HIZIR
H I Z I R
Fabrika da adamın adı Yunus’tu. Ama herkes, yüzüne Yunus, Yünis der. Arkasından Hızır derlerdi. Bazıları da Yunus ile Hızır’ı birlikte söylerlerdi. Adam her ikisini de ismi olarak benimsemişti. Adam otuz yaşlarında mızmız dedikleri tiplerdendi. Beş vakit namazı hiç kaçırmazdı. Her işi yaparken bir besmele çeker idi. Sigara içiyorlar diye, insanların içine girmezdi. Pis yere düşmüş ekmek parçasını alır yerdi. Vardiya da boş saatlerde okumak için aldığımız milliyet gazetesini, komünist gazetesi diye elini sürmezdi.
Ben iş yeni girdiğimden, bu adama dindar olduğu için Hızır dediklerini düşünüyordum. Bir gün 24.00 – 08.00 vardiyasında Ateşçi Ustası ile sohbet ediyorduk.
- Usta bu adamın ismi Yunus mu? Hızır mı? Yoksa Yunus Hızır mı? Dedim.
- Boş ver pezevenki dedi.
Sonra baktı ki, uykumuz gelmiş, başladı anlatmaya.
- Bir gün bu Yunus, Hızır olmadan önce gece vardiyaya gelmedi. Mahalleden komşusu Hamza’ya, şu senin komşunu bir yokla hasta mı? Bir problemi mi? Var. Derik. Hamza gitti ki, Yunus Karakol’ imiş.
Ateşçi Musa usta bir sigara yaktı ve anlatmaya devam etti.
- Yunus’un eve hızsız girmiş, o da karakola şikayete gitmiş. Şikayet ettiği adam, her zaman eve gelip giden bir Hızır’mış.
- Hızır mı?
Demişim. Anlamaya çalışarak. O da bendeki meraklı tepkiyi izleyerek bir
öykücü gibi anlatmasını sürdürdü.
- Bu saf herif vardiyada çalışırken karısı dostunu eve alırmış. Hızır, iki çocuklara oyuncak almış, kadına ufak tefek hediyeler. Anlayacağın Hızır işini biliyormuş. Anne, çocuklar akraba olarak tanıtmış. Zavallı çocuklar ilk defa oyuncakları oluyor. Bu cimri adam oyuncak filan almaz. Kadın birçok gece Hızır’la sabahlamış. Bir gün Hızır evdeyken, Yunus gelmiş. Kadın sen hiç telaş etme, ben hallederim. Demiş. Yunus’ a bize Hızır geldi. Çocuklara oyuncaklar eve de şu hediyeleri getirdi, diyerek kocasıyla tanıştırmış.
Musa usta bir yandan gülüyor. Bir yandan da yakında bulunan ahşaba elli ile
kapı tıklatır gibi vuruyor.
- Yunus hemen kanmış. Hele Hızır’ın getirdiğin armağanları görünce hürmette kurur etmemiş. Öyle hürmet etmiş ki, vardiyalarda karşılığı gelmeyenlerin yerine mesaiye kalmış. Hızır’la karısını günlerce gecelerce baş başa bırakmış. Bir süre sonra Hızır kadından bıkmış. Evdeki ziynet eşyalarını, teyp, televizyon gibi eşyaları alıp kayıplara karışmış.
Gerçekten de uykumuz kaçmış, öykü ilgimizi çekmişti.
- Karısı Karakola gitmesini istememiş. Ama Yunus dinlememiş gitmiş karakola. Komisere her şeyi anlatmış. Komiser hayretler içinde kalmış, gülmüş. Azarlamış. Tutanak tutup. Yasal görevini yapmış. Komiser, Komiserim ben inançlı adamım. İnandım. Diyormuş. Komiser iyi ki, karını çalmamış diyormuş. Bu da iki ki diyormuş. İşte o günden sonra, Yunus, Hızır olmuş.
Ben öykü bitti sanmıştım ki, Musa usta devam etti.
- Olaydan sonra Yunus’un bir çocuğu oldu. Hızır’a benziyormuş. Karısı ben iyi bir adam zandım, ona baktım. Çocuk ona benzedi. Demiş. Polisler, verilen eşkal üzerine adamı eşyaları sattığı, itfaiye (hergele) meydanı denilen yerde yakalamışlar. Hırsızın gerçekten de ismi Hızır’mış, ismini bizim Yunus’a da vermiş oldu.
Yunus bir gün delidolu bir işçinin ayağına bastı. Tartıştılar. İşçi ulan pezevenk
evde karına sahip olamıyorsun, burada ispiyonculuk yapıyorsun. Diye bağırıyor. Yunus’u dövmekten beter etmişti. Yunus oralı bile değil.
Bir keresinde de birikmiş bir miktar parayı hac’a gideceğim diye, dolandırıcılara kaptırmış. Karakol komiseri karakoldan kovmuştu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.