- 582 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ahalinin Ahvali / Hikmet OKUYAR
Torosların eteği, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Çorum, Çankırı, Sivas, Kayseri, Yozgat yöresi ve Kelkit Vadisi’ndeki duyarlı kültür sanat dostlarının şiir yüklü duygularını; şiir, müzik, şarkı, türkü, beste ve yorum çalışmalarını yansıtarak paylaşacak; başarılardan dertlerden dileklerden mutfakların durumundan ’ biz yemekteyiz’ diyenlerin yükrekleri sızlatan şovlarından söz edecektim.
Mehmet Nuri Parmaksız ile İsmet Bora Binatlı’nın Ankara’daki, Melahat Ecevit ile Fatma Uçarlar’ın Isparta’daki, Osman Tekerci’nin Burdur Bucak’taki, Nevriye Uğurluel’in Antalya’daki, Mustafa Bilir’in Samsun’daki, Hasan Gencay’ın Ordu Fatsa’daki, Mehmet Yüksel ile Faik Karakılıç’ın Giresun’daki, Hasan Öztürk’ün Tekşat’taki, Öngün Yıldırım’ın Kayseri Kay Tv’deki, Zehra Birsen Yamak’ın TGRT FM’deki Dünya Şairler ve Şiir Sevenler Derneği’nin de İstanbul, Cankurtaran’daki şiirli şuurlu etkinliklerine değinecektim.
Yeni albüm çalışmalarıyla sanat dünyasına merhaba demeye hazırlanan Şebinkarahisarlı yeni ses yeni bir nefes Süruri Önal ile Çamoluklu Aşık Kuzkaya, Alucralı Bayram Kantar’dan söz edecektim.
Edirneli Nazo Şair Nazan Buğday’ın tanıtım turizm küktür sanat sitesini övecektim. Avaraoğulları sülalesinin atom karınca diye isimlendirdiği can dost büyük adam Abdullah Yıldız aydınlığına vurgu yapacaktım.
Alim Avcı - Dursun Avcı şiirleri ile Alyazmalı şiirlerinden beğendiklerimi belirtecektim. Ayrıca Çilimlili Şair Yazar Abdülkadir Kalay’ı tanıtıp kazandığı iki önemli kültür sanat ödülü ile aşık ozan şair şiir yorumcusu canların ve bağ bahçe üreticilerinin piri Abdi Beğ hakkında Yağlıdereli Şair Yazar Muhammet Ortak tarafından tez çalışması başlatıldığını müjdeleyecekken; Karikatür dünyamıza yeni giren Şebinli Karikatürist, Vedat Yavuz’a tebrik yazısı gönderecekken; birbirini tamamlayan gündemi de çok yakından ilgilendiren iki şaheser şiir ulaştı bana..Sevdiklerimle ve şiir dostlarıyla övünçle paylaşacağım türden iki şaheser..Biri üstad Amasyalı Afet Şair Afet Kırat şaheseri ’Evde Yolda Kahvede’ Biri de Üstad Necip Fazıl Kısakürek şaheseri ’Zindandan Mehmet’e Mektup’
Birçok konuyu en veciz şiirsel sunumlarla aksetiren bu iki şaheseri sizlerle paylaşırken daha mutlu daha güvenli daha duyarlı daha onurlu tavırlar sergilenmesini diliyorum.
EVDE - YOLDA - KAHVEDE.. AHALİNİN AHVALİ
Evde, yolda, kahvede fısıldaştı ahali
Dediler; Ne olacak perişan halkın hali.
***
EVDE fırtına esti bu gün mutfak taraftan
Şiddetinden bardaklar döküldü birden raftan.
Kükredim telaş ile; Deprem mi oldu hanım?
-- Evde pişirecek yok daha ne olsun canım.
Ayın sonu geldi ya dolap boş, sebzelik boş
Açlıktan başım döndü durma sen bakkala koş.
Dedim; Hanım param yok vermez ki veresiye
Bekleyelim bakanı bize zam versin diye.
Ne zaman görür bilmem emekli maaşa zam
Ümit yok ceplerinde varken maaş –ı âzam.
***
YOLDA yürürken o gün, birden düştüm çukura
Söylendim lânet ettim dizime vura vura.
Söküp söküp takarsın bu ne iş belediye
Yok mu uyarı levhan bu sorumsuzluk niye?
Varıp gelsem kapına etmek için şikâyet
Ordan da kovulurum emekliyim nihayet.
Bize sözünüz vardı kapınız hep açıktı
Şimdi kapı önünde birkaç koruma çıktı.
Girebilmek mümkün mü derdimi anlatmaya
Kafamı dağıtmaya gideyim zar atmaya.
***
KAHVEDE oturmuşlar insanlar dert yanmakta
Bir çoğu işsiz güçsüz boşluktan usanmakta.
Kiminin sobasında odun yok yakacağı
Evde ekmek bekliyor üç beş can bakacağı.
Nere gitsem dert çile kime koşsam çıldırmış
Parasızlık sefalet yaşamaktan yıldırmış.
Herkes kendi aklınca bir çare bulmak ister
Diyorlar ki; Bu düzen sürmesin artık yeter!
Halkın çoğu çaresiz evden kaçtım ne oldu?
Bir parça umut vardı o da burada soldu.
***
EVDE, YOLDA, KAHVEDE fısıldaştı ahali
Dediler; Ne olacak perişan halkın
hali?
Amasyalı Afet Şair Afet K I R A T
Zindandan Mehmed’e Mektup
Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta...
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!
Avlu... Bir uzun yol... Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli...
Git ve gel... Yüz adım... Bin yıllık konak.
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?
Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil...
Müdür bey dert dinler, bugün ’maruzât’!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat...
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem...
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!
Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler...
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger... Beynimi içtin!
Sükût...Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?
Ses demir, su demir ve ekmek demir...
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir...
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.
Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış...
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş...
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!
Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
(1961)
.
Necip Fazıl K I S A K Ü R E K
Kitle İletşim : [email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.