- 1279 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
HAYATIN P/İÇİ...(14)
Sanki otobüse bineli asırlar olmuştu ve benim burada ne işim vardı, ben ki böyle bir gaflete nasıl düşmüştüm? Kimdim, ne arıyordum, bu zayıf davranışı kendime nasıl yakıştırmıştım? Giderken her şeyin benimle geleceğini nasıl düşünememiştim? Savaşacak olduğum şeylerden uzaklaşarak bu savaşı nasıl kazanabilirdim ki? Kazanmış gibi gözüksem de bu bir galibiyet olur muydu? “Ya ileride karşıma çıkarsa şu anda kaçtıklarım, ne yaparım o zaman?” diye düşündüm.
Kulaklığı takıp tekrar müzik dinlemeye başladığımdan bu yana bunlar gibi bir yığın soru gelip oturmuştu içimin tam ortasına. Uzaklaşmak tüm cazibesini yitirmiş, içimde “geriye dönmek” arzusu arsız bir kısrak gibi tepinmeye başlamıştı. Dönmeli miydim? Camdan dışarıyı seyrediyor, müzik dinliyor, düşünüyor, düşünüyor, düşünüyordum. Aniden otobüsün durmasıyla irkildim. Vildan Hanım’a baktığımda bana gülümsüyordu.
—İçindeki sesi dinle.
Diyerek yardımcı olmaya çalışıyordu.
—Sanırım öyle yapacağım.
Endişeyle karışık bir tebessümün yüzüme yerleştiğini sezebiliyordum. İçimi tuhaf bir heyecan sarmıştı. Sanki çok zamandır görmedim kişileri görmeye gidecektim, oysa ayrılalı 5-6 saat olmuştu. Bu aldığım kararın heyecanı olmalıydı. Mola yerine indiğimizde otobüsün kaptanıyla konuşup dönüş işini ayarladım öncelikle. Artık içim rahattı. Vildan Hanım’la çay içmek için hızla salona geçtik. Hava oldukça soğuktu çünkü. Hayli kalabalıktı çay salonu. Çalışanlardan müşterilere kadar tüm insanlarda bir telaş vardı. Verdiğim karardan hoşnut olmasına rağmen ayrılacak olmanın hüznünü dile getirirken Vildan Hanım yüzüme bakmıyordu.
—Yalnız çekilmeyecek yolculuk…
Diyerek de sitem ediyordu. Adres ve telefon numaramı kendisine bırakarak en kısa zamanda kendisini özellikle beklediğimi belirtmiş ve bu ziyaretten çok hoşnut kalacağımı da defalarca söylemiştim. Kendisinden de aynı bilgileri almış ve muhakkak arayacağımı dile getirmiştim. Gülerek,
-Yolculuklarda verilen sözler….!
Diyerek unutacağım hissi taşıdığını vurgulamak istemişti. Kendisini unutacağımı hiç düşünmüyordum doğrusu. Hayatımın bu noktasında bir mihenk taşı gibi duruyordu ve onunla iletişime devam etmek şu an için en çok arzuladıklarımdandı. Nedense içim ısınmıştı ona ve oldukça da önemsiyordum kendisini. Hiç tanımıyordum hâlbuki bu enteresan kadını. Yine de hakkında garip bir merak duyuyordum.
Akşamın ilerleyen saatlerinde yine ayrıldığım yerdeydim işte. Şehrin merkezinden hayli uzaktı otogar. Bir taksi çevirip bindim. “Önce eve geçmeliyim” diye düşündüm. Apartmana girip asansörü çağırdığımda katta kaldığını görünce bile sinirlenmedim. Büyük bir neşe ile “merdivenlere talim kızım” diyerek çıktım. Eve girdiğimde mutfağın lambasını yanık olduğunu fark edince önce ürktüm ama ardından sabah açık unutmuş olabileceğimi düşünerek biraz rahatladım. Yine de oldukça temkinli ilerliyordum. Usulca mutfak kapısına geldiğimde şaşkınlığım bir kat daha artmıştı. Suat kendine kahve hazırlıyordu ve geldiğimi fark etmemişti. İçimden gidip arkasından sarılmak gibi bir düşünce geçiverdi ansızın. Tam harekete geçmiştim ki Suat arkasını dönerek küçük bir çığlık attı.
—Sen…
Yüzündeki ifade görülmeye değerdi doğrusu. Şaşkınlık ve sevinç aynı anda inmişti yüzüne. Gözlerinin içi parlıyor, konuşamıyordu.
—Evet canım, ben…
Diyerek sevincine eşlik ettim gülümsemeyle.
Bir hamlede elindeki kahveyi tezgâha bırakarak beni kucaklayıp ayaklarımı yerden kesmişti. Dönüyorduk adeta. Küçük bir kahkaha atarak,
—Dur deli adam, düşeceğiz.
—Geri döndün, gidemedin… Biliyordum bunu. İçimden bir ses hep geleceğini söyledi durdu.
Deli gibiydi, sesindeki heyecan ve mutluluk bana pozitif bir enerji olarak dönüyor içimin duvarlarına çarpıp tekrar ona geri dönüyordu sanki.
Durmuştuk ama hala bırakmamıştı beni. Sözlerin fazla geldiği anlardandı. Saçlarımı, yüzümü okşuyor, rasgele küçük küçük öpücükler konduruyordu. Onun bu mutluluğu bile dönmeye değerdi aslında. Küçük bir çocuktan farkı yoktu şu anda.
—Sakinleştiğinde haber ver de seni bırakıp üzerime rahat bir şeyler giyeyim, bu arada duş da almalıyım.
Hala şaşkındı ama heyecanı yatışmıştı.
—Tamam tamam. Sen duşuna al canım, bu arada ben de hazırdan bir şeyler çıkarayım. Sen açsındır şimdi. Sonra oturur güzelce konuşuruz, olmaz mı?
—İyi olur valla Suat, hele bir şu yolun kirini pasını atayım üzerimden, yarım saate dönerim. Sahi sen deyince fark ettim, kurt gibi de acıkmışım.
Odaya rahatlamış bir şekilde döndüğümde Suat’ın hazırladığı masaya oturduk. Dolapta bulabildiği bütün kahvaltılıkları çıkarmış ve bu arada bir de menemen yapmıştı. Öyle açtım ki, demini almamış olan çayı bile bekleyemedim. Ben atıştırıyorum O beni seyrediyordu.
—Sen neden yemiyorsun Suat? Off offf! Menemen de bir acı olmuş ki ve harika. Ellerine sağlık canım.
—Afiyet olsun Asya’m, sen devam et. Ben dışarıda atıştırmıştım bir şeyler. Balıklar için gelmiştim, içimden gitmek gelmedi. Ben de bir kahve yapıp biraz müzik dinlemek istemiştim, kalırdım beklide. Geleceğin içime mi doğdu ne?
Hala çocuklar gibiydi. Her şeyi bir anda öğrenmek istercesine sorular soruyordu. Sorular, sorular, sorular.
Aniden kendine gelir gibi yaparak,
—Bırak, şimdi anlatma istersen. Ne olduysa oldu ve sen gidemedin, buradasın. Bu anın tadını çıkarmalı ve içime sindirmeliyim.
Bunu söylerken gözlerimin içine öyle derin bakmıştı ki, ne aradığını da merak etmiştim. Aradığı bir şeyler vardı kesin.
—Ne aradığını söylersen sana yardımcı olacağım
Diyerek haytaca bir gülümsedim. İçimden geçeni O’da biliyordu.
Birden o çocuk heyecanına bürünen söylemler gitmiş, yerini birbirini yıllardır arayıp da yeni bulan iki yetişkin sese bırakmıştı.
—Kendimi.
—Bulabildin mi peki?
—Sanırım kadın, sanırım ordayım.suat artık bendeki yerinden emindi ve bu O’na bahşedilebilecek en büyük armağan gibi duruyordu fakat yine de yüzünde bunu uymak istermiş gibi bir ifade vardı.
—Evet adam, ordasın… Ve ben artık seni yaşamaktan korkmuyorum. Her soruya seninle cevap vermek istiyorum ve ben buna hazırım.
Bunları söylerken içimde bir denizin alabora olduğunu, varılabilecek bütün limanların yıkıldığını hissediyordum ve Suat bu alaboranın içinde yanıp sönen bir deniz feneri gibiydi.
—Bunu duymak için tam 11 yıl bekledim, biliyor musun? Ve iyi ki beklemişim, bu bekleyişe değdi doğrusu. Artık son sürat seni yaşayabileceğim.
İçim içime sığmıyor, her şeyle başa çıkabilirim gibi geliyordu bana. O’nun hayatımdaki bu duruşuna o kadar ihtiyacım vardı ve bunu öylesine istiyordum ki, hiçbir şey ürkütmüyordu beni.
Masadan kalkarak O’na doğru yöneldim ve ellerimi uzattım. Şimdi ikimizde ayaktaydık. Bütün cesaretimi toplayıp gözlerinin içine içine bakabiliyordum artık. Ayak parmaklarımın ucunda hafif yükselerek kollarımı boynuna doladım. Nefesi yüzümü yalayıp geçiyor, içimde zaten harekete geçmiş duyguları iyice tetikliyordu. Güçlükle duyulur bir sesle
—Seni yaşamak istiyorum adam, her şeklinle, her duruşunla hayatımın her karesinde ol istiyorum.
Cümlemi henüz bitirmiştim ki dudakları dudaklarıma mühürlenmişti. Zaman durmuş, Suat bütün benliği ile içime dolmuştu sanki. Islak dudak aralığından kocaman bir alev topu sanki içime doğru akıyordu ve ben bile bile bu yangına gönüllüydüm. Dudaklarımdan dudaklarını zoraki ayırıp,
—O an, bu andır kadın, seni çok seviyorum. Sana hiç dokunmasam da benimsin artık. Teşekkürler kadın, teşekkürler.
Konuşurken nefsindeki sıcaklık yakıyordu sanki yüzümü, gözlerinde yanan koca bir dünya var gibiydi. Birbirimize duyduğumuz arzu geceyi tutuşturuyor, bedenlerimizi ateşe veriyordu. Nefes alıp verişimiz koca bir deprem yaratır gibi göğüs kafesimize sığamıyordu adeta.
Beni incitmekten korkarcasına dudaklarını boynumda, omuzlarımda gezdirirken, ben de gömleğinin düğmelerini çözüyordum usulca. Yine de, terlemiş olan ellerimin tenine dokunmak gibi bir acelesi vardı . Tenindeki tuzu dudaklarımda hissediyor, kokusunu doyasıya içime çekiyordum. O ise en ufak bir kıvrımı bile atlamak istemiyor, bütün kadın yanlarımı keşfetmeye çalışıyordu. Geceye karışan iniltiler, fısıltı halinde süzülen sevgi sözcükleri, ihtirasın harında yanan bir zaman. Bir uçurum kenarından kendini boşluğa bırakmak gibi tuhaf bir heyecandı bu. Pencereden sızan ışık arada Suat’ın yüzünü yalayıp geçiyor, sarsılan bedenime konuk oluyordu. Bu ayaz kış gecesinde, hararetli bir yaz akşamı kumları aşıp denizin serin sularına ulaşmak gibiydi içimdeki duygu. Terinin terime karıştığını hissediyor, tepelerden en kuytulara varışının verdiği o eşsiz hazzı hafızama kazımak istiyordum. İçimdeki en edepsiz Asya artık sahnedeydi ve O’nu mutlu etmek gibi korkunç bir istekle düşüyordum geceye.
Sakin duran gecenin içinden az önce geçen koca çığlık bizim değildi sanki. Başımı göğsüne gömmüş, koca dünyayı durdurmuştum adeta. Çok zamandır özlemini çektiğim huzurun sıcaklığı ile ağırlaşan göz kapaklarıma daha fazla itiraz edemedim. Yine zaman içime içime akıvermişti.
SEVGİ KAYA
DEVAM EDECEK...
YORUMLAR
Konuşurken nefsindeki sıcaklık yakıyordu sanki yüzümü, gözlerinde yanan koca bir dünya var gibiydi. Birbirimize duyduğumuz arzu geceyi tutuşturuyor, bedenlerimizi ateşe veriyordu. Nefes alıp verişimiz koca bir deprem yaratır gibi göğüs kafesimize sığamıyordu adeta.
Beni incitmekten korkarcasına dudaklarını boynumda, omuzlarımda gezdirirken, ben de gömleğinin düğmelerini çözüyordum usulca. Yine de, terlemiş olan ellerimin tenine dokunmak gibi bir acelesi vardı . Tenindeki tuzu dudaklarımda hissediyor, kokusunu doyasıya içime çekiyordum. O ise en ufak bir kıvrımı bile atlamak istemiyor, bütün kadın yanlarımı keşfetmeye çalışıyordu. Geceye karışan iniltiler, fısıltı halinde süzülen sevgi sözcükleri, ihtirasın harında yanan bir zaman. Bir uçurum kenarından kendini boşluğa bırakmak gibi tuhaf bir heyecandı bu. Pencereden sızan ışık arada Suat’ın yüzünü yalayıp geçiyor, sarsılan bedenime konuk oluyordu. Bu ayaz kış gecesinde, hararetli bir yaz akşamı kumları aşıp denizin serin sularına ulaşmak gibiydi içimdeki duygu. Terinin terime karıştığını hissediyor, tepelerden en kuytulara varışının verdiği o eşsiz hazzı hafızama kazımak istiyordum. İçimdeki en edepsiz Asya artık sahnedeydi ve O’nu mutlu etmek gibi korkunç bir istekle düşüyordum geceye.
Sakin duran gecenin içinden az önce geçen koca çığlık bizim değildi sanki. Başımı göğsüne gömmüş, koca dünyayı durdurmuştum adeta. Çok zamandır özlemini çektiğim huzurun sıcaklığı ile ağırlaşan göz kapaklarıma daha fazla itiraz edemedim. Yine zaman içime içime akıvermişti.
ahmet altan'ın romanlarını hatırlatan bölüm okudum...
roman
akıcılığı
ve sıcaklığıyla devam etmesi, NE GÜZEL....
sAYGIMLA SEVGİ.