- 622 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ALANI TERKETMEMEK GEREKİYOR.
İnsanoğlu kendi içgüdüsel hareketlerini ve egolarını tatmin etmek için gizli bir silah gibi tutmaktadır. Şirin görünerek iyi niyetli ve hizmet sevdalısı insanlarla bir araya gelerek zamanla kendi düşüncelerini yaymak ve kabullendirmek isterler.
Günümüzde sıkça rastlanan ve artık toplumsal bir sorun haline gelen durumdur.
Olaylar böyle gelişince kimsenin kimseye güveni kalmıyor. Ne siyasette, Ne sivil toplum örgütlerinde nede normal günlük yaşantımızda?” Güvensiz bir ortamda insanların birbirine kuşkulu bakışları ve karşısındaki insana karşı iyi düşünmemesi de ayrı bir sıkıntı yaratıyor. İyi niyetli ve dürüst insanların sahayı terk etmesi ve art niyetli insanların alanını genişletiyor. Çıkar ve menfaatlerini maddi ve manevi daha rahat ve kolayca sağlamaya neden oluyor. Bu korkular günlük yaşamımızda daha da etkili olmaya başladı.
İnsanoğlunun doğasında var galiba. Birilerinin sırtına basarak basamak çıkmak ve zirveye doğru ilerlemek. Bu insanlar yukarı tırmanırken arkasına ve aşağıdaki insanlara bakmadan çıkıyor olsa gerek. Oysaki düşüne bilseler ki sırtına bastığımız insanlardan biri çekilirse en aşağıya düşeceklerini bilmiyorlar. Yükselmenin verdiği heyecanında ve düşüncelerini gerçekleştirmeye çeyrek kalan yere. Ben kurum ve kuruluşlarda çalışmayı seven biri olarak bunları görüp yaşayanlardanım hem siyasetten hem sivil toplum örgütlerinden. Bir örnek vermek gerekirse… Yaklaşık on yıldır ailemle birlikte koşup koşuşturduğum maddi ve manevi emek verdiğim derneğimizde üyelerin karşı olduğu halde CEM vakfın düşüncelerini yayması gibi. Oysaki derneğimizin kuruluşu Hacı Bektaşi veli kültür derneği ve Ankara’daki genel merkeze bağlı olarak yaşamını sürdürmektedir. Bu isim altında cem vakfı ve izzetin doğanın ve Ali rıza uğurlunun talimatlarıyla yönetilen bir dernek haline gelmiştir. Gelmesinin sebeplerinden en önemlisi toplumun değer verdiği ve bir yerlere getirdiği bir iki insanın cem vakfına yakın olması ve cem vakfının dedeler kurumuna bağlı olmalarıdır. Yani
Böyle durumların gelişmesinde insanların rastız olduğu bir gerçeği yok saymak ve görmemezlikten gelmekte ayrı ana sorunlardan biridir.
Biz toplum olarak kırmamak üzmemek doygularıyla yoğrulduğumuz için kimse sesini çıkarmadan kızgınlığını böyle kurumlara gitmemekle dile getiriyor düşüncelerinin temsil edilmediği ve kurumu başındaki insanların kendi düşüncelerinin doğrultusunda hareket edildiği kanısına varmıştır. Doktor misali birine gidersin bir poşet ilaç verir bir diğerine gidince bunlar yaramaz at çöpe der bir poşette o verir. Hiç kimse hastanın ne sağlığını nede cebini düşünür. Ben daha iyim egosunun altında ezilen hasta oluyor oysaki o doktorların tamamıda hastaların sırtında yaşamsal varlığını sürdürüyorlar. Kurumlarda da böyle durumlar sıkça yaşanıyor. Bir yönetimin aldığı kararı sonradan gelen bir yönetim hiçe sayıp kendi kararını uyguluyor. Burada ne önceki yönetimler nede iş başındaki yönetimler zarar görüyor. Yalnızca nefer gibi gecesini gündüzünü veren üyeler ve gönüllü çalışan bu insanların iradesini yok sayıyorlar. iş başındaki işi daha iyi biliyorum diyen yöneticiler. Oysaki kurumlar böyle yönetilmemeli. Örgütlü kurumlar birlikte aldıkları karların yönetim mekanizmasında citti bir koruma altında savunulmalıdır. Kısacası her zaman ve her yerden böyle sıkıntılar yaşanıyor yaşanmaması için herkesin mücadele etmesi gerekiyor diye düşünüyorum..