- 545 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ HALİL; BİRİ EFE, BİRİ ZELİL
Parti Pehlivan, merdivenleri koşarak çıktı ve Akıncı Birliği Başkanı Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem (Akıncı) Bey’in odasına telaşla girdi.
- Kaymakam Bey, işler çok fena, çok!
- Hayrola Pehlivan? Otur, soluklan da anlat hele!
- Soluklanacak zaman değil Beyim! Vaziyet çok fena! Halil Efe, dün gece benim yanımdaki adamlarını da çağırmış, iyice kırılmış, “Gideceğim buralardan!” deyip duruyormuş!
Hemen atlarına atladıkları gibi yola koyuldular.
- Ne olmuş da bu kadar kırılmış Halil yahu Pehlivan?
- Sormayın Kaymakam Bey! Çerkez Ethem’in yanında bir başka Halil daha vardı, İştipli Halil! İşte bu İştipli Halil, etrafta halka çok kötü şeyler yapmış, hükümet de onu aramaktaymış!
- İyi de bundan bizim Halil Efe’ye ne?
- Ankara’dakiler, iki Halil’i birbirine karıştırmışlar. Hatta, Ankara’da Halil Efe’nin şehit kardeşi Necip Bey’in eşi ve çocuklarının kaldığı evi bile basıp Halil’i aramışlar!
- İşte bu kötü! Kütahya Valisi Derviş Bey, bu yanlış anlamayı düzeltememiş mi?
- Halil’e , “Sabırlı ol, işin aslını Ankara’ya anlatır düzeltiriz! dediyse de Halil ürkmüş bir kere. Atlamış atına buraya gelmiş!
Ummuhan Deresi’nin sığ yerinden karşıya geçtiler, Kuşluk’un
alt tarafındaki küçük bağ evine geldiklerinde, Halil Efe tedirgin bir halde, elinde tüfekle karşıladı. Konuşuyorlar ama Halil onların yüzüne değil, etrafa bakıyordu.
- Evet Halil! Hadi gel istersen Konak’ta konuşalım!
- Bütün gece at sürdüm, hayvanların da ayakları tutuldu!
- Pekiyi, o zaman yarın gelirsin, konuşuruz!
- Beyim Halil’in evine gelmeseydin, adamlarını alır buralardan giderdi! İzninizle geri döneyim, Halil ile biraz daha konuşayım, ikna edeyim! Yarın sabah, geliriz biz!
Parti Pehlivan ile Halil sabaha kadar konuştular.
- Bak Halil, Kaymakam Bey’e söz verdin, onunla konuşmadan hiçbir yere ayrılmayacaksın!
- Tamam Dayı, dediğin gibi olsun!
Sabahleyin yola koyuldular. Ethem Bey’in odasındalar.
Halil Efe, bütün ısrarlarına rağmen oturmadı.
- Kaymakam Bey, ben cahil birisiyim! Makedonya dağlarında komitacılık edip, buralara geldikten sonra vatan için çalıştım. Cihan Harbi’ne katıldım. Çerkez Ethem’in yanına gönüllü olarak katıldım. Bolu, Yozgat ve Salihli Cephelerinde savaştım, Kütahya’da da mücadele ettim. Gediz’de savaşırken kardeşim Necip şehit düştü. Sonra Ethem isyan etti, ben ona karışmadım. O Yunan tarafına geçerken, ben topları ve mühimmatı alıp Kütahya’ya götürdüm. Ben ve ailem bu kadar memlekete hizmet etmişken, haberim bile olmayan bir işle suçlanıyorum. Ankara’da kimsesiz bıraktığım yetimler rencide ediliyor. Dul yengemin zinetlerine el konuluyor!
Halil’in gözleri dolmuştu, kapıya doğru yürüdü. İbrahim Ethem Bey, koştu kolundan yakaladı.
- Efe, otur hele. Ben bu yanlışlığı er geç mutlaka düzelteceğim!
- Dostunsam dur da beni dinle! Birlikte Rumeli’yi bırakıp Anadolu’ya gelmedik mi? Şimdi de Anadolu’yu bırakırsak nereye gideceğiz?
- İstemem elbet dayı!
- Devletimiz sana bir görev veriyor ve müfreze komutanı olarak sen bunu kabul edeceksin! İlk önce vatanı düşmandan kurtaracağız, sonra da gerideki ufak tefek işleri halledeceğiz!
- Kaymakam Bey, Halil seni kırmaz, sen ne dersen o olur! Ben arkadaşımı iyi tanırım! Ankara’da kardeşi Necip’in eşi ve yetimleri aç, açık kalmışlardır. İşte bendeki para bu, istediğin kadarını al da Ankara’ya gönder!
Halil, mahcup bir sesle şunları dedi.
- Ben bunu kabul edemem, başımın çaresini bakmasını bilirim!
İbrahim Ethem Bey, Halil’i duymazlıktan geldi, para kesesini çağırdığı bekçiye verdi.
- Al, doğru postaneye götür! Ankara’ya göndersinler de Şehit Necip Bey’in ailesine ulaştırmanın bir yolunu bulsunlar!
Ertesi gün, Halil’in kaldığı bağ evine doğru çılgın bir atlı geliyordu. Gelen Makbule idi, Halil evin önünde oturuyordu.
- Duyduk ki buralardan gidecekmişsin Efe! Yoksa sen de mi Çerkez Ethem gibi Yunan’a geçiyorsun?
- Üstüme gelme Makbule, gelme üstüme!
- Gayri ne yapsam fayda etmez Halil Efe!
Makbule, aynı hızla atını geri çevirdi, elindeki sarı yazmayı fırlattı ve ardına bakmadan uzaklaştı, gözden kayboldu, geriye uçuşan kumral saçlarıyla filintasının ışıldayan namlusu ve elindeki sarı yazma kalmıştı. Onu ufukta kayboluncaya kadar yerinden kımıldamadan seyretti. Sonra, kendini topladı ve Gördes’e doğru yola koyuldu. Aradan beş gün geçti. 29 Mart 1921 sabahı, Hükümet Konağı önünde toplanan otuz atlı akıncı, kendilerine doğru gelmekte olan Parti Pehlivan ve Halil Efe’yi görünce, atlarının üstünde doğruldular, hepsinin yüzleri gülüyordu.
Kaynak: Ali Aksakal.Salihli Hikâyeleri-Salihli: Sanayi ve Ticaret Odası,2008.96 s.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.