- 1334 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
BİR ADAMIN YÜREĞİNE ÖLÜM KOYDU İHANET…
BİR ADAMIN YÜREĞİNE ÖLÜM KOYDU İHANET…
Ne zaman ateş basan gölgesini savursa dergâha; kaçardı cümle âlem…
Sağırlaşan yazgısını sil baştan yazmaya çalışırken soysuzların ikliminde; destur vermezdi,
Mahremiyetime zar atan karanlık yüreklere…
Kusardı öfkesini…
Ruhu katran karası bir isyana kanca attı.
İşte o vakit devrildi kâinat…
Gönülden ırak kalamadı sancılar.
Kalbi taşıyamadı.
Hoyratça çakıldı gri bir hüzne…
Bir ışık akıntısıyla sarsıldı adam.
Bir yerlerde bir şeyler oluyordu, kalbinin ritimsiz çehresiyle çakışınca, yitirdiklerini derleyip toparlayarak; hiç ağarmayan karanlığına hileli zarlar atıyordu.
Kramplar giriyordu kalbine…
Soluk alıp vermeleri, tekinsizce sarsa da bedenini; tüller arkasına sakladığı yüreği daha fazla taşıyamamıştı; ihaneti…
Ağırlaşan yitirilişlere iğreti bir duruşla baksa da; görmezden geliyor ve deli küvetiyle öldürmek istiyordu.
Aldatılmışlığın kirli yüzü ise; cinnet geçiren uğultu sessizliğini çekip üstüne; bir yerlerde sırasını bekleyen umutlarını, hayallerini ve düşmesini istemediği düşlerini kurşuna diziyordu.
Siren sesleri kamçılıyordu.
Her şeyden bihaber keyfine bakan geceyi; uyurgezer hüzün, ne olduğunu anlamadan ablukaya alıyordu.
Kalp atışları vuruyordu karanlığı. Kocaman bir boşluğun içinde, oradan oraya bilinçsizce iki kesik çizgi arasında gidip geliyordu.
Yanılgı, azgın bir dalganın kayalara vurması gibi, çarpıyordu ruhuna…
Sevdasının yitmemesi için; hayli ısrar etse de; geçmişin yorgun konuğu olan ihanet; bıçak gibi kesiyordu aşk’ı…
Aldanışın dondurucu mevsiminde; yaşanması beklenen an’lar çirkefleşen ve sureti olmayan gölgeler arasında aşınıyordu.
Yok oluyordu düşler; çıkış yoktu. Yılgın kırık bir yağmur tanesi düşüyordu geceye...
Bir adam gizlice, sersefilce ölümü içerken; kalp susa varmak istiyordu.
Billur sessizliğin ışığında parıldayamayan sevdayı kınıyordu zaman…
Balçıkla boca edilmiş yüklü bir ağrı saplanırken yüreğe; inim inim inliyordu öfke…
Ağır ağır zehirlenirken çaresizliği; geçmiş vakte ait bir fotoğraf karesinin ucundan; yaşanmışlıklar ateşe veriyordu kendini…
Anılar kendi ipini çekmeye hazırlanıyordu.
Göz göre göre; çığlıkların dili çözülüyorken; sessizliğin kovaladığı pusuya; suskun karanlık, mest edici bir büyüyle düşüyordu.
Utancından yerin dibine girmesi gereken, gölgesini kaybeden ruhların ulu orta umarsızca dolaşmasına tahammül edemediğinden, kendi kendine cezaların en büyüğünü veriyordu.
Kömür karası bir aldanışla çatır çatır çatırdıyordu yüreği…
Neden güzergâh değiştirmiyordu yalnız ruhu? Neden farklı bir nazarla dokunuyordu yüreği; yalan yanlış yaşamlara…
Böylesine can çekişen acılar, neden olur olmadık an’larda yarıyordu yaralarını?
Bir neşterle tramvalarının üzerine kesikler atarken, için içini yiyen aldatılmışlığını sırtlanamıyordu.
Kalbindeki uçurum dipsiz bir kuyu yaratırken, hassas bedeni olağan nizamından sıyrılmaya başlıyordu.
Eşi menendi görülmemiş bir ağrı saplandı göğsüne.
Gizli bir geçit den seyrüsefer ederken; tekliyordu yüreği. Kıskıvrak yakalayan ihanetin izlerini taşıyamıyordu bedeni. Adeta mengeneye sıkışmış hakikatler simsiyah bir duman olup, kestirme yoldan ha bire vuruyordu çaresizliğini.
Yüreğine kapanıvermişti keşmekeşli bir sancı.
Siren sesleri uçurumun kenarında durmuş taşkın bir gönlü sağır ediyordu.
Kalp atışlarının sanki mola vermesini isterken; beyaz koridorların bir ucunda durmuş gamsızca; bedeni üzerinden sarkan kablolarla cebelleşen suretlere donuk gözlerle bakıyordu.
Nesim-i seher yön değiştiriyordu. Rehine ruh, esir alındığı beden tarafından azat edilirken yoka varan canı, birkaç tatlı kelamla kandırıp; terk-i diyar eğliyordu.
Yanılgı, gönlünün yönünü yerle bir etmiş, inançlarını kör bir kuytuya hapsediyordu.
En nihayetin de tutunduğu yüreğin, varlığını ezmesine artık daha fazla dayanamamıştı.
Kapadı ruhunu gölgelere beden.
Parıltısını yitirdi gözleri,
Feri söndü çehresinin.
Derken,
Beyaz duvarlarda gölgesini gördü ecelin.
Titredi ötelere gitme telaşıyla.
Tepetaklak bir sancıyla bıraktı ruhunu.
Aldatılmışlığın şiddetiyle kafa tuttu kendine…
Ayılmadı zaman.
Kana kana içti korkusuz adımlarını.
Dirilmeyen bir gurbet düştü bedene.
Kudretlice koptu kıyamet.
Bir adamın yüreğine,
Ölüm koydu
İhanet…
GAMZE ATAL
26/12/2009
YORUMLAR
şiirsel denemeler hep çok hoşuma gitmiştir.
beğeniyle okudum, tebrikler..
gamze atal
Vakit ayırdığınız için...
Yüreğinize derman...
Sevgiyle...
Kapadı ruhunu gölgelere beden.
Parıltısını yitirdi gözleri,
Feri söndü çehresinin.
Derken,
Beyaz duvarlarda gölgesini gördü ecelin.
Titredi ötelere gitme telaşıyla.
Tepetaklak bir sancıyla bıraktı ruhunu.
Aldatılmışlığın şiddetiyle kafa tuttu kendine…
Ayılmadı zaman.
Kana kana içti korkusuz adımlarını.
Dirilmeyen bir gurbet düştü bedene.
Kudretlice koptu kıyamet.
Bir adamın yüreğine,
Ölüm koydu
İhanet…
EŞSİZ...
yüreğine nazar değmemesi dileğiyle...
gamze atal
Yüreğinize derman...
Sevgiyle...