KARIN AĞRILARIMIZ...
Lodos fırtınaları gibi yaşam.Mutlak bir ucundan tutuyoruz hepimiz.Salıntılı bir gemide kırık bir fener gibi yumuluyoruz,büklüm büklüm gecelerden sonra aydınlığa..Bizler kimiz biliyor muyuz?
Acılar insanı nereye götürür?Acı bir yaşam,ekmeğe sürülmüş bir tereyağ mı?..Tereyağı bir katman.Bizler bu katmanın neresindeyiz?Yerken adım adım lokmada kalan boğaz ağrısı..Hayatın kahrı kime göre??herkes konuşuyor,ya da konuştuğunu sanıyor..Oysa bütünlük söylenmediklerde..Adı ’’şu ’’ diye tutturduğumuz türküler gibi...Hepsi de aynadan bakıyor.Gördükleri silintili zamana esir düşmüş,sürgün topraklarında eskimeye yüz tutmuş sevgi eksikliğinden daha içinde filizler açamadan derin oyuklar bırakmış kesintisiz çizgiler belki de..Alındaki çizgiler şansı temsil edermiş.Yaşamını dört’lerin katlarında unutmuş, bir yatağın kolyesinde şehvetin damarlarını bırakmış biri alnındaki çizgilerle nasıl olur da şanslı oluyor söyleyin bana..Şans kapıları mı açtırır yoksa insanı insana düşman mı yapar...sorarım.Parantez ardındakiler söylenilmek istenenler mi yoksa saklanan bir mahsenin kir pas içindeki görümeyen durumu mudur..Her sefer kalkar yeniden.!Yeniden iç hesaplaşmaları,kulaktan duyulan asılsız bilgiler..bilginin tuzağına düşürür insanı.Emresyonist bir an mı alır,saatler kendini.Takvim tutmazlıklarına mı bağlar insan yaşanamamamışlıklarını... Ya da yaşanmamış anlar gözümde ,dolmuyacağını bilsem de doldurduğum kalbe mi gitsin deriz..Yaşam bir kefe..Terazi ise varlıklar.Ağırlık; acı mı yoksa tadına vardığımız bütün zamnlarda ’’an ’’ dediklerimiz mi...
Bizden alınacak görünürlerde neyimiz kaldı ki..
Bir var bir yok oluyoruz..değer olarak saydıklarımızdan.Ayaz bakan balan yüzler..Kimler gördü de bir fener yakmadan şu hayata sıradan restini çekti..Bile bile batırdı gemilerini..Mağarasından kafasını çıkararak utanmadan dile getirdi..Tan ağarmadan yıldızları topladı..Mecaz yüklü sözcüklerinde boğulup kaldı..kimler? En iyisi konuşmayalım biz yine son söz yine sessizliğin olsun,ağrıyan karnımız...
8.11.2002...ANKARA
TÜLAY MERT