- 1170 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
Göz Kapaklarının Aşkı
Bu gece hiç yapmadığım bir şekilde bilgisayara oturmadım. Uzandım divana. Işık saçan ampullerin işlevine son verdim. Televizyonun boş yere çalışmasını da engelledim. Pencereden ışık sızmaması için perdeleri sıkı sıkıya kapattım öncelikle tabii ki. Kavramları düşündüm. Hangi kavram ne kadar işlevsel? Ne kadar yer kaplamakta “Hayat” adlı kümede? Yaşamak ne? Ölmek ne? Yaşarken ölmek mi evla? Ölürken yaşamak mı? Uçuştu kısaca sözcükler, düşünceler, geçmiş, şu an, gelecek…
Doğduğumu hatırlamam elbette herkes gibi ben de...
Yaşamımı anmak, kendimle hesaplaşmak istedim sonra… Açtım iyice gözlerimi, kırpıldı kendiliğinden bir süre sonra… Anladım o an yaşamanın bir göz kırpma aralığında yer aldığını.
Ya kırpılmasa göz kapağı? Ağırlaşsa iyice. Tonlarca yük taşıdığını hissetse... Sevdasına kavuşma arzusuyla yansa… Kapatsa sonra… Kavuşsa alt kapağına, yani uzatmalı sevdasına.
Aşk güzel şey velhasıl; umudu göz kapağının… Yıllarca beklediği anın mutlu sonu. Vuslat zamanı yani… Ne hoş değil mi?
Yine düşündüm kendi kendime… Kaç kez öldüğümü hatırlamaya çalıştım.
Ölüm sonralarımı hatırlayamadım da, ölüme koşar adım gitmeyi hatırladım birkaç kez. Anılarımı tazeledim. Ölümün mutluluk dolu kollarının nasıl sardığını hissettim yeniden. Sonrası mı? Bırakmadılar ki ölümün sonrasını hatırlayayım… Ama öncelerini hep hatırladım.
Yeşil bir giysi, çarmıha benzer bir masa. Keskin bir koku burnuma dolan. Bir yandan bayanın kendini sevimli yapma arzusuyla, “Ben doktorunuz. Az sonra uyuyacaksınız.” sözleri. Göz kapaklarımın alt kapağa olan sevdasıyla kavuşma arzusu ve benim kara diken misali zorlayış anlarım. Sert bakışlı bir adamın yeşil elbisemin düğmelerini çözmek için sert hareketlerle beni sarsması.
Açılan göz kapaklarım sonra. Tüm bedenimde bir acı. Kan. Pamuklar… Hastabakıcıların hazırlıkları pervasızca… “Adam safradan da ölürmüş demek ki!” diyene diğerinin cevabı; “Vadesi yetmiştir…”
Konuşmak istiyorum; ama dilim tutulmuş. İşaret edemiyorum; çünkü kesilen yerler öyle duruyor.”Hadi” diyor birisi, “Dik de götürelim morga.”. Tamam diyor diğeri, iplik ve iğne gibi birşeyleri alıyor. Dilim tutulmuş. Ses çıkmıyor. Son bir gayret dilimi çıkarıyorum. Görüyor dikecek olan. Hortladım sanıp korku dolu gözlere şaşkınlık ifadesi ekleniyor.”Çağırın doktoru!” diyor, ameliyata devam etsin.
Uyanıyorum. Kalabalık ve aydınlık bir oda… Yakınlarım hepsi. Huzur ve mutluluk var yüzlerinde. Bir de benim çektiğim acıyı bilseler… “Saat kaç?” diyorum. Ertesi günmüş… Gidip gidip gelmişim… Sonra gitmemeye karar vermişim.
Bir kişi refakatçi kalıp dağılıyor herkes. “Nefessiz kalırsa bu maskeyi takacaksın” deyip örnekle gösteriyor doktorum. Kaç kez kullanıldı bilmiyorum. Ama nefessiz kalışlarımı hatırlıyorum.
Doktor refakatçime anlatıyor: “Safra kaçağı nereye gelirse, orası iflas eder ve durur. Akciğer çevresinde geziniyor şimdi. İnşallah kalbe gelmez”
Gece yarısı refakatçimin çığlığı… “Ölüyor!”
Yolculuk başlangıcı güzel… Acıların dinişi. Öyle mutluyum ki o an. Acılarımın yok oluşu beni öyle mutlu ediyor ki…
Gözlerimi açıyorum. Makine, terli beyaz gömlekliler, kızıl kan renginde yatağımdaki çarşaf. Bakınıyorum. Yine acılar var. ”Sınırın ötesinde de acı var demek ki.” diye düşünürken nöbetçi doktor gülümsüyor; “Korkuttunuz bizi” diyor. Oysa ben hiç korkmamıştım. Acılarım dinmişti ve yeniden başlamıştı.
İşte en yukarda, “Acıların dinmesi” derken neler yazdım neler. Bugün de yeni yazı eklemiştim. Ama olsun. Bu gece karar verdim; üst göz kapağım, tonlarca ağırlığına dayanamayıp, aşkına kavuşup kapanana kadar yazacak ve ekleyeceğim sayfama.
Sonrası mı?
Allah büyüktür…
YORUMLAR
Ölmek bir duraktan başka bir durağa intikal etmek, bir halden bir başka hale geçmek demektir. Fani alemden baki alemin kapısının tokmağını vurmak demek olan berzah alemine geçiş, huzura girmeden bekleme salonundaki bekleyiştir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle "vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuddur, hayat-ı bâkiyeye bir davettir, bir mebde’dir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir. Dolayısıyla ölüm bir başlangıçtır. Hatta buradan hareketle gerçek hayatın ölümle başladığını söyleyebiliriz.
Ölüm diyince,aklıma hep Üstadın o müthiş sözleri geliyor....burada tekrar hatırlamak ve hatırlatmak istedim...
veya şöyle bitireyim.....ölümün kafesinde can bulan bir gerçek beden bizim dünyada ki bu halımız....yaşarken yokluğun içinde varlığı arıyoruz.........kutluyorum...duamla Hocam.....
Işıkları kapatıp kendi iç dünyanıza dönüşünüz...Ve göz kapaklarının biribirine kavuşması tasviriniz....Ardından ölümle dans edişiniz....
Faklı bir yazı ve ilgi çekici bir anlatımdı. Büyük bir ilgiyle okudum. Tebrik ederim.
Turgay COŞKUN
Selamlar...
Ben iki defa yaşadım Vuslata erişi ama hep yarı yoldan geri döndüm. Çünkü göz kapaklarım hiç birleşmemiş, hep yaşamam ve onların kavuşması için zaman var demiştim ikisinde de.
Günün brinde mutlaka kavuşacak gözkapaklarımız ama bunun erken olmaması için duadayız galiba.
Sizin yazılarınızı beğenerek ve yüreğime çok fazla duygu yüklenerek okuyorum.
Kutluyorum kaleminizi ve saygılar yüreğinize
Turgay COŞKUN
Ben de sizin yazılarınızı çok büyük bir beğeniyle okuyorum. Sürekli okuduğum kalemler listesindesiniz.
Saygılar arkadaşım...
"Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber.
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?"
Necip Fazıl Kısakürek bir şiirinde ölüm ile ilgili yukarıdaki satırları söyler. Fakay böyle söyleyebilmek için de büyük bir tevekkül sahibi olması lazım insanın herhalde.
Allah hakkı için yazıdan yazarda da bu tevekkül hali fazlası ile seziliyor.
Acaba gerçekte böylemidir göz kapaklarının kavuşması, uykuya dalmak gibimi, Cahit Sıtkı Tarancı'nın dediği gibimidir
"Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak......"
Uyudun uyanmadın o kadar kolay. Tabi ya bir yolu olsa da "Yeşil bir giysi, çarmıha benzer bir masa" da bıraksalar öylece veya evdeki boş bir çekyatın üzerine oh ne ala!, Hem şimdi tıpta ilerledi teknolojide, bulurlar çürümesin, kokmasın diye bir kimyasal, sürerler sıvarlar. Canın mı sıkıldı, hafif ama hafif aralarsın gözkapağının birisini çaktırmadan. Yooo illaki dörtçeker ve son durak kara toprak ve hala daha kayıt kabulde bile değiliz işe bak.
Ya benim gibi "klastrofobi" si olanlar, asansörlerde aman ceryan kesilmesin diye, tünellerde aman trafik sıkışmasın diye dua edip hafif depresif atak yaşıyanlar ne yapacak.
Dedim ya hem tevekkülüm zayıf, hem de klastrofobim var benim.Hepi topu bir kamyonun mazot deposu kadar yer, ikide bir de kafanı vurursun. Ne yapacağım bilmem !
Allah yardımcım olsun , yardımcımız olsun
Turgay COŞKUN
Binlerce yıldır nasıl oluyorsa bir şekilde olur işte :) Hem gidenlerden haber yok ki hiç...
Selamlar...
Turgay COŞKUN
Selamlar...
gözkapağınan aşkı.ne güzel bir ifade ölüm için.
ben de birkaç kez yaşadım sanırım ,yada gözkapaklarım aşığına kavuştu.:))
peki ben nice ölümler gördüm gözü açık kapanmıyan kapakları,ulaşmayan ulaşamıyan sevdalısına,
onlara ne demeli :))
hayat öyle güzel irdelenmişki kısaca,ölüm öyle korkulmaz olmuş ki kaleminizde,
baravo doğrusu
Turgay COŞKUN
Çok güzel sözlerdi... Onur duydum... Teşekkür ederim...
Selamlar...
"Yıllarca beklediği anın mutlu sonu. Vuslat zamanı yani… Ne hoş değil mi?"
Vuslat anı hepimiz için gelecek. Hatta bazılarımız için gelmişken vazgeçip geri döndüğü de oldu..:-)
Ben, bu cümleden biraz tedirgin oldum, sevmedim..:-) Nedense, sizi hiç, vuslat anını yıllarca, mutlulukla bekleyen biri olarak düşünmemiştim. Hatta tam tersi, bana sorsalar " aaa suskunbiradam mı? iki gözkapağının arasına kibrit çöpü diker yine de buluşmalarını engeller " derdim. Yazılarınızdan, şiirlerinizden tanıdığım kadarınız ile.
Dilerim, uzun süre daha hasret kalırlar, birbirlerine. Göz kapaklarınız...:-) Saygılar
Turgay COŞKUN
Hani nasıl desem? Bedduamtrak dua mı? :) Güzel bir dilek mi? Adı her ne ise harikaydı... :))
Sevgi ve saygılarımla..
Turgay COŞKUN
Saygı ve selamlar...
Göz kapaklarının aşkı, nasıl bir aşk ki onlarınki, her gece kavuşur, sabah olunca ayrılırlar. Tıpkı karı koca gibi...
Tamamen kavuşmaları ölümle gerçekleşir ancak. Zaten sizde o kavuşmadan bahsetmişsiniz.
O zamana daha çoktur inşallah, Bırakın göz kapaklarınız karasevdaya kalansınlar. Siz kavuşturmayın onları ve güzel yazılar yazmaya devam edin.
Yine muhteşem bir yazıydı. Göz kapaklarının aşkı öyle kolay kolay akla gelecek bir söylem değil çünkü. kutluyorum Suskunbiradam senin yazılarını seviyorum.
sevgiler...
Turgay COŞKUN
Sevgiler...
"Yaşamımı anmak, kendimle hesaplaşmak istedim sonra… Açtım iyice gözlerimi, kırpıldı kendiliğinden bir süre sonra… Anladım o an yaşamanın bir göz kırpma aralığında yer aldığını."
__________________________________________--
"Sevdasına kavuşma arzusuyla yansa… Kapatsa sonra… Kavuşsa alt kapağına, yani uzatmalı sevdasına. "
__________________________________________
Göz kapaklarının aşkı... Bu aşıkların kavuşması her zaman hayra alamet görülmüyor galiba. Ama en nihayetinde, aralarda hatırlatma amaçlı kaçamaklar dışında, iki kocaman bir açma ve bir kapamadan ibaret değil mi hayat... Bu iki hareketin arasında, aralarda da talimler ve hatırlatmalar...Acıların dinmesi, bir de bilinmezlik...Allah büyüktür..
Güzel yazıydı,
edebiyatla kalın...
Turgay COŞKUN
Hayat gerçekten de gözü açıp kapama kadar...
Selamlar...
Turgay COŞKUN
Yürek dolusu selamlar...
Allah büyüktür.
Çok farklı geldi özellikle başlıkta Göz Kapaklarının Aşkı. Ve yazıyı heyecanla okudum
Kutlarım Suskunbiradam
Çok saygılar sevgi ve selamlar
Turgay COŞKUN
Bir fırtınanın anatomisini yazdım. Med cezirini hayatın...
Hani "Aşkın ölümdür" derler ya. Ölümü oyuncak gibi görürler sanki. Oysa o gidiş gelişlerde, acılarda görülenler, yaşananlar, ışıkların sönmesi, tekrar yanması, saliselerdeki hayatın filminde ücretsizliği kabul ederek jön oluşunuz...
Hep var hayatta; üst kapağın alt kapağa sevdası...
Sevgiler... Selamlar...