği de verecek olan, Allah’tır. İhsanı ve bağışı sonsuzdur. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarından haberdardır. Dilediğiyle arasındaki perdeleri kaldırıp, cemaliyle şereflendiirir.”
“Dedeciğim, bu ismin özellikleri nedir? Yani ‘Ya Bâsıt’ diyerek zikredildiğinde neler olur?” diye sordu, Neşe. Define:
“Yüreğe ferahlık verir. Günde yetmiş iki defa okuyan, rızıkını kolayca elde edermiş. Seher vaktinde ellerini açarak "Yâ Bâsit" diye on defa okuyup elini yüzüne süren, kimseye muhtaç olmazmış. Sıkıntıda olan, dara düşen, ıstırapla kıvranan, bu ismini okumaya devam ederse, sıkıntılardan kurtulurmuş. Hayvani gıdalardan uzak durup, bir yıl boyunca, günde otuz bir defa "Yâ Bâsit" okunursa, kalp gözü açılırmış. Sürekli okuyanlar, korkudan kurtulur, maddi manevi feyizlere mazhar olurlarmış.” dedi. Daha sonra da laf arasında, ortaya söyler gibi Nazan’la Levent’e gönderme yapmayı da ihmal etmedi:
“Kara gün kararıp kalmaz! Güneş var! Gençler! Bütün münasebetlerde, özellikle ikili ilişkilerde, stres ve gerginlik içinde olabilirsiniz. Hastalık, bunalım, yorgunluk ve açlık gibi durumları da göz önüne alarak ortamı kontrol altında tutmaya çalışmalı, kazaya sebebiyet vermemek için ısıyı ve hızı iyi ayarlamalı, sarf edeceğiniz sözleri dikkatle seçmeli, hızlanınca ara vermeli, giriş çıkış, yol ve zamaıı iyi planlamalısınız...”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 290
YORUMLAR
Her şeyin, iyi veya kötü yanları vardır ve her şeyin faydası veya zararı, kullanımıyla alakalıdır.”
bencede.
Biz Müslümanlar, hiçbir zaman Allah’tan umut kesmeyiz. Asla isyan etmez, sabrederiz. Darlığı veren, orada ya da burada genişliği de verecek olan, Allah’tır. İhsanı ve bağışı sonsuzdur.
evet hic birseyy eklenemez bu aciklamalara.
“Kula bela gelmez, Hak yazmadıkça
..Hak bela vermez, kul azmadıkça...”
evet cok anlamli.
yüregine emegine saglik.birbirinden anlamli yazilar her seferinde.
sonsuz sevgimle