PARDON ( ! )
PARDON ( ! )
Yabancı kökenli bir kısım kelimelerin yaşamımızda bu kadar geniş yer tutması, günlük hayatta, tabelalarda, caddelerde bu kadar sık kullanılması dilimizin geleceği konusunda beni kaygıya düşürüyor. Özellikle büyük şehirlerin caddelerinde dolaşırken kulaklarımı tıkayıp sadece tabelalara baksam kendimi rahatlıkla yabancı bir ülkede zannedebilirim. Maalesef günümüzde insanlar, özellikle gençler, günlük hayatlarında İngilizce, Fransızca, almanca kelimeleri hiç yadırgamaksızın sanki Türkçe kelimelermişçesine kullanabiliyorlar.
Mesela gençler artık kapısında, “open” ya da “closed” yazan, “fastfood” lara gidiyor. “hamburger” yiyip “cocacola” içiyorlar. Daha sonra “cafe” ye girip, “wc” sinde bozulan saçlarına “sprey” sıkıyorlar. Onların dinledikleri sanatçılar “star”, yaptıkalrı her şey “legal”, dostlarıyla ilşkileri “informal” oluyor. Sınav zamanı sürekli “stresli” oluyor, zor sınavlarda “spazm” geçiriyorlar. Bunlar sadece bariz birkaç örnek. Bunlar gibi daha birçok kelime günbegün dilimize girip, güzel Türkçemizi bozuyor.
Bu konuda toplumun her ferdine büyük görev düşüyor. Türkçe karşılığı olan yabancı kelimeleri kullanmamak bu görevlerden belki de en etkilisi. Mesela; “pardon,çok pardon” yerine “özür dilerim” demek kimsenin bir yerini, eksiltmez.
Yerli yada yersiz en sık kullanılan yabancı kelime olan “pardon”, “size istemeden bir zararım dokunduğu için özür dilerim” anlamına gelen Fransızca bir kelimedir. Evin masum oğlunu zorla ayartarak girdiği ailede, baş köşeye oturup, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan hayırsız bir gelin gibi geldi, kuruldu dilimize “pardon” hazretleri. Tanzimat dönemi romanlarındaki, batı hayranı karakterlerin dillerinden düşürmedikleri, bu kelimeyi hiç kullanmaya özen göstermeliyiz. Dilimize musallat olmuş bu kelimeye güya tavır alanlar “pardon” yerine kupkuru bir “özür” diyorlar. Ona da razıyız ama yinede “özür dilerim” şeklinde tam kullanılırsa daha da mutlu olacağız.
Bu sorumluluktan fertler kadar kitle iletişim araçları da paylarına düşeni almalıdır. Teknolojiyle birlikte her gün yeni kelimeler giren Türkçemizin kalkanı tabiî ki Türk Dil Kurumu olmalıdır. Gerçi onlar Türkçeleşmiş kelimelerin sonuna “aç”, “gaç”, “eç” eki getirmekle meşgul. Binlerce yıllık “ana”mıza “doğurgaç” demekten zerre kadar utanmayan bir kurum nasıl kalkan olacaksa…
Dil konusunda belli bir bilinç düzeyine ulaşmalı ve bu bilinç topluma kazandırılmalıdır. Şüphesiz burada en büyük vazife eğitimciler ve ailelere düşmektedir. Aileden başlayıp, mahalleye, oradan ilimize, oradan ülkemize, oradan da tüm dünyaya güzel bir Türkçe öğretmemiz temennisiyle, “Türkçe düşün, Türkçe konuş, Türkçe sev, UMUDUN TÜRKÇE OLSUN!!! Diyoruz.
Ufuk Han ÇİMEN