- 650 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOCUKLUĞUMUN HAMAM SEFASI.......
Bazen dostlarla konuşurken,konu ister istemez çocukluk anılarına takılır.
Geçmişin nostaljisi yaşanır biran,insan ruhunu çekip götürür geçmişlere bu nostaljiler.Dertlerin,sorunların olmadığı ve gönlümüze göre yaşadığımız tatiller,yok geç geldin,yok ders çalıştınmı,yok üstün kirlenmiş gibi dertlerin yaşanmadığı bir yaşam tarzı.
İşte bugün msn de bir dostum yüreği güzel insan,namperi rumuzlu arkadaşımla yaptığımız güzel sohbette takıldım çocukluğuma.
Hadi bakalım düş dünyanızı çalıştırın şimdi.
Beş dönümlük bir bağın içerisinde kondurulmuş biri küçükev diğeri büyük ev diye adlandırılan iki ev .Ve bu evlerde yaylaya çıkan ve yayla süresince (4 ay) başta büyükanne olmak üzere ikisi erkek beşi kız evladın yaklaşık zaman zaman sayıları onbeşe varan her biri birbirinden yaramaz ve nerdeyse aynı yaşıt torun ordusu.Anneleri başlarında olsada,esas korku büyük annedir.Oldukça diktatör yüzü hiç gülmeyen bir insan ama özünde çok yumuşak tabiatlı,
iyi bir insan.( beni çok severdi ondan torpilmi geçtim acaba).
Ve büyük annenin en büyük zevkiyse,torunları haftada bir toplu halde yıkamaktı.
Genelde cuma günleri,kuyunun hemen yanına kızılderili çadırı gibi bir çadır kurulurdu sabahın erken vakti.İyice savanlar ve naylonlarla kaplanırdı ki,soguk olmasın diye.Çadırında hemen yanına büyük bir kazan kurulur ve biz torunlar çadırın önünde sıraya girerdik birerli sıralarla.
Sıraya girmemek mümkünmüydü o zaman büyük anneden korkmamak aaaa olacak işmiydi hani.
Önce büyükanne çadıra girer hazırlıkları yapar ve dışarı seslenirdi hadi gelin,en büyüklerden biri ile seranomi başlardı,
büyük korkudur o çadıra girmek ama ne yaparsın girmemek daha tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi.
Gerek olan sıcak ve soğuk sular dışarıda kilere tarafından sağlanır ve kazan sürekli dolu kalırken kuyudan soguk su çekilerek takviye edilirdi.
İşte bu aralar içeriden bir feryat yükselirken bizlerin zaten beklediğimiz bir olay olduğu için pek umursamazdık bu feryadı.Buyuk anne,kese yapmayı çok severdi,düşünün keselenmiş bir vucuda dökülen çok sıcak sayılabilecek bir su başınızdan aşağı dökülüyor.bağırmamak mümkünmü.Ve bu bağırmanın akabinde tak diye bir ses ve buyukannenin sesi çınlar kulaklarda _sus bakayım_ .Evet canı yanan torun bağırdığı anda kafasına saplı diye adlandırdığımız hamam tasını yemiştirki hiç kurtuluşu yoktur artık bu darbeden.anımsadığım kadarı ile de bu dayakları en çokta Oral (Çalışlar) yemiştir.Zira aramızda en akıllı fakat haşarı olan oydu çünkü.
Bu nedenle,mümkün oldukça bağırmamaya çalışılırdı içerdeyken,ikinci bir darbe yememek için.
Bu seramoni ve olaylar tüm torunlar için hemen hemen aynı şekilde devam ederdi,takii sıra bana gelesiye kadar.
Bana sıra geldiğinde ise bir başka seramoni yaşanırdı çadır önünde.Tüm torunlar bitmiştir ve ben dışarıdan içeri çok yumuşak bir sesle çağrılırdım.Ben erkek evladın erkek oğlu ve erkek torundum çünkü.Başka erkek torun da vardı ama kızların çocuklarıydı onlar,bense büyükannenin yoldaşı,canparesi,tatlısı vazgeçilmeziydim.
Tüm banyo sırasında incitilmeden yıkanılır,kese yapılır ve dışarıda beklemek zorunda olan büyüklerden birine teslim edilirdim.Eğer bir kişi beni dışarda beklemesin yandıklarının resmiydi o an.Kıyameti koparır ve herkesi başına toplanmak zorunda bırakırdı.EEEE tabiii kıymetli banyodan çıkacaktı o sırada.
İşte biz bu şekilde bir şenlikli yazlar yaşardık.Ve bu şenlikli yazlar herne kadar bizler büyüsekte banyo faslı dışında eğlencelerimiz yaz süresince bir şekilde devam etmektedir.Ve bizlerin yıl süresince biriktirdiğimiz streslerin dökülme anlarıdır o anlar.
Evet dostlar çok uzun bir yazı olduysada sizlere o güzel çocukluk anılarımı başka türlü anlatamazdım .Bir başka çocukluklarda ve anılarda buluşmak dileğiyle sevgi dolu günler dilerim.Sağlıcakla kalın..
EMİN NAMIK BÜLBÜLOĞLU
YORUMLAR
ÇOCUKLUĞUMUN HAMAM SEFASI.......
Bazen dostlarla konuşurken,konu ister istemez çocukluk anılarına takılır.
Geçmişin nostaljisi yaşanır biran,insan ruhunu çekip götürür geçmişlere bu nostaljiler.Dertlerin,sorunların olmadığı ve gönlümüze göre yaşadığımız tatiller,yok geç geldin,yok ders çalıştınmı,yok üstün kirlenmiş gibi dertlerin yaşanmadığı bir yaşam tarzı.
İşte bugün msn de bir dostum yüreği güzel insan,namperi rumuzlu arkadaşımla yaptığımız güzel sohbette takıldım çocukluğuma.
Hadi bakalım düş dünyanızı çalıştırın şimdi.
Beş dönümlük bir bağın içerisinde kondurulmuş biri küçükev diğeri büyük ev diye adlandırılan iki ev .Ve bu evlerde yaylaya çıkan ve yayla süresince (4 ay) başta büyükanne olmak üzere ikisi erkek beşi kız evladın yaklaşık zaman zaman sayıları onbeşe varan her biri birbirinden yaramaz ve nerdeyse aynı yaşıt torun ordusu.Anneleri başlarında olsada,esas korku büyük annedir.Oldukça diktatör yüzü hiç gülmeyen bir insan ama özünde çok yumuşak tabiatlı,
iyi bir insan.( beni çok severdi ondan torpilmi geçtim acaba).
Ve büyük annenin en büyük zevkiyse,torunları haftada bir toplu halde yıkamaktı.
Genelde cuma günleri,kuyunun hemen yanına kızılderili çadırı gibi bir çadır kurulurdu sabahın erken vakti.İyice savanlar ve naylonlarla kaplanırdı ki,soguk olmasın diye.Çadırında hemen yanına büyük bir kazan kurulur ve biz torunlar çadırın önünde sıraya girerdik birerli sıralarla.
Sıraya girmemek mümkünmüydü o zaman büyük anneden korkmamak aaaa olacak işmiydi hani.
Önce büyükanne çadıra girer hazırlıkları yapar ve dışarı seslenirdi hadi gelin,en büyüklerden biri ile seranomi başlardı,
büyük korkudur o çadıra girmek ama ne yaparsın girmemek daha tehlikeli sonuçlar doğurabilirdi.
Gerek olan sıcak ve soğuk sular dışarıda kilere tarafından sağlanır ve kazan sürekli dolu kalırken kuyudan soguk su çekilerek takviye edilirdi.
İşte bu aralar içeriden bir feryat yükselirken bizlerin zaten beklediğimiz bir olay olduğu için pek umursamazdık bu feryadı.Buyuk anne,kese yapmayı çok severdi,düşünün keselenmiş bir vucuda dökülen çok sıcak sayılabilecek bir su başınızdan aşağı dökülüyor.bağırmamak mümkünmü.Ve bu bağırmanın akabinde tak diye bir ses ve buyukannenin sesi çınlar kulaklarda _sus bakayım_ .Evet canı yanan torun bağırdığı anda kafasına saplı diye adlandırdığımız hamam tasını yemiştirki hiç kurtuluşu yoktur artık bu darbeden.anımsadığım kadarı ile de bu dayakları en çokta Oral (Çalışlar) yemiştir.Zira aramızda en akıllı fakat haşarı olan oydu çünkü.
Bu nedenle,mümkün oldukça bağırmamaya çalışılırdı içerdeyken,ikinci bir darbe yememek için.
Bu seramoni ve olaylar tüm torunlar için hemen hemen aynı şekilde devam ederdi,takii sıra bana gelesiye kadar.
Bana sıra geldiğinde ise bir başka seramoni yaşanırdı çadır önünde.Tüm torunlar bitmiştir ve ben dışarıdan içeri çok yumuşak bir sesle çağrılırdım.Ben erkek evladın erkek oğlu ve erkek torundum çünkü.Başka erkek torun da vardı ama kızların çocuklarıydı onlar,bense büyükannenin yoldaşı,canparesi,tatlısı vazgeçilmeziydim.
Tüm banyo sırasında incitilmeden yıkanılır,kese yapılır ve dışarıda beklemek zorunda olan büyüklerden birine teslim edilirdim.Eğer bir kişi beni dışarda beklemesin yandıklarının resmiydi o an.Kıyameti koparır ve herkesi başına toplanmak zorunda bırakırdı.EEEE tabiii kıymetli banyodan çıkacaktı o sırada.
İşte biz bu şekilde bir şenlikli yazlar yaşardık.Ve bu şenlikli yazlar herne kadar bizler büyüsekte banyo faslı dışında eğlencelerimiz yaz süresince bir şekilde devam etmektedir.Ve bizlerin yıl süresince biriktirdiğimiz streslerin dökülme anlarıdır o anlar.
Evet dostlar çok uzun bir yazı olduysada sizlere o güzel çocukluk anılarımı başka türlü anlatamazdım .Bir başka çocukluklarda ve anılarda buluşmak dileğiyle sevgi dolu günler dilerim.Sağlıcakla kalın..
Yazı fon rengi hatasından dolayı okunamadığı için tamamını buraya taşıdım.
Çok güzel bir anı. Keyifle okudum ben.
YORGUN DEMOKRAT
sagolun ıyı bır okuyucu dostum oldu ...