ZÜMRELERİN TANRIÇASI
ZÜMRELERİN TANRIÇASI
(İstiklal Marşı’mıza ihanet edenler..)
Osmanlı İmparatorluğunu 600 küsur yıl içten ve dıştan yıkamadılar. Bu dönemlerde yetişen her kim olursa olsun egemenliğinde bulunan bütün milletlerle birlikte devşirmeler, bütün azınlıklar ve aklımıza gelenler her kes genel ahlak düsturuyla yetişmişlerdi. Ne zaman ki dört kıta’ya yayılmış imparatorlukta yaşayan zümrelerin içine nifak sokmaya ve tohumlarını aşılamaya başladılar o gün bu gün tevessül edilen oluşumlarla insanların kapıldığı devinimler….
Zümrelerin tanrıçası olmak;
Zümrelerin tanrıçası olmak çok kolaydır. Birkaç apsürükle * dandinik zenginliğin verdiği şımarıklık sayesinde ve öptüm cicim ben alacağımı aldım eyvallah diye kaptın mı? Memleketimizde geçerli olan dokunulmayan kırmızı koltuğu eh gel keyfim gel, soranım yok sorduranım da cezasız kalmaz. Ancak, istiklal marşımızın “Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı, Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı”. dizesine atfen böyle apsürüklerle* dandinik zenginliklerin şımarıklığıyla yetişip devlete kene gibi yapışıp çalışıp çalışmadıkları da belli olmayan, haram helal ayırımını bilmeyen kendi dost akrabalarını, şirinliklerine kurban olunanların adamlarını da şereflendirerek, yan gözle haksızlıklara karşı çıkarak çizik atmaya çalışanları da ezmeye çalışan MAVİ TİLKİ (Kék Roka) olup, Hümanizm ruhuyla çıkarları doğrultusunda oynadığı oyunlarla çıkacağı merdivenleri zambakların güzellikleriyle süsleyerek Freud’un**
enerji piramidine oturarak ilginç zulümlere örnek imza atabilen (absürükler) sizler kendinizi Allah(cc) den kitap indirilen Resul mu? yoksa suda batmayan PONZA taşını mı?***
sanmaktasınız. Yoksa yoksa kendi etrafında çılgınca dönen SALTO (Gırdap/Burgaç/Anafor) mu? Bu sizin istiklal marşımızın şuuru. Yaptıklarınızla bu şuura ihanet ettiğinizin farkındamısınız!...
Yegane borcumuz CAN;
Her şeyin emanet olduğu bilmektesiniz de işinize gelmemektedir. Bizler insan/insancıklar olarak şu fani dünyada Allah(cc)’ın ve reel hayatta da memleketimizin/devletimizin kurumlarında veya herhangi bir kesiminde olsun bizlere bahşettiği var olan her şeyin bizlere/sizlere/onlara emanet olduğunu bilmekteyiz. Toprak toprak diyerek toprak altına gireceğimiz günü hatırlayarak bu emanetlere elimize geçecek üç kuruşun tamahlığıyla insanlara/çalışanlarımıza eziyetle zulüm etmek insanım diyenlere yakışıyor mu? Varlığı yaklaşık 4,5 milyar yıl öncesine dayanan DÜNYA(Acun) da yaşayan bütün canlıların en şereflisi olan insanların geçmişinden geleceğine değin ellerinde ne kalmış ebediyete neyi götürebilmiştir. Yaşam evrelerinde acının külleri sönmeyenler ne yapacak, sizlerin olduğu gibi onların da yegane emanet CAN değil mi? O zaman tek yapılacak şey can borcumuz olan yüce Allah(cc)ye haykırmaktan başka ne gelir elden.. Ebediyet, bilindiği gibi herkesin sonsuzluğa uzanan ebedi istirahatgah değil mi?
Macar yazar, Ferenc HERCZEG’ in MAVİ TİLKİ**** adlı oyun kitabındaki ikinci perdesinde geçen alıntıdaki perde konuşmaları;
MAVİ TİLKİ, aycıklar, ciciğimler,
TRILL. - Vay.. vay.. vay! Hanımefendiciğim. Demek siz Budapeşte’desiniz ha? Bu yaz evde kaldınız. Öyle mi? Bu ne sürpriz! Sizin Tatra’da olduğunuzu sanıyordum ben.. öyle işitmiştim.. Tanıdık hanımlardan biri sizi Lomnic’te, yoksa Csorba’da mı nerde, iyi anımsamıyorum, bir yerde gördüğünü söylemişti. -Benzetmiş olmalı.. Buradaki konuşmalara bakarsak biraz ciddiyet biraz da alaylığıyla bizim memleketimde de bu tür olayları sahnelemek ucuza satılan bir eşya kadar kolaydır. Zaten memleketimizin hortumcularının, şakşakçıların, koltuk sevdalılarının, maddiyat ve para için delirenlerin yaşamak istediği şıklık ve yaşamsal ucubeler değil mi? - Ay Fatma’cığım geçen Paris’te falan kafeteryada kahvaltı yaptık, çok güzeldi. - Nurşenciğim Benimkiyle İtalya’da İbiza adasına gittik o kadar güzeldik ki, sorma gitsin. Milletin alın terini üstlerinde kurutan bu insanların Ferennc HERCZEG’ in MAVİ TİLKİ’ nin ikinci perdesinde sergilenen şaşaalı hayat benzerlikleriyle örtüşmüyor mu? Şu dünyada ne şaşırtıcı benzerlikler oluyor. Benzerlikler keşke bu şekilde değil de daha anlamlı şekilde olsa!...
Keser yöntemleriyle SALTO olabilmek,
Avrupa ve Amerika’nın aydın insanları, insanlığın yararları doğrultusunda bazı ilkelere sessiz kalarak ülkelerinde mutlu yaşamları sağlamaya çalışırken bizim ülkede ne yazık ki memleketin yararlarının tersine derler. ya, “Keser kendine keser” yöntemleriyle SALTO olabilmek uğruna giymedikleri libas kalmamaktadır. Bu yabancı aydınlar sadece memleketlerinin yararlarını düşündüklerinden, bizim insanlarımızın tersine çıkarlarını hep arka planda tuttuklarının delili olarak, son zamanlarda AB icraatları içinde birlikte(AB) görev yapanların hısımlarının yanlarında çalıştırılmayacağı konusunu, Avrupa Birliğinin işlevi olan yönetmelik/kanunlarına madde olarak ekledikleri görsel/yazınsal basın organlarınca kitlelere aktarıldığı görülmekte ve duyulur hale gelmektedir.
Modern metalikler iğrenç yığınlar,
İnsanoğlu yaşadıklarıyla göçer. Aslolan gelecekten emanet alınan her şeyi yaratıcılığın eseri olarak bırakabilmeli, torpillerle, olmadık yardımlarla, absürüklerle devletin kurumlarında üst mertebelere tüneyenlerin ve devletin varlıklarını gelişi güzel çar çür edenlerin bir gün kendilerini çöp yığınları içinde kalan modern metalikler gibi iğrençlikler ortasında ve deyim yerinde ise “düştük mahpus damlarına” cümlelerine atfen nem kokan duvarlarla, soğuk demir parmaklılar arkasında bulacakları gerçeğini asla unutmamalıdırlar..
Zekeriya ÇAVUŞ
Yazıdaki görseller www.google.com.tr/ alıntılanmıştır.
* Absürük görselleri,
**Freud’un piramit görselleri,
*** Ponza taşı görselleri,
****Macar yazar Freud’un klasik eseri.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.