- 473 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
ANARŞİST (5)
Biraz sonra Ali, yine eski horultularıyla baş başaydı.Dursun’un arkadaşının bitmek bilmeyen bu horultuları karşısında doğrusu yapacak farklı bir şeyi yoktu.Başını,yastığın altına koyup kendisini gizlemeyi yeğledi.Böyle giderse uyumadan sabahı edecekti.İçerisindeki sıkıntılardan kurtulamıyordu.Kafası sersem gibi olmuştu.Bir an hayal alemine daldı.İlk gençlik yıllarındaki aşık olduğu kızı anımsadı.Hapishaneye girmeden önceki yıllardı.İlk heyecanlar,ilk kalp çarpıntıları…Farklı duygular…Aşk…Nihayet aşk, gelip kapıyı çalmıştı.Deneyimsiz bir gönül ilişkisinden öteye gidemeyen duygusal yaklaşım…Hapishaneye girdikten sonra bu aşk da nihayete ermişti.İçerde günlerce kendi kendisiyle hesaplaştığı anlarda da aşkını da sorguya çekmiş onu enine boyuna irdelemişti.Bazı günler psikolojik sıkıntısını aşkının nostaljisiyle unutmaya çalışıyordu.Zamanla aşkını da beynin içerisinden silip atmış ve unutmuştu.Hayali bile yabancı geliyordu artık.Sanki hiç aşık olmamıştı o kıza.Profili bile gözlerinin önüne gelmiyordu artık.Olgunlaşma safhasıyla karşı karşıyaydı.Bazı şeylere karşı bireysel saplantılardan,takıntılardan kendisini soyutlamaya doğru gidiyordu…
Basit olayların çıkmazına girip kendisini kaybetmiyordu artık… Gördüğü işkenceler ve uzun hapis yıllarının gizemli atmosferi, belleğinde farklı çağrışımların atmosferini oluşturmaya başlıyordu.Acı veren her şeyden nasibini alıyor olgunlaşmaya doğru bir adım daha attığına inanıyordu…Hapis yıllarındayken anasının yapmış olduğu ziyaretlerinden birinde;aşkıyla ilgili anlattığı “bekaret tazminatı” olayı karşısında bile fazla irkilmemiş,etkilenmemiş,sadece aşık olduğu kız için.
- Yazık olmuş!.. diye geçiştirmişti…
Dursun, yorganın altında uzun uzun esnedi. Beyni, istirahata çekiliyordu.Ahırdan gelen eşeğin anırmasını duyamadı bile…Uykunun derinliklerine kendisini bıraktı…
Ertesi sabah erkenden şafak sökerken; günün başlayacak ilk devinimleri de oluşuyordu köy evinde. Horozlar,ötüşlerine çok erkenden başlayarak sabahın muştusunu veriyorlardı.Ahırdaki bütün hayvanlar,kendilerime özgü sesler çıkararak sabah öğünlerini istemenin de çağrışımını yapıyorlardı sahiplerine karşı…
Sabah kahvaltısının ardından kamyonun vagonuna ahırdaki besi mallarının yüklenilmesi işi, birlikte tamamlandı. Ali’nin babası,kamyonun üzerine brandayı çekmeyi ihmal etmedi.Dursun’un:
- Amca, havalar güzel gidiyor. Brandayı çekmesen olmaz mı?Hayvanlar bunalmamış olurlar…
Adam, gülümsemiş, içinden “sizin adam olmanız için daha çok ekmek yemeniz lazım” diye düşünmüştü.
- Dursun, çadırı çekmemiş olsak oluşacak hava cereyanı ile hayvanlar ölürler.Geçmişte başımdan buna benzer ufak bir tecrübe atlattım da ondan biliyorum çünkü…
Kamyon, kısa bir klakson sesiyle köyden ayrılıp İstanbul’a kadar sürecek olan uzun yolculuğuna kendisini bıraktı…
Güneş, tepelerden sıyrılıp ışınlarını korkusuzca dünyaya iletiyordu…
Ali, yanlarına altı çuval alarak mısır satım işi için son hazırlıklarını da tamamlamış oldu.Traktörün marşına basıp horultuyla çalıştırdı.Geri vitese takıp evin kuzey tarafındaki yola çıktı.Birinci viteste rölantide bırakıp ani bir hareketle yere sıçradı.Traktör üzerindeki son kontrollerini de tamamladı.Dursun’a dönerek:
- Hadi atla bakalım emektarın üzerine. Tarla bizleri bekliyor.Tam o sırada acı bir klakson sesiyle başka bir traktör yol istemiyle Ali’ye uyarı ikazlarını gönderiyordu.Ali,geriye dönüp baktığında başka bir köyün traktörü olduğunu anladı.Römorkun üzerindeki kadınlar,renkli giysilerinin içerisinde farklı bir görüntü arz ediyorlardı.Traktör,Ali’yi solamaya çalışırken şarampole kaymamaya özen gösteriyordu.Traktör,boş toprak yolda köyü geride bırakmaya çalışırken;römorktaki kadınlar,başlarının üzerlerindeki renkli bürüklerinden sıyrılıp yüzlerini,rüzgara karşı göstermeye hazırlanıyorlardı…İkinci traktörün bir anlık getirip götürdüğü gizemli havası karşısında Dursun’un belleğinde değişik çağrışımlar oluştu.Ali’nin traktörü hızlandırmasına fırsat vermeden ileriye atıldı:
- Bu kadınlar nereye gidiyorlar ya arkadaş? Düğün mü var?
- Düğün yok ya. Maalesef tekkeye gidiyorlar…
-Neredeki tekkeye gidiyorlar?..
-Turhal’ın Kat köyündeki tekkeye.Tekkeden şifa arayacaklarmış!..Hepsi de hasta.Kimilerinin çocukları olmuyor,kimilerinin kocaları kumarbaz,kimileri de kadın hastalıklarına yakalanmışlar.Değişik dertler işte senin anlayacan.Dertlerinden kurtulmak için orada adaklarını kesip dualar edecekler.Yurdun değişik yerlerinden de oraya gidenler oluyormuş.Hatta bizim köyden de o tekkeye gitmek isteyenler olunca kafamın tası atmış,köylülere sitem etmiştim: “ağalar,beyler cahillik yapmayın.Ne sizler ne de hanımlarınızı götürmeyin tekkeye…Hangi devirde yaşamaktayız.Taştan,ağaçtan şifa arama devirleri çoktan kapandı,geride kaldı.Allah,doktoru niye yarattı,bostan korkuluğu olsun diye yaratmadı herhalde…Elin gavuru uzayda istasyonlar kurarken bizler hala nelerin peşindeyiz…Lütfen gerçekçi olalım…”Bu konuşmam karşısında bazılarından öyle tepki aldım ki sen de şaşarsın.
- Ne dediler?...
- Hadi gominist herif, bizim dinsizlerden akıl almaya niyetimiz yok.Sen kendi aklını kendine sakla. Ya işte böyle dediler.
- Sen ne yaptın ya?.
- Ne yapacam. Benim de kafamın tası attı.Ne halt ederseniz edin.Turhal’daki az gelir.Adıyaman’dakine koşun. Dedim.
- Hatalı bir çıkış ve gereksiz bir öfkelenme ile kendini köylülerden soyutlamışsın.
- Sabrımı kalmamıştı…
- Keskin sirkenin küpüne zararı olduğunu unutma.Neyse traktörü hızlandır da çabuk gidelim.Mısır tarlası bizleri bekliyor…
YORUMLAR
Hala tekkeden medet umanların sayısı az değil ama.
Hadi bakalım Dursun'a kolay gelsin.
inşallah dariları iyi fiyata satar da, anasına yardımı dokunur.
Halkın içinden bir öykü. kutluyorum Ayhan Bey.
sevgiler...
EMİNE45 tarafından 1/6/2010 10:27:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ayhan bey siz de bu gün ki bölümde yine tekke ve zaviyelerden meden umanların ne kadar çok olduğunu ve onları uyaranların nasıl bir sornuç ile karşılaştığını ne güzel vurgulamışsınız.
Aynı zamanda köy havasının tüm esintilerini cigerlerime kadar aldım inanın.
Yine güzel bir bölümdü. Kutluyorum kaleminizi ve saygılar yüreğinize