İnsan Neden Firavuna Benzer?
Bıkmadan usanmadan dolup taşar her gün şehir ve şehriniçindekilerin içindekiler.
Bazen tebessüm olur bazen gözyaşı, kimi zaman öfke.Kişiden kişiye farklılık gösteren mucizevî haller, tavır ve isyan.
Her an başkabir aksiyonun peşini kovalar insan. Eğik kafayla çerçevesinin ardına gizlenmişgözler, tuvale vurulmuş birkaç fırça darbesini bilinçsiz ama numaracı gözlerleizler. Evet, buldum ressamın ruh halini! Der.
Kendi ruhundan bihaber bedenler.Öznesi, yüklemi ve diğer edebi eylemleri yer değiştirerek aynı halleri tekerrüreden yaşantıların ve yaşantısının kimse farkında değildir. Derinliklerineinememiş dünyanın zoraki nazına katlanmak zorundadır.
Nede olsa harçlığınıveriyor. Yoksa rızık mı demeliydim.
Bir-bir öğreniyor her nefes alışverişi. Her verişte kaybıve geri dönmezliği!
Asırlar gibi yaşanırken saatlerden ibaret günler vediğerleri, yitiriyor her gün benliğini şehrin amatör yönetmenleri.
Süs vegösteriş, paha biçilmez hayallere peşkeş çekiyor üç kuruşluk emeğini.
Burunkıvırıyor, dudak büküyor, mutsuzum. Elinde tükenir, tükenmez cinsten bir kalemisağa sola savurarak yüzünü germek zorunda kalıyor sert emirlerini yağdırırken.Bu kadar aksiyonun içerisinde, varlığın ve kayboluşun, doluluğun vetaşkınlığın.
Sonunda kaydediyor. Elde ettiği tüm yokluğu ya da varlığı sondamlasına kadar gözyaşlarını bile bırakıyor.
Ağacın dalında ki yaprak kıpırdıyorsa hayat vardır. Okıpramanın ve hayatın da bir anlamı.
Görebilene veyahut görmek isteyene! Varmıdır aranızda çamura bulaşmamış.
Gözler ardında, kimseler yokken, kimselerinyokluğuna kendini inandırmışken elini, yüreğini, kalbini karartan.
Sırtınızamana yaslamış, pili biter de durur yaşar gideriz vakit geçmeden.
Yenikavramlarla yaşayan nesil, yeni huyları, yeni tepkileri beraberinde getirdileryüzyıla.
Çatışmaların, çatışık anların, çalışmaların içerisinde unutulan,ilişkiler varken bahsi geçmeyen, mezardan mezara okunmak üzeri kırk kat sarılıpduvarın kıbleye bakan kısmına sarkıtılan kutsal gibi, bir sıyrığın üzerine yamalanmışhakikat ve sahibi.
Kaç kez şahit olmalıydı tarih, insan, melek ve ötekiler.Muhammed mi gelmeli, kaç kitap daha anlatmalı Musa’yı.
Son nefese mi tıkanmalı,son nefeste mi kuyruğa sokulmalı af. Her seferinde.
Kırışıklıkla mı farkedilmeli, bir dağın zirvesi haline gelmiş başlar ağarınca mı?
Peki ya kırışıklığıve aklığı göremeyenler? Hiçbir varlık kendi elleriyle kendine bu denliişkencede bulunamaz sanırım.
Sonu olamayan,sonu olan bizi sonsuz azaba ya da mükâfata çağırdığı vakit söyleyecek sonkelimemiz, kuracağımız son cümle için ezber yaptık mı? Ellerimizi nasıl açacağımızınprovalarını kaç kez tekrarladık.
Tam vakti geldiğinde gözyaşlarımızı nasılbırakacağımızın planını yaptık mı?
Affın peşindeysek affedilecek bir şeyleryapmalı. Harçlık için yaptığımız çok şey gibi.
Zihnim bunlar üzerinde efkârederken bir yandan da acaba diyor.
Gözümün önünden harflerden ve cümlelerden oluşanşu film kareleri geçiyor;
Musa peygamberlikle vazifelendirilir ve yıllardırhalkına zulmeden Firavunla görev verenin emriyle başlar didişmeye.
Hakikateyanaşmıyor kendi hakikatleriyle tanrılaştırmış bedenini siper ederek.
Sonraemir geliyor Musa’ya. Kavmini topla ve git. Terk et o zulüm diyarını.
Ve mübarekbir vakitti. Musa topluyor kavmini ve düşüyor yola. Ardında Firavun veyaverleri.
Kızıldeniz’e gelindiğinde malum vaka vuku buluyor. Firavunun geçişinemüsaade etmiyor yaratan.
Tarihe, yaşayanlara ve yaşayacak olanlara bir küpe iliştiriyoro an.
Kızıldeniz’in sularına gömülmek üzereyken Firavun, daha önce provasınıyaptığı hale bürünüyor sanırım.
Tek haneli rakama düşmüşken nefes düşüyor af’ınpeşine. Affet.
Hayır, Firavun affedilmeyeceksin.
Sözlerin ve bedenin, son halin kalacak ölümlüyeni bedenlere vasiyet.
Hiç bitmeyen ve bitecek gibi zulüm, her köşe başında birşekilde kol gezerken, canlara ve gözyaşlarına mal olurken her gün, bizi alıpgötürecek bir Musa’mız yok. Artık Firavun peşimize düşmüyor. O bizim her an heryerimizde.
Ve biz affı öteleyerek yaşatıyoruz Firavunun hatırasını.
Sonra sonnefese kalıyor tüm birikintiler yığını.
İnsan yüzyıllardan beri Firavunun izini sürüyor.
Fatih DAĞLAR
YORUMLAR
Hiç bitmeyen ve bitecek gibi zulüm, her köşe başında birşekilde kol gezerken, canlara ve gözyaşlarına mal olurken her gün, bizi alıpgötürecek bir Musa’mız yok. Artık Firavun peşimize düşmüyor. O bizim her an heryerimizde.
İlginç bir yazı. Emeğinizi kutluyorum...
sevgiler...