- 497 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HEM NALINA HEM MIHINA
HEM NALINA HEM MIHINA
Dr. Sadık Özen
Bir süredir; bazı çevreler, özellikle “Karşı Devrimci Medya” tarafından, TSK ve mensuplarına karşı yoğun bir kötüleme kampanyası yürütüldüğü malum. Aslı astarı olmayan ithamlara her gün yenileri eklenmekte. Ergenekon’dan sonra şimdi de “Kozmik Soruşturma.” Adamlar, usanmadan, bıkmadan yeni yeni senaryolar üretiyorlar. Ağababaları kesenin ağzını iyice açmış olmalı.
Vatandaşın huzuru kaçıyormuş, halk tedirgin oluyormuş, ülke bunalıma giriyormuş umurlarında bile değil beylerin. Al gülüm, ver gülüm. Bedeli ödendikçe, uydurulan masalları senaryolara dönüştürmekte son derecede mahir birileri türedi. Arka arkaya gelen “Ergenekon Dalgaları”na daha pek çoklarının ekleneceği anlaşılıyor. Tabii bu arada, çok değerli bazı hakim ve savcılarımız da ön plana çıktılar ve soruşturmaları olağanüstü bir titizlikle yürütüyorlar. Meğer biz ne büyük değerlere sahipmişiz de farkında değilmişiz.
Günümüzde teknoloji o derecede ilerledi ki, Ankara’nın Balgat semtinde yaşanmakta olan bir olay, taaa Amerika’lardan takip edilebiliyor ve anında Türkiye’deki ilgili makamlara ihbarlar yapıllıyor. Doğrusu bu kadarına akıl erdirmek zor. Ama teknolojinin üstünlüğü bu, oluyor işte. Bunun tartışılabilecek bir yanı olabilir mi?
Yaşananlar, sonunda Sayın Cumhurbaşkanımızı bile harekete geçirdi ve konuyla ilgili açıklamada bulunma gereğini duydular. Sayın Abdullah Gül, son günlerde özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile ilgili "Tasvip etmediği yazılar çıktığını" ifade ederek, "Kurumları haksız yere yıpratmayın", “TSK’ya lüzumsuz, haksız yakıştırmalar yapılıyor; ölçüsüz ve rahatsız edici değerlendirmeler yapılıyor. Bunlar yanlış şeyler” dedi.
Bir anda, bu sözlerinin kendisine yakın çevrelerde rahatsızlık yaratabileceği aklına gelen Sayın Gül, kendisini toparladı ve gazetecilerin TSK Seferberlik Bölge Başkanlığı’ndaki kozmik bölümde yapılan aramalarla ilgili olarak yönelttikleri soruya verdiği yanıtta;
“Beni rahatsız eden, konuşurken, yazarken üslup kaçırılıyor. Diğer taraftan hukuk uygulanıyor. Sanki kanunun uygulanmasından rahatsızlık duyuluyor gibi oluyor. Bizim hukuk sistemimiz gelişmiş ülkeler seviyesine getiriliyor. Buna kendimizi adapte etmemiz lazım. Her kurumun içinde yanlış yapanlar çıkar. Kurumları haksız yere yıpratmayın. TSK, Emniyet ve İstihbaratı haksız yere yıpratmayın” dedikten sonra, konuşmasına “Tabii aynı şey diğer kurumlar için de geçerlidir” sözlerini ekledi.
Deyim yerindeyse; Sayın Gül, bu suretle, önemli bir halk deyimi ile, “Hem nalına hem mıhına vurdu.” Eğer, Sayın Gül’ün sözleri, sadece TSK ile ilgili olarak yaptığı söylemle sınırlı kalsaydı, bizim de böyle bir yorumda bulunmamız söz konusu olamazdı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’ndeki Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninin ardından verilen resepsiyonda; Türkiye’nin hukuk sisteminin gelişmiş ülkeler seviyesine getirildiğini de belirterek, "Buna kendimizi adapte etmemiz lazım. Her ülkenin meseleleri var. Ama Türkiye için esas gördüğüm şey Avrupa Birliği (AB) ile müzakerelerdir. AB ile katılım müzakeresi yapan bir ülkeyiz, yol haritamız belli” diyen Sayın Cumhurbaşkanı “Biz demokratik standartlarımızı yükseltiyoruz. Hukukla ilgili, eğitimle ilgili, sağlıkla ilgili standartlarımızı yükseltiyoruz. Benim gördüğüm bir eski alışkanlıklarımız var, bir de bugünkü hukukumuz var. Bugünkü hukukumuzu kabullenmekte zorlanıyoruz. Bu Türkiye’nin adaptasyon sürecidir. Hukuk uygulanıyor. Hukukumuza herkes riayet edecek. “
Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylemlerinin sözde kalmaması, görüşleriyle ilgili bir eylem planının da olması gerekiyor. Tabii söylemlerinin “Sözde” değil de “Özde” bir anlamı varsa.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın beyanları arasında en önemli olanları, “AB ile katılım müzakereleri yapan bir ülkeyiz” açıklaması ve “Eski alışkanlıklar” ve “Bugünkü hukukumuz” dan söz etmeleridir. Anayasamız, birkaç küçük değişikliğe uğratılmasına rağmen, temel ilkeleri itibariyle yürürlükte olan eski anayasamızdır. Düşünülen köklü değişiklikler henüz ele alınmadığı gibi, bu konuda şimdilik fazla acele edilmeyeceği anlaşılıyor. TCK ve Medeni Hukuk için de aynı şeyler söz konusudur. Yasalarımızın AB’ne indekslenmesi yanında; ne yazık ki, Ülkemiz için önemi büyük olan ve asli değişiklikler yapılmasını gerektiren,”Siyasi Partiler Yasası”, “Seçim Yasası” ve “Milletvekili Dokunulmazlığı’nın kaldırılması” konularında olumlu bir adım atılamadığı gözleniyor.
“Bugünkü hukukumuz” dan kastedilen şey; galiba, ABD ve AB’nin baskı ve dayatmalarıyla, mevcut yasaları değişikliğe uğratmadan, yasalarımız üzerinde yeni uygulama biçimlerinin eyleme geçirilmesidir. Böylece mesele; AB uyum yasalarının getireceği şeylerle, dönüp dolaşıp, toprak bütünlüğümüzün, ulusal egemenlik ve bağımsızlığımızın korunabilmesi noktasında uyanan tereddütlere gelmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerimize karşı uzunca bir süredir devam eden yıpratma girişimi ve eylemler; bazı etnik kökenli yurttaşlarımıza yeni umutlar kazandıran ve onları harekete geçiren “Açılım” girişiminden sonra daha büyük bir etkinlik kazanmış oldu.
Açılım kapsamında, bazı yörelerimize yapılan ziyaretlerde; yöre halkına eski isimlerle yapılan hitapların, gerçekleştirilemeyecek umut ve hayallere neden olabileceği hesaba katılmamıştı. “Önümüze gelen fırsatların iyi değerlendirmek zorundayız” ifadesi ise, terörün sona erdirilmesinin dışında tamamen aksi ve olumsuz bir anlam kazandı.
Davullu zurnalı gösteriler, binlerce araçlık konvoylar, zafer işaretleri, kanlı terör örgütünün sözüm ona bayrakları ve terörist başının posterleriyle yapılan karşılama törenleri; en çok, iç ve dış güvenliğimizin ve bölünmez bütünlüğümüzün teminatı olan Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizi hedef aldılar. Yapılan yanlışlar, bölücülerin kışkırtmalarıyla yeni bir güç, ivme, yön ve boyut kazanmış oldular.
BTP’nin kapatılma davasından sonra yaşanan olumsuzluklar ise son derecede önemlidir. Haklarında yakalama emri çıkarılanların, devleti hiçe sayarak ve meydan okuyarak ellerini kollarını sallayarak gezmeleri ve “İşte biz buradayız, gücünüz yetiyorsa gelin götürün” beyanları, ülkemizde bugüne kadar emsali görülmeyen büyük bir olumsuzluktur. Bunun telafisi, bu olumsuzluğu yaratanlara düşmektedir. Bundan sonra neler olacağını, büyük bir kuşku ve tedirginlik içinde izliyor ve bekliyoruz.
“Dağ fare doğurdu” diye bir atasözümüz vardır. Şimdi ise, bu söze atfen “Açılım bela getirdi” denilebilir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yönetimi ile ilgili olarak, zaman zaman bireysel bazı eksik ve kusurlar görülebilir. Zira bunlar insan unsuru olan her yerde vardır. Ancak bireysel kusurlar nedeniyle, bu büyük ve önemli kurumun yıpratılması son derecede yanlıştır. Unutulmamalıdır ki; Türk Silahlı Kuvvetleri, etnik kökenleri ve inançları ne olursa olsun tüm halkımızın bireylerinden oluşan büyük bir ailedir. Bu kurum içinde biz varız. Geçmişte kendimizin yer aldığı bu kurumda, bugün çocuklarımız yere alıyor, gelecekte de torunlarımız olacaklar. Bu zincir, kopmadan, sonsuza kadar uzanacak. TSK’ne saygımız işte bu yüzden büyük. İşte bu yüzden onu çok seviyor ve bağlılığımızı sürdürüyoruz. Ulus olarak, bizim oluşturduğumuz bu kurumu, sonsuza kadar yaşatmak azim ve kararında olmalıyız.
Sayın Cumhurbaşkanımızın; TSK’ne karşı güdülen olumsuz söylem ve eylemlere karşı duruşları, sözde bile olsa son derecede önemlidir. Sayın Gül önemli bir gerçeğe parmak basmışlardır. Şimdi sıra ulusal birlik ve bütünlüğümüzün korunabilmesi için, sahip olunan görev bilinci içinde, somut adımların atılması ve yaptırımlarda bulunulmasına gelmiştir.
5 Ocak 2010 günü, Sayın Cumhurbaşkanı’nın Çankaya’da düzenleyecekleri yemekli toplantıyı son derecede önemli buluyorum. Zira, Adana’nın Kurtuluş Bayramı olan
5 Ocak’ın benim için ayrı bir önemi var. Çünkü 5 Ocak benim 50.ci evlilik yıldönümüm. Bu mutlu günümde, mutlu haberler duymak istiyorum. Ülkemin; ulusal birlik ve beraberlik uğruna, olumlu, güzel, aydınlık haberlere çok gereksinimi var. Umutla bekliyorum…
Saygılarımla…
3 Ocak 2010