- 1968 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Posoflu Sultan Nene /Ardahan öyküleri 77 (Kitap 60)
- Posof İlkokulu Müdürü Ahmet Uğurlu’ya-
Rüzgarlar dua ediyor.
Ağaç düşünerek kamete şük’rediyor.
Tavuk su içer Allah’a bakar.
Rabat’ta: Bin dokuz yüz yetmiş dört yılındayız... Posof’un bir adıdır: Rabat.
Merkez İlkokulunda bir sene okudum. Mezuniyetim... müdürümüz değerli eğitimci Ahmet Uğurlu idi.
Eğik slalomda iskan ve meskanına karar verilmiş rüya görürken veya bade içerken "dur" denince de durulurmuş... yeşilse tonlarca çeşitti.
Gölgeler yazın kiraya icarsız "al" denir. mavidir gölge ve varoluşa bir nefes aldırır:
" Ola ey ki de dineldik! " kelamını serinletirdi.
İzmihlal ırak olsun gölgeden, diskurun canından.
Oy bizim eller: Aşuka, aşıkları avaz avazdır kıymetli sanatçıları söylenmemiş heceleri yoktur; bir tek dikene. Posof antika beldedir.
Ardahan’ın alpin çayırlarından Ilgar’ı o yan geçip çöküntüye ine ine dere hışırtılarıyla oasis’e geldiğinizi işittirmez ki sürpriz olsun deyin... Haçan.
Ağaçlar yeşiller adamın başına tor atarsın onun gibi beçletir bakışları ve siz bir güzele güzel beldeye gönül bağlamış olursunuz ki aykırılık; o da uzak olsun.
" Posof bir nomarayı alır şehirler arasında. Dinime, kitabıma! "
Tiyatro sahnesi kadar, Posof bana göre algım; slalom döşünde düzlemmiş Rabat’tır. Resim kompozisyonu kadar ve kağıtta boyadığım çocukluğumun Rabat’ı; Posof’ta her şey elinin altında. Ben tek figürüm. Unsurların diğerleri fon. Bu hayalimde ben bencil olmak istemem. Biliş çözümü yapıyoruza.
Ahşap evimiz Ardahan’da alışkın olmadığımız ağaçtan padarlı çatıydı ve verandası; gün; ne ışıklıydı ve özeldi. Alt katta Bedrettin Ocak malik -i mülk sahibi. Mal sahibiydi.
Diskurunu ve bura sözdizimi ilk defa işitiyordum. Beşinci sınıf öğrencisiyim. İlyas Ölçer öğretmenimizdi. Yasin Hoca voleybol oyunu ve performansıyla çocukların o zaman " Tarkan "ı, idolümüz anlayacağınız.
Ben burayı biliyordum mu?
"Anlarsan, biliyorsun."
Anladın mı, biliyorsun.
Bilince de öncesini evvelini anlamış olunuyor.
Rabat’ın dejavu’su, işte!..
Koşarak evden koptun mu? Ayakların altında o yan bu yan Rabatlı Posof nihayete ererdi. Küçük kasaba bağları ve tek nizamlı evleriyle çiftlik okşardı.
Oyuncak ve tatlı oyun gibi bilir çocuk burayı. Yaşam alanı için biçilmiş kaftan. Slalom da kelleden kayakla kopup gelince slaloma dikine girmeyle çıkma bir olurdu. Fırlar gidersin. Uçuyorsun aslında. Uçuyorum!..
Yazın koşar adımlarla, Kışın kızaklarımızla.
Adnan’ın kızağı, Tacettin’in, Kıpti’nin kızağı birincikte kanatlanmış.
Bizim kızak çaka çuka... uçuyor ama... rüyamda yaz adımlarımla uçuyorum:
Rabat’ın asumanına,
Posof’un gocorundan,
Kayabaşında tumpların üstünden...
Ardahan Sarzeptendi Sultan Nene dizi dibinde masallar söyledi bize; bir kış zaman zarfınca...
Sultan Nene anlatılarıyla çocuk hayallerimizi Harry Potter’ın "masal taşı"na erse erdirirdi. Felsefe taşı... nı.
I think therefore I egzıst...
I thınk so I am
Düşünüyorsam öyleyse varım.
Cogito ergo sum.
Bir masalını çok iyi anımsıyorum. O da: Shakespeare’in Kral Lear’iyle aynıydı... öyle aklımda kalmış. İyi evlat, kötü evlat masalı...ydı.
Allah! Gani gani rahmet etsin. Sultan Nene dizinin dibinde biz çocuklara ne... anlatmışmış. Çocuk sevildiği yere gider. Assanız da kesseniz de gider. Sevgisiz bırakmamak için çocuğu ilgi ve sempatiyi eksik etmezdi veliler eskiden.
Akşamın geceye intisabında yirmi adımlık komşu kapısına giderdik kardeşim ve ben.
Sultan Nene sevgili bağrını bize açardı. Yamacına yerleşir onların çocuklar ve biz kuk otururduk.
Kısık ışıkta Sultan Nene Beydaba’dan, Şark Masallarından, Hazar Masallarının, İran ve Arap Masallarının krallarından, Kafkasya’nın, velhasılı uygarlıkların; ne bildiği masal varsa anlatırdı. Repertuarı zengindi. Anlatış ritmi heyecanlı ve duraksızdı.
Sahneler gözümüzde canlanırdı. Görsellik ve canlılık; sinema filmi çalımlıydı aynı İzmirli’nin sinemasında oynayan sinema sanki.
Federico Fellini’n filmleri ve kahramanları Posof’un tek sinemasında.
Biz hissimizle şunu idrak eder olurduk.
Karikatürün birinde sanatçı çizimini kurgulamış söz balonu figürün ağzından çıkarıyor sonra söz balonu ve düşünme balonunu içine almış. Resim kişisini konuşurken söz ve düşünme balonuna hapsetmişti.
Düş ve realiteyi eşitlemişti.
Sultan Nene’nin masallarında biz masala geçerdik.
Masal Kahramanları mindere oturur. Peydahlanır hap-a haptan yastığın başına kurulurdular say ki!
" Otururlar! Güzel masallara ehtikat olmaz! "
Nominal düşünce anlayışı eskilerde kaldı. Kavram gerçekmiş gibi bellenirmiş. Kavramın nesnesine itibar etmezlermiş. Mefhumculuk. Güzellik kavramına takıldığından algılar: Güzel elma, güzel ev, güzel şiir, güzel resmi gözler görmezmiş.
Kavramcılık, kavramın nesnenin simgesi olduğunu unutmamak lazım.
Sultan Nene’ye söz vermiştim. Eser vermezden gelmeyeceğim yanına. Eser verdiğimde ziyaretine geleceğim. Bir kahveni içerim. Nominalizm donmuşluğuyla baktık. Saat kulesinin dibinde saati soran adam gibi...
2009 yılında... eski evimize uğradım. Münevver Abla’yı gördüm. Sultan Nen’eyi sordum.
"- Geçen sene öldü " dedi.
...
Ne haksızlık etmiştim... yanına uğramamıştım, gitmemiştim.
En büyük eser onun kendisi değil miydi?
Kör başıma!
Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, öğretmene:
- Ne arıyorsun Everest’i şu karşıdaki dağ değil mi? Onu anlatsana kardeşim çocuklara. Gözün önünde ki dağı anlat... yakınında dağ!.. Kokusu geliyor, koklasana! demiş!
yalçıner yılmaz
gebze
YORUMLAR
Sayın Yalçıner, benim Sultan Nene'mi anlatmışsınız. Başlığı görünce heyecanlana heyecanlana okudum. Sağolun varolun...
yalciner17
sayın YALÇINER,
Bende o nene kayanın altında çok oturdum.çok taş kınası yaktım ellerime.benim 1982 ve 1988 yıllarında ve 8 yaşımdan 14 yaşıma kadar hayatımın n keyifli en mutlu ve çocukluğumu en güzel şekilde yaşadığım yıllarımı geçirdiğim yürkiyenin en güzel beldesi.hayatımda keşke birdaha yaşabilsem dediğim yıllar.sizinde yüreğinize sağlık.çok güzl anlatmışsınız.kaleminize sağlık.saygılarımla.